Yazar'dan;
Mutfak masasına oturup kalabalık ortamın stresinden bir kaç saniye olsun uzaklaşmak istedi Jale. Daha yedi yaşındayken anne ve babasının cenazesine, gelip gidenlerin üzücü ve acıyan bakışlarına maruz kalmak onu cenazeden, cenaze evlerinden hep kaçırıyordu..
Buraya da sırf Seray'ın ve Atlas'ın hatırı için gelmişti fakat yine hatırlamak istemediği ne varsa zihninde canlanıvermişti. Anne ve babasını kaybettiği o gece, Hazan'ın ölümü, Cem'in kendisini en zor anında bırakıp gidişi.
Mutfak masasında bulunan sürahideki suyu bardağa doldurup içti, azda olsa rahat hissetmek için. Ve o an altı yaşlarındaki küçük bir çocuk uykulu gözlerini ovuşturarak mutfaktan içeri girdi.
"Anne?"
"Merhaba."
"Annem nerede?"
"Annen salonda. Misafirler var da onların yanında şuan..Sen yanıma gelmek ister misin?"
"Ama ben seni tanımıyorumki." Gülümsedi Jale duyduğu bu cevaba.
"Evet tanımadığın insanların yanına gitmemelisin ama benden sana zarar gelmez korkmana gerek yok."
"Sen annemin neyisin ki?"
"Ben annenin hiç bir şeyi değilim. Ama Atlas abini tanıyorum ve buraya onun için geldim bugün."
Duyduklarından sonra bir kaç adım daha atıp Jale'nin dizinin dibine geldi Yiğit.
"Atlas abimin neyisin peki?"
"Atlas abinin annesinin komşusuyum. Ve benim kardeşim Atlas abinle arkadaş."
"Senin kardeşin mi var?"
"Evet var tabii."
"Kız mı erkek mi?"
"Erkek."
"Büyük mü peki?"
"Evet büyük. Atlas abin gibi kocaman bir adam."
"Küçük kardeşin yok mu peki?"
"Neden sordun? Varsa arkadaş mı olacaksın?"
"Eğer annem izin verirse evet."
"Ama benim küçük kardeşim yok. Gerçi Barış yani kocaman olan kardeşim ne kadar büyürsü büyüsün benim gözümde hep küçücük."
"Biliyor musun babam da bana böyle derdi. Sen ne kadar büyürsen büyü hep küçük oğlum olarak kalacaksın derdi. Ama artık onu göremeyecekmişim annem öyle söyledi."
Bu minik ve akıllı adamın söyledikleri Jale'yi anında duygulandırmıştı. Çocuklara karşı hep oldum olası hassas ve sevecendi. Ama bu hassasiyeti bebeğini kaybetmesinin ve bir daha anne olma ihtimalinin ortadan kalkmasının ardından daha da derinleşmişti.
"Annen doğru söylemiş babanı bir daha göremeyeceksin ama o hep tam şuranda olacak bunu unutma tamam mı?"
"Annem de öyle dedi. Birde dayımın yanına gittiğini söyledi. Yani onun gibi güzel bir yerdeymiş ama sadece o bizi görebilirmiş biz onu değil."
"Evet tam da öyle." Diyerek ağlamamak için zor tuttu kendini.
"Senin adın ne?"
"Benim adım Jale."
"Ben Yiğit."
"Memnun oldum minik adam."
"Peki sana bir şey daha sorabilir miyim Jale?"
"Sora tabii ne istersen sor."
"Babam öldü mü?"
"Bak sem bunu düşünmek için daha çok küçüksün tamam mı? Sen okulunu, arkadaşlarını ve onlarla oynayacağın oyunları düşün."
"Annem bir kere arkadaşıyla konuşurken abim öldü demişti. Eğer babam dayımın yanına gittiyse o zaman o da öldü. Ölmek nasıl oluyorki?" Daha fazla kendine engel olamayıp gözyaşlarını serbest bıraktı Jale.
Ve Yiğit'i kendine çekerek sarıldı ona.
Altı yaşında bir çocuğun sorduğu bu soruys verebileceği bir cevap yoktu. Oysa kendisi de sadece yedi yaşındayken tanışmıştı ölüm acısı ile..
Yedi yaşındayken anlamıştı bunun ne demek olduğunu, ölen birinin bir daha geri gelemeyeceğini. Ama Yiğit bunu anlasın istememiş, ona bunun ne demek olduğunu söylememişti o an.
Çünkü bir çocuğun bu yaşta düşünmesi gereken tek şey arkadaşları, okulu, oyunları olmalıydı ona göre.
"Sen ter içindesin ama üşütürsün böyle."
"Anneme söyleyelim o değişir üzerimi."
"Annenin işi var ama. Dur Atlas abini bulayım ben." Gözleri Atlas'ı ararken Atlas mutfak kapısından içeri girdi tekrar.
"Yiğit uyandın mı sen paşam?"
"Uyandı ve galiba terlemiş biraz. Sen üzerini değiştirebilir misin? Annesi helvaları dağıtıyordu da."
"Ben de onun için geldim artık servis etmem gerek. Demin bir amca resmen açık açık helva yok mu diye sordu..Bu insanları gerçekten anlamıyorum. Bu arada odası şurdan sola girince hemen koridorun sonunda sen dolaptan bir şeyler al giydir."
"Emin misin?"
"Eminim ne olacak ki? Tabii senin için bir sorun yoksa.."
"Yok canım ne sorunu olacak? Ben aksine büyük bir keyifle hallederim hemen. Bana odanın yerini gösterir misin minik adamım?"
Jale'nin sorusu üzerine elini tutup onu odasına götürdü Yiğit. O kadar uysal, tatlı ve minikdi ki bu halleri karşısında Jale yanaklarını ısırmamak için kendini zor tutuyordu.
"Evet bakalım şurada neler varmış. Hah buldum bir tane galiba."
"Onu giyinmesem? Önünde arabalı olan tişörtümü bulabilir misin lütfen?"
"Senin lütfenini yerim tabii ki bulurum."
***
"Atlascığım hallettin mi helvaları?"
"Evet dağıttım merak etme. Hadi gel otur sen de şöyle çok yoruldun zaten.."
"Oturacağım da bir Yiğit'e bakayım önce uyuyordu en son."
"Ha uyandı Yiğit."
"Nerede peki odasına geri mi götürdün?"
"Yok terlemişte baya Jale'den rica ettim ben de üzerini değiştirmeye götürdü."
"Jale mi? Oğlumu o yabancı kadına mı emanet ettin Atlas?"
"Yanlış bir şey mi yaptım anlayamadım."
Atlas'ın cevabını duymadan sinirle mutfaktan ayrıldı Irmak. Odaya girdiğinde Jale ve Yiğit'in yatağın ucuna oturup konuştuklarını gördü..
"Oğlumun odasından çıkar mısınız lütfen?"
"Ben üzerini değiştirmek için-"
"Lütfen dedim, hemen!!!"
![](https://img.wattpad.com/cover/375565098-288-k966064.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Körü [bxb]
General FictionAtlas, beş senedir ölen kocasının hayaleti ile konuşuyordu. Ailesi ise onun yeni bir hayata başlaması, yeniden sevip, acılarını unutması için görücü usulü bir buluşma ayarlamıştı..🥀