9. Bölüm - |Element|

9.5K 819 135
                                    



***********

Çınar'ın bana evlenme teklifi ettiği günden beri sarayda kalıyordum ki bu da yaklaşık iki gün ediyordu. Saraydaki hizmetçiler bana adeta bebek gibi bakıyorlardı. Üniversitedeki hocalar da sürekli beni gördüklerinde halimi hatrımı soruyorlardı. Ama Çınar'ın bana evlenme teklifi ettiği ve benim de kabul etmem, Açelya halkına henüz duyurulmamıştı. Çınar herhalde bunun sırası olmadığını düşünüyordu. Bu yüzden yüzüğümü bir kutuya koymak zorunda kalmıştım. Üstelik bana evlenme teklifi ettikten sonra birkaç kez öpmekten başka bana yaklaşmamıştı da. Yüzündeki hüzünlü ifade hala gitmemişti. Aklında birtakım şeyler vardı ve bu onu hüzünlü yapıyordu. Yine de dev ekranlarda halkına sesleneceği zaman güler yüzlü surat ifadesini takınıyordu. Acaba halktan ya da birimlerden bazıları da Berat gibi, kralın güler yüzünü sahte buluyorlar mıydı?

Üniversitedeki son dersin olduğu sınıfa doğru ilerliyordum. Gün içinde Sahra'nın nefret saçan suratından başka sinir bozucu bir şeyle karşılaşmamıştım. Adrian ve Barnes adında derslerimizin çoğu aynı olan iki arkadaş edinmiştim. Bir sürü kişi Çınar'la çıktığım için ilgisini bana yöneltmeden yapamıyordu. Bu yüzden yalnızca iki tanesiyle daha yakın olmam kulağa garip gelebilirdi. Ama ben hep arkadaş ortamından kendimi geri çekiyordum. Şahsen keşke umursanmasam diye de düşünmüyor değildim. Zachary arkadaşlığa olan güvenimi kırmıştı maalesef. Ayrıca fark ettiğim kadarıyla girmesi gereken derslerin çoğuna da girmiyordu. Yeni arkadaşlarıyla hayli mutluydu.

"Tembelliğe iyi alışmışız. Sabahtan beri son dersi bekliyorum." dedi Adrian simsiyah saçlarını karıştırarak. Yapılı ve çekici bir adamdı. Zeytin gözlerinin ona bir saniye bile bakması için birçok şey feda edebilecek kızlar etrafında dolanıyordu. Lakin o İrlanda'da yaşadığı büyük aşkının onu aldatmasından sonra kızlardan kendini olabildiğince çekiyordu. Benden sadece üç yaş büyüktü. Ondan ders notu istememle tanışmıştık. Diğerleri gibi yalakalık yapmadığı için onunla arkadaş olabileceğimi düşünmüştüm. Pişman da değildim.

"Aslında ben derslerden o kadar da sıkılmadım. Hatta eğlendiğimi bile söyleyebilirim." dedim itiraf ederek. Bir yandan da sırıtıyordum. Sonunda Açelya tarihinin anlatılacağı dersin olduğu sınıfa gelmiştik. Çınar bu dersi özellikle almamı istemişti.

Barnes kolunu omzuma attı. "Bir inek mi doğuyor?" diye sordu tatlı tatlı. O buradaki çoğu birimin aksine göbekli, kahverengi saçları hafifçe dökülmeye başlamış, benden birkaç santim uzun biriydi. Otuzlu yaşlarının başındaydı. Onunla da biyolojide yan yana oturduğumuz için kaynaşmıştım. Hayli sempatikti ama uzaktan bakıldığında kalın kaşları onun suratına sinirli bir hal katıyordu.

Arkadaşlarımın ikisinin de karşı cins olması elbette kralın gözüne batmıştı. Tabii sonra onların öz geçmişlerine baktığında bir şey demedi. Böylelikle benim aşırı kıskanç sevgili kralımın onayından da geçmişlerdi.

Üçümüz sıraya yerleşip gelecek hocayı beklemeye başlarken sırt çantamı masanın üzerine koydum ve başımı ona yasladım. Kapıyı netçe görebiliyordum. Ve koridordan geçen öğrencileri de...

Adrian ve Barnes telefonlarında takılıyordu. Bu yüzden yapılacak en iyi şey koridordan geçip gidenleri izlemekti. Tabii Sahra'yı görmemle bu fikrimin o kadar da iyi olmadığını fark ettim. O da beni gördüğünde bu sefer sırıttı. İçeriye girerken güzel ve uzun  bacaklarını süzmeden edemedim. Nasıl bu kadar pürüzsüz ve bembeyaz görünebilirlerdi ki? Acaba kendine uyguladığı cilt bakımları var mıydı? Ah, elbette vardı.

AÇELYA IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin