31

0 0 0
                                    

Meryem den

......

Aybarsı çağırarak hata mı yaptım bilmiyorum ben önden o arkadan ormana gidiyorduk neyse ki elbisem uygundu. Bir prenses olarak sık elbise ve taçlar mecbur kılınıyor du ama benim için hiç öyle olmamıştı. İmkanım olsaydı başka kıyafetler giyerdim. Takı severdim, örmek, taçlandırmak. Savaşta seviyordum. Kılıç eğitimi almıştım, yay eğitimim de tam dı. Hiç bir zaman kendimi korumak zorunda olmamıştım Ağabeyim vardı ve Hızır. Ağabeyim beni hep korumuştu. Ağabeyim benim yanımdaydı ve hiç bir zaman dövüşmek zorunda kalmamıştım. Ağabeyim olmasaydı Hızır vardı ve o da beni sanki ağabeyimmis gibi korumuştu her zaman. Onlara çok şey borçluydum. Neyse konumuza dönecek olursak şuan kalbim yerin den çıkıcak olabilirdi o kadar korkuyordum. Beni sevmemesi beni üzerdi.... Çok üzerdi.
Neyse yürüdük ve geldik önümde dağ gibi duruyordu ve baya karizmatik biri idi. Konuşmaya başladım.

"Aybars ben çocukluğumda bana hep Aybars senin ağabeyin dediler ama sen benim hiç ağabeyim olmadın. Beni her zaman korudun başıma birşey gelmesin diye. Her zaman yanımda oldun ağabeyim değil koruyucum, yardımcım, dert dinleyeceğim herşeyin oldun. Ben sana sevdalandım Aybars bey. Korktum ağabeyimin baş alpi gardaş i olduğun için korktum. Bacım Asya'nın ağabeyi olduğun için korktum. Ama artık korkmuyorum ben cesur olmayı senden öğrendim Aybars bey."

Lafım bittiğinde kalbim yerinden cıkıcaktı. Aybarsın gözlerine baktığımda o kadar güzeldi ki. Yeşil gözler maviye yakındı. Orman ve gökyüzü gibiydi. Çok güzeldi onun gözlerine dalıyordum. Hemde uzun bir süre. Beni uyandırmasın hiç kimse. Şuan düşsem tutarmiydi acaba. Neyse Aybarsın dudakları kıvrıldı anladım iyi birşey dediğimi. Belki de benim gibi hissediyordu. Bir kaç saniye birşey demedi. Ağzını açmadı bana baktı uzun bir süre. Yüzümün her yerini ezberliyordu belki de. Sonra yaklaştı bana korktum arkasını dönup gidicek diye korktum. Ama sonra sarıldı bana. Onun kocaman vücudunun yanında küçücük kalbimi. Kollarını belime bile koymuyordu rahatsız olurum diye. Ama ben ellerimi kavradım. Ne kadar çok sert sarilabiliyorsam yaptım. Sonra konuşmaya başladı.

"Meryem, sana her yaklastimda kokunu içime çekiyorum. O kadar güzel kokuyorsun ki. Küçükken papatyaları koklardım belki de başka çiçekleri. Ama senin kokun hep en güzel kokandı. Meryem Hızır ve İlyasa saygımdan senin kokunu özledim. Meryem biz çocukken papatya tarlasına giderdik hep birlikte Asya, ben, sen, Hızır, İlyas. Ozaman anladım sana sevdalandığımı. Papatya tarlasın da herkes papatyaları koklarken ben senin kokunu isterken anladım."

Ben bir an dondum. Gerçek miydi bu. Dedikleri bir an aklımı uçurdu. Ama yok iyiyim yaşıyorum. Kılıçla bıçaklanmadım. Neyse şimdi ayrıldık ve konuşmaya başladı.

"Ben ağabeyine bu işler bitsin konuşacağım merak etmeyesin. Meryem ben seni asla bırakmam. Şimdi öbürleri yanına dönelim şüphelenmesinler."

"Tamam Aybars."

"Çok güzelsiniz prensesim."

"Teşekürler ederim Aybars bey'im"

Rino'nun Yale'siWhere stories live. Discover now