-6-

110 20 0
                                    

Argos'a hiçbir şey sormadan yanından ayrılmıştım. Ralph'in üzüleceğini düşünüyordum çünkü ben de fazlasıyla üzgündüm. Annemin ve babamın gerçek anne babam olmadığını söyleyen biri vardı karşımda. Bir yanım doğru söylüyor olabilceğini diğer yanımsa onu sadece iki kez gördüğümü söylüyordu. Belki yalan söylüyor, sadece bizimle dalga geçiyordu. Ralph'den bir şey saklayamazdım. Hızlı adımlarla endişeli görünen Ralph'in yanına gittim.

"Dina iyi misin? Neden ağlıyorsun? Ne dedi sana?" Ağladığımı fark etmemiştim açıkçası. Kısık bir sesle cevap verdim. "İyi hissetmiyorum. Biraz yürüsek olur mu?" Başını olumlu anlamda salladı.

Hava soğuktu ancak ben hissetmiyordum. Eğer Argos'a inanırsam söylediklerinin gerçek olduğunu kabul etmiş olurdum. Hayır. Annem beni sever. Peki ya Ralph? Onun ailesi? Ralph'in ailesi hakkında pek bir şey bilmiyordum. Bay Hope benim psikoloğumdu, aynı zamanda Ralph'in babası. Benimle sohbet eder gibi konuşuyordu. İyi bir insandı. Son zamanlarda ilaçlarımı da azaltmıştı. Ralph'den pek söz etmezdi. Yine de onu çok sevdiğini düşünürdüm. Babamın beni sevdiğinden daha çok. Kendimi ortasına atmış olduğum karmaşanın sebebi de bendim. Kendi yarattığım karışıklığın arasında kayboluyordum.

Hava kararmaya başlamıştı ve ben karanlıktan korkardım. Dakikalardır yanımda tek bir kelime bile etmeden yürüyen Ralph'e döndüm. Ne olduğunu anlamış gibi üzgün görünüyordu. Bal rengi gözleri sanki biraz daha koyulaşmıştı. "Ralph, seninle konuşmam gerek." Başını yere çevirerek "Burada mı? Söyleyeceklerinin önemli şeyler olduğu yüzünden bile belli oluyor." dedi. Haklıydı. Yüz ifadem ne kadar uğraşsam da düşündüğüm şeylerin etkisiyle her şeyi apaçık bir şekilde ortaya seriyordu. "Öyleyse bize gidelim." Onaylarcasına başını salladı.

Bahçeye girdiğimizde evde ışık yanmadığını gördüm. Karanlıktan her zaman korkardım. "Bahçede konuşalım mı?" dedi Ralph. Ona kısa bir bakış attıktan sonra "Ama çok karanlık." dedim. Karanlıktan korktuğumu biliyordu. Anahtarımı çıkardım ve eve girdik. Anneme seslensem de ses gelmiyordu. Işıkları açmaya çalıştım ama sanırım elektrikler kesilmişti. "Mum yakalım. Nerede var?" dedi Ralph. "Mutfakta vardı." Mutfağa gitmek için içeri girdiğinde kolundan tuttum. "Beni burada mı bırakacaksın? Karanlıkta?"

Birlikte mutfak kapısını açmaya çalışıyorduk ama açılmıyordu. Ralph'in telefonunun ışığıyla kapıyı itiyorduk. Bu karanlıktan bir an önce kurtulmalıydım. Kapıyı kim kilitlemişti ki? "Geri çekil. Kapıyı kıracağım. Umarım annen kızmaz." İyice açılmış olan gözlerimle ona bakıyordum. Biraz geriye doğru çekildi ve kapı kırıldı. Nasıl yaptığını bile görmemiştim. Gözlerim dolmaya başlamıştı. Mutfaktaki pencereden içeri süzülen ince ışık annemin kanlı bedeninin üzerine düşüyordu. Elinde bir bıçak vardı ve bilekleri kesilmişti. Annem intihar mı etmişti? Karanlığın içinde kaybetmiştim onu. Her zaman korktuğum karanlık, annemi benden almıştı. Öz veya üvey olması önemli değildi benim için. Yıllarca beni önemsemiş, ben üzüldüğümde üzülmüş, sevindiğimde sevinmiş ve her zaman beni sevmişti. Onu kanlar içinde yerde yatarken görmek benim için gerçekten çok korkunç bir andı. Ralph hızla annemin yanına gitti. Nabzını konrol ettikten sonra yanıma geldi. Annemin benim için çok şey ifade eden mavi gözleri, şimdi boş bir şekilde tek bir noktaya bakıyordu.

Kendimde güç hissedemiyordum. Ralph bana döndü. "Üzgünüm ama ... o ölmüş." Başımı iki yana salladım. "Hayır. Hayır ölmüş olamaz. O benim annem. Ölmüş olamaz. Ölmemeli." Zorlanarak dizlerimin üzerinde annemin yanına çöktüm. Üzerindeki kanlara aldırmadan anneme sarıldım. Sarılmak benim için çok şey ifade ediyordu. Belki son kez göreceğim ve her seferinde özlemle hatırlayacağım bu bedene dikkatlice baktım.

Gerçeğin PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin