Bölüm 26

112 14 1
                                    

Bu bölüm nedense çok tatlı oldu...

İyi okumalar💕

Yatakta oturmuş, bir bacağımı kendime çekmiş, boşta kalan elimle baş parmağımı dişliyordum. Tedirginliğim yüzümden okunuyordu ama bunu saklamak gibi bir çabam da yoktu. Buradan nasıl kurtulacağım? Aklımdaki düşünceler sanki bir duvar gibi üzerime çökmüştü.

Aniden kapının açılma sesiyle irkildim. Gözlerim kapıya döndü. Yavuz, elinde pansuman malzemeleriyle içeri girmişti. Her zamanki gibi sakin ve kararlı adımlarla yaklaşıyordu. Gözlerimde bir an için donuk bir bakışla ona baktım. Hiçbir şey söylemeden yatağın yanına geldi ve malzemeleri dikkatlice kenara koydu.

"Sargın yenileyelim," dedi, yüzünde o ifadesiz maskesiyle.

Tedirginlikle doğruldum, dizimi indirdim ve oturduğum yerde biraz geri çekildim. "Şimdi gerek var mı?" diye mırıldandım, ama sözlerim havada asılı kaldı. Yavuz, itirazımı duymamış gibi ellerine odaklanarak malzemeleri düzenliyordu.

Bir süre durdum, nefesimin hızlandığını fark ettim. Ellerimi istemsizce birbirine kenetledim, ama bu beni sakinleştirmeye yetmiyordu. İçimde hem bir kaçış dürtüsü hem de çaresiz bir teslimiyet vardı.

Yavuz başını kaldırdı, gözleri dikkatle yüzüme odaklandı. "Kendini toparlaman için önce yaralarının iyileşmesi lazım," dedi, sesi garip bir şekilde yatıştırıcıydı.

"Ben... iyi hissediyorum," diye itiraz etmeye çalıştım. Ama sesimdeki titremeyi bastıramadım.

Yavuz elindeki sargı bezini hafifçe kaldırarak bir adım attı. "Yaman, zorlaştırma. Sadece yardım etmek istiyorum."

Yardım etmek. Onun dilindeki bu söz, zihnimde çınladı. "Hangi yardım? Bana mı, yoksa kendine mi yardım etmek istiyorsun, Yavuz?" diye düşünmeden edemedim. Ama ona karşı gelmek şu an için imkânsızdı. Kaçamayacağımı biliyordum.

Nefesimi tuttum, başımı hafifçe eğerek bir şey demeden izin verdim. Yavuz dikkatlice yanıma oturdu ve sargıyı açmaya başladı. Parmakları yarama dokunduğunda bir an için ürperdim, ama onun fark ettiğini sanmıyorum. Hareketleri dikkatli ve ölçülüydü. Ama o kadar sessizdi ki, bu sessizlik beni daha da huzursuz ediyordu.

"Canını acıtıyor muyum?" diye sordu, göz ucuyla yüzüme bakarak.

"Hayır," diye hızlıca cevap verdim. Ama içimde biriken korku yüzüme yansımış mıydı, bilmiyorum. Onun her hareketinde bir tehdit arıyordum, ama hiçbir şey bulamıyordum.

Sargıyı dikkatlice yeniledikten sonra, elindeki malzemeleri tekrar topladı. "İşte bu kadar," dedi, yüzünde hafif bir memnuniyetle. Ama o an duraksadı. Gözleri bir süre boşluğa dalmış gibiydi, sonra bana döndü. "Biraz daha dikkatli olmalısın. Kendine zarar vermeni istemem."

Bu cümlede bir tehdit mi vardı, yoksa bir uyarı mı? Emin olamıyordum. Ama başımı sadece onaylarcasına salladım. Yavuz birkaç saniye daha gözlerimi inceledi, sonra derin bir nefes aldı ve ayağa kalktı.

"Yemek vakti yaklaşıyor. Sana bir şeyler getireyim," dedi ve arkasını dönüp odadan çıkmak üzeriydi ki "Yavuz!" diye seslendim.
Belki de bu sefer pasif kalmamalıydım. Yavuz'un kontrolü tamamen ele geçirmesine izin vermek yerine, bir hamle yapmalıydım. Ona yaklaşarak buradan çıkmanın bir yolunu bulabilirdim. Bu düşünce beynimde yankılanırken, bir anda içimdeki cesareti topladım.

Yavuz kapıyı açıp içeri tekrar baktı. Gözlerimiz karşılaştığında, ifademde ne aradığını anlamaya çalışır gibi birkaç saniye durdu.

"Bir şey mi oldu?" diye sordu, kaşlarını hafifçe kaldırarak. Düşüncelerim yine beni boğmaya başladı. 'Burası bir hapishane. Onunla oyun oynamak zorundayım. Başka şansım yok.' Yutkundum. Yanıma doğru adım attı "Yaman?" dedi sorarcasına. Kafamda kelimleri toplamaya çalışıyordum.  Yavuz'un, gözleri üzerindeyken birden kolunu tuttum. Refleksle bana döndü, gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Hemen elimi çekmeyi düşünsem de vazgeçtim. Yutkundum, sanki kelimeler boğazıma takılmış gibiydi.

ŞİZOFREN//BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin