-25-

1.3K 68 6
                                    

Aradan geçen üç günün sonunda mesajıma cevap gelmedi. Zayn bana hiçbir şekilde ulaşmaya çalışmadı. Benim neredeyse depresyon halimi gören ailem –ki özellikle babam- üniversite arama çalışmalarını Bradford'tan çok daha uzak şehirlere hatta ülkelere yaymıştı. Buradan uzaklaşmam gerekiyormuş. Lanet olası bir mesaj yüzünden kendimi bu hale düşürdüğüme inanamıyordum. Kendimi her ne kadar durdurmaya çalışsam da umrumda değilmiş gibi yapamıyordum.Kahretsin benden sadece hoşlandığı söylediği halde ben hep bir adım önde davranmak zorunda mıydım? Mabel ve Dylan'ı mesajlarına cevap veremeyecek kadar neşesiz, onlarla konuşamayacak kadar halsiz hissediyordum. Dünden beri uyumadığımı da varsayarsak dışarıya çıkamayacak kadar korkunçtum. Gözlerimin altındaki çizgilerin içleri morumsu bir renkle boyanmış gibiydi. Saçlarım birbiri içine geçmiş düzeltilemez halde keçe gibiydi. Yataktan çıkmadığımı da göz önünde bulundurursak iyi haldeydim. Uymaya çalışıp uyuyamıyordum o kadar.

Elimdeki kitabı da diğer bitenlerin üzerine koyduktan sonra ayakucuma bıraktığım bilgisayarımı kendime geri çekip kulaklığımı taktım. Ne izleyeceğimi bilmiyordum. Wattpad'e biraz göz attıktan sonra telefondaki kadar çekici gelmediği için siteden çıktım. Biraz Game Of Thrones'un kimseye zararı olmaz öyle değil mi?

1 sezonu geride bırakmanın gururunu tekrar yaşarken Jon Snow'un görüş alanımdan çıkmasını sağlayan ellerin sahibine gözlerimi çevirdim.

"Çek şu ellerini."

"Odan berbat sen daha berbatsın kalk şuradan."

"Mabel al şunu başımdan."

"Ahh sanırım almayacağım."

"Şaka mı yapıyorsunuz? Çıkın odadan."

"Zayn yine sana ne yaptı?"

"Ne? Zayn mi? Bu konunun onunla ne alakası var?"

"Zayn'in ağzından ne zaman hoşuna gitmeyen bir şey çıksa seni bu halde buluyoruz." Dylan'ın tespitine gözlerimi devirsem de zayıf olan bünyeme içimden lanet ettim.

"Zayn ile alakalı değil."

"Ya tabi ne demezsin." Mabel ve Dylan'ın birbirlerini desteklediğini görsem bile inanmazdım ancak şu işe bakın ki birbirlerinin arkalarını kollamakla meşguller.

"Babamlar üniversite için başka ülkelere bakmaya başladılar ve ben bundan rahatsız oluyorum."

"Tanrı aşkına! Oxford'un nesi vardı?"

"Dylan o bizim çocukluk hayalimiz sadece.."

"Devamını duymak istemiyorum tamam mı? Sen nereye yazılacaksan bende oraya gideceğim. Notlarım Oxford'a yetecek kadar iyi ve ben bunu seninle en iyi şekilde değerlendireceğim." Dylan'ın hızlı ve heyecanlı konuşması gülmeme sebep olurken diğer yandan bunu saklamaya çalışıyordum.

"Hayır, benim yüzümden sende hayatını mahvetme."

"Daha ne okuyacağım konusunda tereddütlüyüm ve istediğin zaman bunu değiştirebiliriz tamam mı?"

"Sensiz de idare edebilirim."

"Hah! Güldürme beni. Bensiz bir evin odasını bile idare edemezsin."

"Hey! Bende buradayım!" Dikkatimizi Mabel'a çevirdiğimizde Dylan için fazla konuşulacak bir şey yoktu. Onun dediği olacaktı o kadar. Neden bu kadar inatçı bu çocuk? Onu yönlendiremeyeceğim kadar akıllı kendi seçimlerini yapacak kadar büyüktü. Kendi kararıydı ona karışamazdım. Yanımda olmasını istemez miyim? Tabiî ki isterim ve sanıyorum ki ev konusunda da çok büyük bir oranla haklı.

EnigmaticHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin