AÇELYA II

Özel Bölüm III

******************

Kralın adamlarından Arthur genç krala onun İstanbul'daki arkadaşı Çağan'ın onu misafir olarak ağırlamak istediğinden bahsetmişti. Bir süredir Çağan'ın davetlerini geri çeviren Kızılkaya bu sefer daveti geri çevirmedi. Bunun önemli nedenlerinden biri Dünya için herhangi bir planı olmamasıydı. Son zamanlarda kafası darmadağındı ve plan oluşturacak kadar bile toplayamıyordu kafasını.

Dünya'ya vardığında virüs bozuntusunu hatırladı ve kaşlarını çattı. Eğer Açelya böyle bir durumla karşılaşsaydı bilim insanlarının çareyi çoktan bulacağını düşündü. Omuz silkti. Ne de olsa virüs onun derdi değil diye düşündü. Özel genleri sayesinde bu virüsün ona bir şey yapacağını hiç sanmıyordu. Üstelik Çağan onu çiftliğinde bekliyordu o yüzden herhangi bir kısıtlama durumu altında da kalmayacaktı. Normalde bu tarz yolculukları tek başına yapardı ama Arthur en azından Çağan'ın yanına varıncaya kadar kendisiyle gelmek konusunda ısrar etmişti. Kralın iyi durumda olmadığını elbette biliyordu ve Dünya'da onu başıboş bırakmak korkunç bir fikirdi.

Arthur kısa süreliğine boş boş etrafa bakan lacivert gözlere baktı ve kral için bir kez daha üzüldü. Ona acımıyordu çünkü acınacak bir adam elbette değildi. Ama yaşadıkları bu güçlü adama bile ağır gelmişti. O boş gözlerinin altındaki mor halkalar uykusuzluğunu gözler önüne seriyordu. Acaba en son ne zaman düzgünce uyudu diye düşündü Arthur. Ardından cebinde getirdiği siyah maskelerden birini çıkarıp krala uzatırken "Efendim araç birkaç dakikaya gelir." dedi. Çınar bekletilmeye gelemeyen bir adamdı. Çoktan homurdanmaya başlaması ve yardımcılarını değiştirmek konusunda tehditler savurması gerekirdi ama şimdi sadece kaldırım taşlarına bakıyordu. Soğuktan etkilenmiyormuş gibi bir yüz ifadesi vardı. Elleri cebindeydi. Batmaya başlayan güneş dağınık saçlarının rengini açıyordu.

Arthur yeni model şık saatine baktı. Buradaki adamları daha önce hiç gecikmezdi. Bu canını sıktı. Zaten kralın morali bu kadar bozukken tüm işlerin düzgünce gitmesi gerekiyordu diye geçirdi içinden. O disiplinli bir adamdı ve Çınar'ın duygusal durumlarından dolayı disiplinini aksattığı durumlarda ona göz kulak oluyordu. Keşke kral Duru yerine başka bir kıza aşık olsaydı diye geçirdi içinden. O zaman belki de bu kadar yıpranmazdı. Arthur kendini hep vatansever biri olarak tanımlardı ve otuz yıla aşkın Açelya'daydı. Onun için Açelya'yı kötü etkileyecek hiçbir şeyin var olmaması, olsa da etkisiz hala getirilmesi gerekiyordu. Ama söz konusu kralın biricik aşkı olunca bir dokunulmazlık oluyordu işte.

Araba sonunda geldiğinde Çınar ağır ağır içeri geçti ve rahat koltuğa yayıldı. Yol boyunca Arthur onunla iletişim kurmak için saçma sapan sorular sordu. Evet saçma sapan, kralın aklından geçirdiği de tam olarak buydu. Neyse ki Arthur'a sert bir bakış onun sesini kesebilmişti. Arthur'un kendisini anlamadığını ve asla anlayamayacağını biliyordu. Harika bir evliliği ve biri kız biri erkek olmak üzere iki çocuğu vardı. Maddi durumu zaten çok iyiydi. Ayrıca karısıyla neredeyse hiç sorun yaşamadığına emindi. En azından karısında bir zamanlar ejder elementi olmadığına emindi. Basit diye geçirdi içinden. Gayet basit, sıradan ve mutlu bir hayatı vardı Arthur'un. Yıkılmış biraz da huysuz bir kralla uğraşması bile Arthur'un keyfini kaçıramazdı ya.

Camdan dışarıya baktı. Marmara denizi tam karşısındaydı. Virüs olmasına rağmen kaldırım hayli kalabalıktı. Bir önceki geldiğinde etrafta çok daha az insan vardı. Belki de durumun bu kadar uzun sürmesi insanları bunaltmıştır diye düşündü. Evet, kesinlikle bunalmış olmalılar.

Trafikte lüks araç neredeyse durma noktasına gelirken gözü bankta oturan bir çifte takıldı. Genç bir adam yine genç bir kadın ve ortada da küçük bir erkek çocuğu. Genç adam kağıt helvadan küçük bir parça alıp çocuğa yediriyor o sırada muhtemelen annesi olan kadın onların fotoğraflarını çekiyor. Çocuk biraz daha yemek istediğini belli edercesine oturduğu yerde kıpırdanmaya başlıyor. Babası bu küçük aç kurdun isteğini geri çevirmeyecek.