-1-

505 32 0
                                    

Düzenlendi

"Gerçekten konuşamıyor musun Jessie?"

Arkadaşımın dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Nedense bu tebessüme hüzünlü bir anlam yüklemiştim. Biraz neşelendirmek adına konuyu değiştirdim. "Her neyse, biz bu şekilde de anlaşabiliyoruz, değil mi? Biliyor musun, annem seninle tanışmak istediğini söyledi."

Gülümsemesi bu kez neşelenirken bunun olumlu bir yanıt olduğunu anlamıştım. Saçlarını elinin tersiyle ittikten sonra sorarcasına yüzüme baktı. Aslında annemin tanışmak istediği falan yoktu, hatta Jessie'den haberi bile yoktu. Ama onu yemeğe çağırmama kızmayacağına emindim. "Yarın, öğle yemeğine gelmek ister misin? Ardından film izleriz."

Başını hızla salladığında yüzüme bir gülümseme yayıldı. Annem anlayışlı bir kadındı, zaten genelde ne yaptığımla fazla ilgilenmezdi. Aile bağlarımız fazla güçlü değildi. Bunu, başka bir kardeşimin olmamasıyla bağdaştırıyordum. Küçük, sevimli bir çocuk beni sürekli sinir etse, onunla kavga etsem fakat günün sonunda ona masal anlatmamı istese, gece korktuğu için yorganımın ucunu çekiştirerek beni uyandırsa... Çok mu şey istiyordum ben?

Kolumun dürtülmesiyle daldığım hayallerden sıyrıldım. Jessie beklentiyle bana bakıyordu. Oturduğumuz banktan kalkıp gelmem için kolumu çekiştirdi. Eliyle işaret ettiği okula baktığımda öğrencilerin içeri girdiğini gördüm. Çevredeki tuhaf bakışlar bana döndüğünde nedenini anlayamamıştım. Ben böyleydim işte. Kimi zaman asla görülmeyen, kimi zaman nedensizce bakışları üzerine çeken...

Üzerime dökülen kahveye bakarak kaşlarımı çattım. Jane alaycı bir kahkaha attıktan sonra "Keşke kahvem daha sıcak olsaydı." dedi. Ilık sıvı üzerimdekileri ıslatırken omzuma çarparak yanımdan geçti. Jane yanımdayken bana bakan öğrenciler, Jane gittikten sonra işlerine dönmüşlerdi. Jessie teselli etmek ister gibi omzumu sıvazladığında adımlarımı tuvalete yönelttim.

Zor bir gün olacaktı.

...

"Dina, arkadaşın ne zaman gelecekti?"

"Öğle yemeğine çağırdım anne." Başımı yataktan aşağı sarkıttıktan sonra annemin tersten görünen endişeli görüntüsüne baktım. "Bu kadar telaşlanacağını bilseydim çağırmazdım." Aslında çağırırdım.

"Bana neden daha önce bu arkadaşından hiç bahsetmedin?" Odamdaki tek kişilik koltuğun üzerine oturduktan sonra cevap beklercesine yüzüme baktı. "Adı Jessie. Ve sorunun cevabına gelirsek... Çünkü hiç sormadın."

"Ah, kızımın en yakın arkadaşının kim olduğunu bilmeyecek kadar kötü bir anne miyim?" Üzgün yüzünü gördüğümde kalbimdeki burkulma hissi kendini belli etti. Yataktan kalkarak yanına gittim ve koltuğun kenarına oturdum. Kollarımı boynuna doladıktan sonra suçu üzerime almaya karar verdim. Onun üzülmesini istemiyordum. Kim annesinin üzülmesini isterdi ki? "Hayır, anne. Ben sana söylemeyecek kadar sorumsuzum. İnan bana, senin hiçbir suçun yok."

"Dina, ben gidip bir şeyler hazırlamalıyım. Arkadaşın ne yemeyi sever?" Birkaç saniye düşündüm ancak onun hakkında fazla bir şey bilmiyordum. Konuşamıyordu sonuçta. "Her şeyi sever."

"Bu harika!" Bunun yalancı bir sevinç olduğunu ses tonundan anlamıştım. "Şimdi ne pişireceğim ben?" Gülerek onu ayağa kaldırdım ve odamın çıkışına yönlendirdim. "Kendi sevdiklerini pişirebilirsin anne. Jessie için fark etmeyecektir."

Annemin odadan çıkmasıyla kendimi yeniden yatağıma attım. Yorgun hissediyordum, sanki beynim fazladan mesai yapmıştı. Aldığım derin nefes başımdaki ağrıyı arttırdığında bıkkınca geri verdim. Yaşamak ne kadar zordu değil mi? Oyuncak bir ayı olmak isterdim. Tüm gün hareketsiz durmak benim için sorun olmazdı. Tek sorunum, çamaşır makinesi olurdu ve orada bile hareketsiz duracağım için asla yorulmazdım.

Kendimi zorlayarak yataktan kalktım ve üzerimi değiştirdim. Jessie beni arayıp yolu soramayacağı için onunla bir parkta buluşacaktık ve eve birlikte gelecektik. Okul dışında buluşmuştuk ancak birbirimizin evine hiç gitmemiştik. Biraz düşününce, gerçekten onun hakkında hiçbir şey bilmediğimi fark ediyordum.

Parka yaklaştığımda kısa kahverengi saçlarından onu tanımıştım. "Jessie!" Bana döndüğünde yüzünden hiç eksik olmayan gülümsemesi genişledi. Birlikte ilerlemeye başlamıştık.

"Annem daha önce hiçbir arkadaşımla tanışmadı, tuhaf davranırsa eğer kırılma olur mu?" dedim çekinerek. Annem benimle fazla ilgilenmezdi, bu durumun farkındaydı da. Başını olumlu anlamda salladığında sevinmiştim.

Eve girdiğimizde mutfaktan annemin neşeli sesi geliyordu. Yemek masasında birbirinden güzel kurabiyeler göreceğimi düşünmemiştim. Annem, bu kez gerçekten çok özenmişti. Belki de hatalarını telafi ederek benimle daha çok ilgilenmek istiyordu. Gözleri beni bulduğunda gülümsedi. Ancak bakışları Jessie'ye kaydığında gülümsemesi yavaş yavaş soldu. Kaşlarımı çatmıştım ancak Jessie'nin kalbini kırmak istemiyordum.

Onu masaya yönlendirdikten sonra annemi de masaya doğru ilerlettim. İkisi de oturduğunda ben de oturdum. Büyük bir iştahla yemeye başladım. İkisi de yalnızca benim sorduğum sorulara cevap veriyor, birbirleriyle konuşmuyordu. Annemin Jessie'nin yüzüne bile bakmadığını gördüğümde sinirlendim.

"Anne, Jessie ile neden konuşmuyorsun?" Ses tonum ciddi çıkmıştı. Ben de şaşırmıştım. Annem kaşlarını kaldırarak bana döndüğünde ağzını açtı. Ardından geri kapattı. Kaşlarım şüpheyle çatılırken konuşmasını bekledim.

"Şaka mı bu? Eğer öyleyse hiç komik değil!" Annem ses tonunu yükseltirken Jessie sandalyesini gürültüyle geriye çekti. Sohbeti onun başlatmasını mı istiyordu? "Anne, lütfen saçmalama! Onun kalbini kırıyorsun! O konuşamıyor bile!"

Jessie son cümlem ile evden koşarak uzaklaşırken yaptığım hatanın farkına yeni varıyordum. Birinin kalbini kırmak istediğim son şeydi ve ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Anneme sinirle baktıktan sonra merdivenlerden çıkarak odama girdim. Kapıyı sinirle çarptıktan sonra kendimi yatağıma bıraktım. Zihnimdeki sonsuz boşluğa adımımı atarken dinlediğim müzik buğulu bir zeminin ardından geliyor gibiydi. Ufak bir melodi ulaşıyordu kulaklarıma. Tattığım hisle gülümsedim. Ben böyleydim, hayal ettiklerim bundan ibaretti. Basit bir kızdım işte.

...

Gözlerimi aniden açtığımda kalbimin hızlandığını hissettim. Rüyamda ne gördüğümü hatırlamıyordum ancak korkmuştum. Üstüme bir hırka alarak aşağı indim. Ev karanlıktı ancak annem ve babam aşağıdaydı. Küçük bir lamba açıktı yalnızca. Uykulu bir şekilde yanlarına gittim ve koltuğa oturdum. "Ne konuşuyorsunuz bu saatte?"

Tüm uykum bir anda yok olmuştu. Annemin mavi gözlerinin çevresi kızarmıştı. Babamın gözlerinde görebildiğim tek şey ise endişeydi. "Saat çok geç değil, sen öğlen uyuduğun için böyle düşünüyor olmalısın." Endişeli görünüşüne göre oldukça sakin çıkan sesi rahatlamama neden oldu.

Neler yaşandığını düşündüğümde annemin neden ağladığını anlamıştım. "Anne, Jessie'nin kalbini kırdığın için mi ağlıyorsun? Üzülme, ben onunla barışabilirim. Oldukça sakin ve anlayışlı bir kızdır. Seni affedecektir."

Annemin alt dudağı titremeye başladığında yeniden ağlamaya başlayacağını anlamıştım. "İşte bahsettiğim şey bu!" dedi hırçınlıkla. "Gerçek sanıyor ve bu beni korkutuyor!"

"Haklısın ancak fazla üstüne gitmemeliyiz." Annemin ve babamın ben burada değilmişim gibi konuşması beni ürkütmüştü. Çekinerek sordum. "Bir sorun mu var?"

"Evet!" Annem sesini yükletmişti. "Bugün yaptığın şakayı fazla uzatmadın mı? Neden bizi endişelendiriyorsun? Seninle fazla ilgilenemediğimizi biliyorum ancak intikamını bu şekilde alamazsın."

"Neler oluyor?" Sesim kuşkuluydu.

Annem ağlamaya devam ederken bakışlarım babama kaydı. Baygın gözleri ve morarmış gözaltlarıyla günlerdir aralıksız çalıştığını anlayabiliyordum. Kravatını gevşetmiş ve ceketini çıkarmıştı. Sakin sesiyle cevapladı.

"Dina, eğer yaptığın bir şaka değilse, psikolojinde ciddi sorunlar var demektir. Olmayan birini gerçek sanman iyi bir şey değil. Lütfen yarın bizimle hastaneye gel. Birkaç test yaptırmayı düşünüyoruz."

Ciddi miydi bunlar?

Gerçeğin PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin