İyi okumalar💕Uyandığımda başım bir şeye yaslanmış gibiydi. Gözlerimi tam açmadan, yavaşça nefes alıp verdim. Üzerime serin bir hava çarpıyordu; ince gömleğim, altıma kadar bolca uzansa da soğuktan koruyacak gibi değildi. İlk başta neden böyle uyuduğumu anlamadım. Gözlerim açıldıkça yatakta yalnız olmadığımı fark ettim. Bedenim bir anda irkildi.
Hafifçe başımı yana çevirdim. Kalp atışlarım hızlandı. Yavuz... Yanımdaydı. Sol kolu gevşek bir şekilde belimin altına dolanmıştı. Başımı dikkatlice hareket ettirerek onun yüzünü görebilecek bir açıya geldim. Yüzü dingin, kaşları çatık değildi, hatta dudaklarının kenarında belli belirsiz bir rahatlık vardı. Gözleri kapalıydı, uzun kirpikleri gölgesini yanaklarına bırakıyordu. Göğsü düzenli bir şekilde inip kalkıyordu; derin, sakin nefesler alıyordu.
İçimde bir karmaşa belirdi. Dün gece bir başarısızlık için buna katlanmak istemedim. Bir tarafım panikle titremeye başlamıştı. Fakat öte yandan, bunun bir tehdit olmadığını hissettiren o sakin hali vardı. Her şey kafa karıştırıcıydı. Zihnimde bir yandan geceyi geri sarmaya çalışıyordum. Nasıl buraya geldim? Onun kollarına nasıl düştüm? Hatırlamaya çalıştıkça daha çok rahatsız oldum. Gece duştan çıkarken hissettiğim yorgunluğu ve yere yığılırcasına uzandığımı hatırlıyordum, ama sonra?
Ah sonrası cehennem, bir an bunları hatırlayınca, deliğimde acı dolu bir sızıntı hissettim.
Yavaşça nefes aldım, mümkün olduğunca sessiz olmaya çalışarak. Onu uyandırmak istemiyordum. Parmak uçlarımı yatağın kenarına koyup hafifçe destek alarak doğrulmaya çalıştım. Yavuz'un kolu hala belimdeydi ve hareket ettiğim an birazcık sıkılaştı. Nefesimi tuttum. Sakın uyanma. Sakın! Sessizce dua ediyordum. Ama bir şey olmadı. Kolunun gevşediğini hissedince yeniden hareket ettim.
Bu kadar yakından fark ediyordum ki, Yavuz'un yanaklarında hafif bir gölge oluşmuştu, muhtemelen akşamdan kalma bir tıraşsızlık. Dudaklarının köşesi hafifçe yukarı kalkmış gibiydi, sanki rüya görüyordu. O hali, normalde görmeye alıştığım gergin ve kontrolcü halinden tamamen farklıydı. Ama bu görüntü beni sakinleştirecek bir şey yapmadı. Kalbim göğsümde gümbür gümbür atıyordu. Panikten. Çünkü bu kadar.... Bu kadar savunmasız yakalanmak beni diken üstünde bırakıyordu.
Tek elimle gömleğimin bol kenarını çektim, sanki bu beni biraz daha rahatlatacakmış gibi. Diğer elimle ise dizlerimi yatağın kenarına doğru kaydırdım. Yavaşça doğrulmayı başardığımda onun kolu belimden düştü. Ama ben tamamen hareketsiz kaldım. Nefes almıyordum bile. Eğer uyanırsa... Eğer bu şekilde beni görürse...
Gözüm başucunda duran telefonuna kaydı. Telefon tam da onun yastığının kenarındaydı. Dışarıdan sıradan bir şeymiş gibi görünüyordu, ama benim için bir kaçış bileti olabilirdi. Bir anlık bir cesaretle ona doğru bakmayı düşündüm, ama telefon onun nefes alışlarının ritminde hafifçe titreşiyor gibiydi. Hayır, çok riskli. Onun uyanmasını göze alamazdım. Bunun yerine, elimi yavaşça yastığın altına uzattım. Dün bulduğum eski telefonu arıyordum.
Parmaklarım soğuk, metalik yüzeye değdiğinde derin bir nefes aldım. Tam o sırada Yavuz hareket etti. Uyku pozisyonunu değiştirdi. Kollarını başının altına koyup yan döndü. Bir an gözlerinin açılacağından korktum, kalbim boğazıma kadar yükseldi. Ama hala uyuyordu. Elimdeki telefonu hemen gömleğimin bol ucuna sakladım ve ayağımı yataktan aşağı indirdim.
Soğuk zemin tenime çarptığında bir ürpertiyle irkildim. Sargılı ayağımın üzerine basmıyordum; ağırlığımı diğer bacağıma vererek kapıya doğru ilerlemeye çalışıyordum. Kapıya ulaştığımda duraksadım. Kapı kilitli değildi. Nasıl olur? Yavuz gibi biri böyle bir şeyi unutur muydu? Yoksa bu bir oyun muydu? Geri dönüp ona bakmak istedim, ama kıpırdayamazdım. Zihnimde bir sürü düşünce vardı, ama en önemlisi buradan çıkabilmekti. Bu telefonu bir şekilde kullanmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞİZOFREN//BXB
Non-FictionYavuz üç çocuğunu ve eşini gözlerinin önünde kayıp eder. Şizofreni başlar ve ressam bir genç çocuğu en büyük oğluna benzetip kaçırı. Ona kendi oğlu gibi davranır