-6-

3.1K 128 3
                                    

Kaba. Bir de kolumu sıkıyor! Ve feci acıtıyor!

Hızlı hızlı yokuştan inerken beni de peşinden sürüklüyordu. Evet tam anlamıyla sürüklüyor, o kadar hızlı yürüyor ki peşinden sürükleniyordum. Caddeye geldiğimizde beni kendine doğru çevirip kolumu bıraktı. Ne yapmam gerekiyor? Sonuçta yoldaki çocukların bana laf atmaları hoş bir şey değildi ama üstüme atlamadılar da beni kurtarmış sayılmaz. Teşekkür etmem gerekmiyor.

"Teşekkür etmemi mi bekliyorsun?"

"Hayır."

O zaman neyi bekliyorsun? diye sormam onun gibi kaba birisi olduğumu yansıtacağı için bende ona bakmaya başladım. Birbirimize öldürücü bakışlar atıyorduk. O daha çok bana ela gözlerinin ardından küçümseyici olarak adlandırdığımız bakışlarını gönderiyordu. Elleri ceplerinde her zaman ki umursamaz tavrındaydı. Ela gözleri gözlerimdeki odağını kaybettiğinde beni süzdüğünü fark ettim. Sabah sabah hiç hoş değildim. Kaç aydan beri belki beni fark eder belki bir yerde tanışırız diye dışarıya düzgün çıkıyordum. Hiç değilse dişlerimi fırçalıyordum şimdinin aksine!

Yanımda neden beklediğini anlamadığım için ona tekrar bir bakış attım. Altımdaki oldukça rahat olan eşofmanı inceliyordu yüzüne hafif bir tebessüm yerleştirdikten sonra kafasını kaldırdı. Ona baktığımı görünce yüzündeki tebessüm yerini ifadesizliğe bıraktı ve kafasını çevirdi. Neden Mabel'in yanına gitmediğimi bilmiyorum sadece onunla burada durmak hoşuma gidiyordu. Mabel'i burada bekleyebilirim.

O da hiçbir şekilde kıpırdamadan yanımda duruyordu. Elleri ince bacaklarını tam sarmamış olan siyah dar kotunun cebindeydi. Etrafa bakıyordu. Sesli bir şekilde nefesimi verdikten sonra kollarımı göğsümün altında çaprazladım. Ağırlığımı tek bacağıma verip gözlerimi dükkandan hiçbir şekilde çıkmayan Mabel'e diktim. Bu kız beni çıldırtmak istiyordu anlaşılan. Sinirimi yanımda dikilen gizemli çocuğumdan çıkartacaktım sanırım.

"Sen neyi bekliyorsun?"

"Seni."

Ona bakmadan sorduğum soru üzerine aynı şekilde bana bakmadan cevap vermişti. Beni mi bekliyordu? Yoksa ben mi yanlış anladım? Ona döndüğümde en son baktığım gibi duruyordu elleri cebindeydi hala.

"Beni mi? Neden?"

"Bilmem bu sabah beni izliyordun belki anlatmak istersin."

Ne? Onu mu izliyormuşum? İnanamıyorum! Onu izlediğimi düşünüyordu. Kesinlikle kendini beğenmişti. Oysaki ben tesadüflerimiz hakkında neler düşünmüştüm. Hatta bir ara onun bilerek karşıma çıktığı bile aklıma gelmişti ama kesinlikle onun böyle bir şey düşüneceği aklıma gelmemişti. Umarım gözlerimden neler hissettiğimi anlayamıyordur. Çünkü şuan tam olarak hayal kırıklığım altında eziliyorlardı.

Verdiği cevabın beni daha çok sinirlendirmesi gerekirken incitti. Herhangi birisiyle konuşursam ağlamaya başlayabilirdim. Ama bu dediği altında kalmak istemediğimden boğazımdaki yumruyu birkaç defa yutkunarak giderdim ve konuşmaya çalıştım.

"Seni izlemiyordum."

"Takip ettin demeliyim o zaman."

Beni sinirlendirmeye mi çalışıyordu yoksa hayal kırıklıklarım üzerinde daha çok zıplayıp onları küçük parçalara ayırmak hoşuna mı gidiyordu? Ne yani tesadüflere inanmıyor muydu? Böyle olması gerekmiyordu ama hikâyelerde ya da filmlerde böyle olmuyordu. Hiçbiri egosu üzerinden bakmıyordu kızlara, belki onları görmezden gelip az konuşuyorlardı ya da çok derin cümleler kurup susuyorlardı ama hiçbiri gelip 'Beni neden izledin?' demiyordu. Evet diğer hayal kırıklığımı da paramparça olanın yanına eklemeliyim.

EnigmaticHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin