-21-

65 14 4
                                    


Derin bir sessizlik baş gösterdi ilk önce. Sessizlik öyle kuvvetliydi ki içimde büyük fırtınalar koparıyordu. Benliğimle bütünleşmeye başlamış sesler fısıltı halinde yeniden süzüldü zihnime. Fısıldaşmalar giderek arttı ve sessizliğin büyüsünü bozdu. Aynı anda binlerce şey düşünen zihnim, bunları fısıltılar eşliğinde bana sunuyordu sanki. Olayları kavrayamıyordum, fısıltılar yüksek seslere dönüşmüştü. Binlerce insan aynı anda konuşuyor ve gürültü oluşuyordu. Tüm bu sesler yine zihnimin bana bir oyunu muydu, yoksa çevremde büyük bir kalabalık mı vardı?

Göz kapaklarımı yavaşça araladığımda gözlerime akın eden ışık hiçbir şey göremememi sağladı. Gözlerimi güçlükle yeniden araladığımda çevremde sandığımın aksine insanlar yoktu. O an seslerin de kesildiğini fark ettim. Sadece beyaz renginin olduğu bir odadaydım. Her şey beyazdı. Yattığım yatak, üzerime örtülmüş pike, küçük sehpa, duvarlar, perdeler... Bu odada daha fazla duramayacağımı anladığımda ayaklarımı güçlükle yataktan sarkıttım.

Önüme gelen saçlarımı elimle geriye ittikten sonra başıma aniden giren ağrı, bir süre hareket etmemi engelledi. Fakat bu odada daha fazla duramazdım. Beyaz ruhumu derin bir çıkmaza sürüklüyordu adeta. Tüm gücümü kullanarak birkaç adım attım ve yine beyaz olan kapıyı açıp kendimi bu küçük odadan kurtardım. Uzun geniş koridorda birsürü kapı vardı. Koridorda hiçbir eşya yoktu, bununla birlikte duvarlar yine beyazdı. Bir hastanede olduğumu tahmin ediyodum ancak etrafta insanlar olması gerekmez miydi?

Garip bir şekilde korkmuyordum burada olmaktan. Sadece her yanı sarmış olan beyazdan kurtulmak istiyordum. Koridorun sonuna geldiğimde merdivenleri gördüm. Önümde iki seçenek vardı; ya aşağı inecektim, ya da yukarı çıkacaktım. Bu kattaki birkaç odaya bakmıştım ancak hepsi uyandığım odanın aynısıydı ve boştu.

Belki çıkışı bulma umudu ile birkaç basamak inmiştim ki, duyduğum yukarıdan gelen hıçkırık sesi ve söylenmeler hareket etmemi engelledi. Yukarıda iki kişi vardı ve birisi ağlıyordu. Bu sesleri duyduğum an tanımıştım.

Adımlarımı üst kata çevirdim bu kez. Sessiz olmaya özen gösteriyordum. Hararetli bir şekilde tartışıyorlardı ve konuyu tahmin edebiliyordum. Üst kat, alt katın aynıysıydı. Sesler en baştaki odadan geliyordu.

Parmak uçlarıma basarak kapının önüne geldim. "Anlamıyor musun? Ağzımdan kaçırdım. Şu ana kadar saklayabilmiştim. Fakat gerçeği öğrenmeye bu kadar yaklaşmışken... Yani..." Bu Robin'di. İçeride birinin daha olduğunu biliyordum. Ağlayan biri vardı.

"Lanet olsun Robin! Söylemeyecektin! Ağzından kaçırmayacaktın! Bilerek veya yanlışlıkla, ne fark eder!" Bu Argos'un sesiydi. Adeta kükrüyordu. Onu daha önce duygularını yansıtırken görmemiştim. Konuyu hala anlayamamış olmam bir yana, neden burada durup dinlediğimi bile bilmiyordum. Sadece aklımda fazla soru işareti vardı. Birkaç cevap bulma umudu ile dinlemeye devam ettim.

"Argos, zaten her şeyi öğrenmesini istemiyor muydun? Öğrendi işte. Andre ve benim kuzen olduğumuzu öğrenecekti. Benim başından beri her şeyi bildiğimi öğrenecekti! Senin..."

"Yeter!" Robin'in lafını bölen Argos'un yerimde sıçramama neden olacak bağırışıydı. Sözünün sonunu deli gibi merak ediyordum. Fakat Robin'in başından beri kuzen olduğumuzu bildiğini söylemesi... Bu bile kanımın donmasına yetmişti. Benimle tanışır gibi yaparken, aslında kuzen olduğumuzu biliyor muydu? Belki de bana turuncu derken, hatta Bully'nin yaptıklarını öğrendiğinde verdiği tepkide bile bunu aklından geçiriyordu.

Büyük bir adımla kendimi odaya attım. Robin irileşmiş gözlerle bana bakıyordu. Argos ise camın önünde oturmuş dışarıyı izliyordu. Hiçbir tepki vermemişti. Ya da ben öyle sanıyordum. Durduğum yerden yüzü görünmüyordu.

"Robin, sen her şeyi biliyor muydun? Yani kuzen olduğumuzu, ailemin kim olduğunu..." Duygularım ve düşüncelerim karışmıştı. Sesime de yansımıştı bu sanırım hafifçe titremişti.

"Biliyordum." dedi Robin bakışlarını kaçırırken.

"Beni nasıl buldun? Bana söylemeyecek miydin? Sonsuza kadar benden saklayacak mıydın kuzen olduğumuzu? Ya ailemi bulamasaydım? O zaman nasıl 'ben senin kuzeninim' diyecektin?!" Gözlerime hücum eden yaşlar yanaklarımdan süzülmeye başladığında Argos'ta bir hareketlenme olduğunu fark ettim. Ellerini yüzüne görürüp gözlerini ovaladı. Argos... ağlamış mıydı?

Robin birkaç kez ağzını açtı ancak bir şey söyleyemeden geri kapattı. Bakışları Argos'a döndüğünde ben de o tarafa baktım. Gri gözlerinin etrafı kızarmıştı. Yüz ifadesi yumuşamıştı ya da bana öyle geliyordu. Onu o şekilde görmeyi beklemediğimden sanırım, Robin'e olan tüm öfkem bir anda kaybolmuştu. Ne hissettiğimi anlayamamıştım.

"Bana her şeyi anlatacak mısınız?" dedim benim bile şaşırdığım bir ses tonu ile. Ses tonum fazla güçlü çıkmıştı.

"Ben anlatacağım." dedi Argos. Normalde sesinde hiçbir duygu kırıntısı bulunmazdı. Fakat bu kez, sesi yorgun ve üzgün çıkmıştı. "Yıllar önce bir kaza geçirdim ve hafızamı kaybettim. Sonra ilk hatırladığım şey küçüklük anılarım oldu. Çoğunda sen vardın. Seni araştırdım, hakkındaki her şeyi öğrendim."

"Her şeyi mi?" diye sordum vereceği cevaptan korkarak.

"Evet, her şeyi. Evlatlık olduğunu biliyordum. Biraz daha araştırıp öz aileni buldum. Öz aileni öğrendiğim sıralarda annen ve baban yangını çıkarttı. Öğrendiğimde en çok şaşırdığım şey benim en yakın arkadaşımın..." dönüp Robin'e kısa bir bakış attı. "..senin kuzenin olmasıydı. Olaylar burada karışmaya başlıyordu. Annen ve baban senin ölü doğduğunu söylemişlerdi akrabalarına. Robin'in kuzeni olduğunu öğrendikten sonra her şeyi Robin'e anlattım. Sonra seni buldum, amacım karşına çıkıp her şeyi anlatmaktı. Fakat kim karşısına çıkıp ailen öz ailen değil diyen birine inanır ki? Sana bunu kanıtlasaydım, dünyan yıkılacaktı. Ben de kendin gör istedim. Sonuca kendin ulaş istedim. Robin, sana yakın olmak istedi. Bir yerde haklı olduğunu biliyorum ama onu seninle görüşmesini istememiştim. Her şeyi bildiğimi öğrenmemen için..." duyduklarımla ağzım açık kalırken kalbim hızlanmaya başlamıştı. Bir şey diyemiyordum ona karşı. Geriye doğru birkaç adım attım. Hızlı hızlı devam etti sözlerine kalbimdeki çöküşe aldırmadan. "Seni kaybetmekten korktum. İnan bana... şu an gitmenden korktuğum kadar korktum bir daha beni görmek istememenden. Düşündüğünden daha değerlisin gözümde. Sorun şu ki.. değer verdiğim tüm insanları kaybettim."

Gitmek isteyip istemediğimi sorguladım. Güvenimi kırmıştı her ikisi de. Fakat Argos'un duygularını ilk kez bu kadar açık bir şekilde yansıttığını görüyordum. Bana değer verip vermemesini daha çok umursuyordum. Bilerek canımı yakmak isteseydi eline geçen fırsatları değerlendirebilirdi. İnanmak istediğime inandım o an. Zorla birkaç büyük ve hızlı adım atıp sarıldım ona. Eğer ona kızsaydım, kalbimde bir kırgınlık, zihnimde bir şüphe olacaktı her zaman. Gözlerinde gördüğüm samimiyete inandım ben de.

İlk başta biraz şaşırsa da kollarını bana sardı o da. Duygularını bu kadar açık bir şekilde söze dökebileceğini düşünememiştim hiçbir zaman. Argos her zaman kapalı bir kutuydu ve anahtarı yoktu benim gözümde. Kimse düşünmemişti kutunun kendiliğinden açılabileceğini. Nedense kutu zaten açıkmış da, biz görememişiz gibi hissediyordum. Hemen yanımdan gelen bir sesle irkildim.

"Ben de sarılmak istiyorum!" Robin koşarak yanımıza gelip ikimize birden sarılmıştı bir anda. Önce dengemizi koruyamasak da sonradan gelen Monica ve Carlos ile kısa bir süre sarılmış ve hepimizin yüzünde bir tebessümle ayrılmıştık birbirimizden. Yüzümüzdeki gülümseme uzun süredir görmek istediğimiz mutluluktu belki de. Herkes mutluluğunu hissetmiştim o an. Argos'un bile.



Gerçeğin PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin