-14-

63 14 1
                                    

Zaman kavramımızı yitirmiş gibiydik, kar yağışı durmuştu ancak bomboş olan yolun ortasında kalmıştık. Carlos, Robin ve Jane'den bir haber alamamıştık, nerede hangi durumda olduklarını bilmiyorduk. Arabada yiyecek olduğu için sıkıntılı günler geçirmemiştik. Tek sorunumuz soğuktu.

Telefonlarımızı kullanamıyorduk ve arkadaşlarımızın öldüğümüzü düşünerek aramaktan vazgeçme ihtimali oldukça yüksekti. "Hayal mi görüyorum yoksa şuradaki bir araba mı?" dedim yoldan gelen seslere dönerken.

"Evet, bir araba." dedi Monica. Nefesini sesli bir şekilde verdikten sonra devam etti. "Ama durup bizi alacak hâli yok. Birazdan yanımızdan geçip gidecek ve biz hiçbir şey yapamayacağız."

"Belki Carlos, Robin veya Jane'dir. İyi şeyler düşünün." dedi Ralph bana bakarak.

Argos ise araba yanımızda durmadan önce ağzını açtı fakat sonradan dikkatini arabaya verdi ve ağzını geri kapattı. Yanımızda duran arabadan yirmili yaşlarının ortasında bir adam çıktı. Saçları sarı ve düzdü, gözlerinde her renk var gibiydi. Bizi süzdükten sonra içten bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. "Yardım ister misiniz? Kaza yapmışsınız sanırım." dedi parmaklarını sarı saçlarının arasından geçirirken. Bakışlarını Argos'a çevirdi. "Yakın bir yerde evim var. 12 yıldır burada yaşıyorum ve ne telefon çekiyor, ne de araba geçiyor. Buraya gelen nadir insanlardansınız. Size yardım edebilirim." dedi. Tanımadığımız birinin buradan kurtulmak için tek şansımız olması moralimi bozmuştu. Argos cevap vermeyi düşünmüyordu, belli ki bize bırakmıştı. Ralph cevap vermek üzereyken Monica atıldı. "Tabi, çok teşekkür ederiz." Ralph kızgın bir şekilde Monica'ya dönerken arabaya doğru ilerlemeye başlamıştı Monica.

Arabaya bindikten sonra toprak yolda ilerlemeye başladık. Tanımadığımız adam uzun ve sıkıcı bir konuşmanın ardından iki katlı bir evin önünde dururken sözlerini tamamladı. "...İsmim Bully."

İçeri girmeden önce evin etrafını süzdüm. İçimde bir huzursuzluk vardı. Argos, Monica ve Ralph Bully'nin arkasından evine girmişlerdi. Evin büyük camları vardı ancak koyu renk perdelerinden dolayı en ufak bir hareket bile görünmüyordu. Duvarlarındaki boya muhtemelen beyazdı, zamanla aşınmış ve akmıştı. Bahçeyi incelemeye başladım bu kez. Bitkileri kurumuştu, çevrelerinde yabani otlar yetişmeye başlamıştı. Büyük evin arka tarafına geldiğimde durdum. Evin bahçesinde bir mezarlık vardı.

Bully'nin omzuma koyduğu eliyle irkildim. "Ailem." dedi fısıldayarak. "Bu koca evde ailemle yaşıyordum. Kardeşlerim, annem ve babam. Onlar öldüğünde burada olmalarını istedim."

"Üzüldüm." Mezarlığı incelemeye başladım. Yeterince büyük olan bahçenin içinde olduğu için fazladan bir kapı koyulmamıştı ancak beklediğimden büyük bir aile olmalılardı. Mezar taşı olmayan birçok çıkıntı vardı. Sadece başlarındaki tahta parçalarının üzerlerinde isim ve soy isimleri yazıyordu.

Bully'nin arkasından büyük eve girdim, içi de dışı gibi akmış ve bakımsız olan bu ev gerçekten ürkütücüydü. Büyük olduğu için 4 odayı ayrı ayrı kullanmamız için bize vermişti.

Yemekleri kendisi yapıyor ve bize kendisinden hiç bahsetmiyor, sorduğumuz soruları geçiştiriyordu. Tek yaptığımız evinde kalmaktı. Ne ona yardımımız oluyordu, ne de kurtulmak için bir şey yapıyorduk. Tek umudumuz Carlos, Robin ve Jane'in bizi bulmasıydı.

2 koca günün ardından Bully'i yemek yaparken izlemeye başladım. Bana dönerek gülümsedi. "İstersen arkadaşlarını çağır, ben de servis yaparım." Başımı olumlu anlamda salladım. Geri geldiğimde kendi kendine konuşuyordu, fazla aldırmadım.

Yemeğimizi yedikten sonra Monica, iyi hissetmediğini söyleyip odasına çekildi. Ralph ve Argos ise konuşurken uyuyakaldı. Bully'e dönerek konuşmaya başladım. Elektrik olmadığı için bu ev çok sıkıcı geliyordu. "Hepsi uyudu, acaba neden? Yediğimiz bir şey mi dokundu ki?" dedim hafif bir tebessüm ederek. Ona döndüğümde ciddi olduğunu gördüm. Kaşlarını çatmıştı, günlerdir gördüğümüz Bully'e benzemiyordu. "Hayır, muhtemelen ilaç yüzünden oldu." Yüzümdeki gülümseme düşerken aklımdan korkunç senaryolar geçiyordu. "N-ne i-ila-ilacı?" dedim kekeleyerek.

"Arada bir kurbanlarıma oyunlar oynarım. 4 tabağın üçüne ilaç koydum. Rastgele yerleştirdim. Uyuyanlara zarar vermeyeceğim. Uyanıkken daha zevkli oluyor."

"Ne daha zevkli oluyor?"

Yüzüne çarpık bir gülümseme yerleştirdi. "Acı çektirmek."

Çığlık atmak için ağzımı açtığımda nefes alamadığımı fark ettim. Korku tüm bedenimi ele geçirmişti. Bully, bana bir şey yapacak olsa ona karşı koymam imkansızdı. Farkında olmadan titremeye başlamıştım.

Seri hareketlerle kolumu sıkıca kavrayıp daha önce görmediğim bir odaya doğru ilerlemeye başladı. Ayaklarıma söz geçiremiyordum. Sımsıkı tuttuğu kolum bileklerime doğru morarmaya başlamıştı ama bu o an için önemsiz bir ayrıntıydı.

Uzun anahtar seslerinin ardından evin en soğuk yeri olduğunu düşündüğüm bir yere geldik. Bir odadan çok hastanelerdeki ameliyathanelere veya morglara benziyordu. Bedenim soğukla irkilirken ona söz geçiremiyordum. Titremeye devam ediyordum. Her bir hücrem kontrolden çıkmıştı sanki her an yere yığılıp kalabilirmiş gibi hissediyordum. Belki böyle bir şey olsa uyanıkken acı çekmemi istediği için beni rahat bırakırdı.

Demir büyük bir alet çıkardıktan sonra kollarımı alete fazla sıkı olmayacak bir şekilde demir parçalarla sıkıştırdı. İtiraz edemiyordum. Tek düşündüğüm nasıl kurtulabileceğim olsa da bedenim karşı koymuyordu.

Gözlerimde korkuyu görmek istediğini anlayabiliyordum. Acılardan beslenen bir yaratık gibiydi. "Neden bize yardım ettin?" dedim. Sesim bedenim gibi titriyordu. "Bana minnet duymanız için." dedi alaycı bir tavırla.

"Neden ben?"

"Çünkü Argos veya Ralph gibi bana karşı koyamazsın. Monica veya sen olacaktın. Ben de sıradaki kurbanımın sen olmana karar verdim. Sen sormadan söyleyeyim. Arka bahçedeki mezarlar ailem falan değil. Önceki kurbanlarım. Hepiniz size yardım eden birine inanmak istediniz ve soy isimlerine bile bakmayı akıl edemediniz. İstediğin kadar çığlık atabilirsin, ağlayabilirsin. Kork benden. Böyle hiç eğlencesi kalmıyor. Senden önceki kurbanım acıdan bayılmıştı. Tabi sonra öldürdüm."

Ondan korkuyordum. Ondan çok korkuyordum. Ama bunu ona belli edersem daha çok zevk alacaktı. Onun bu işten zevk alması istediğim son şeydi. Başkalarının acı çekmesinden keyif alan bir canavarın yapacaklarına dayanabildiğim kadar dayanmalı ve benim acı çekmemden keyif almasını engellemeliydim.

Büyük sivri uçlu muhtemelen et için olan bıçağı eline aldı. Bana doğru yaklaşırken alaycı bir tavır takınmıştı. Bıçağın sivri ucunu bileklerime yaklaştırırken ince bir çığlık attım ve gözlerimi kapattım. Bileklerimdeki yoğun acının ardından tek hissedebildiğim sıcaklık olmuştu. İki bileğime de fazla derin olmayan kesikler attıktan sonra orada olduğunu yeni fark ettiğim havuza itti.

Gerçek olduğuna emin olduğum kan damlaları bileğimden süzülürken kendimi bir anda soğuk suyun içinde bulmuştum. Kesiklerdeki yanma hissi artarken kan suda yoğun kırmızı renginden pembeye doğru açılıyordu.

Ne kadar süre o şekilde olduğumu bilmeden tuttuğum nefesimi bırakmış ve elimde olmadan suyu ciğerlerime göndermiştim. Yanma hissinin ardından görüntüm kararmaya başlamıştı. Bir anda çöken rahatlama hissi ve aniden bastıran uykum beni ele geçirirken aklıma tek bir soru gelmişti.

Ölüyor muyum?

Gerçeğin PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin