"YAZAR""Ne demek hala aramadı?" diye bağırdı Can.
İlk defa patronunu bu kadar sinirli gören sekreterin eli ayağı birbirine dolanmıştı korkudan. "Bilmiyorum, efendim. Aramadı" dedi zorlukla.
Can, bir türlü öfkesini yenip mantıklı düşünemiyordu. Dün akşam ki saldırı sinirlerini fazlasıyla bozmuştu. Oysa saldırıya yakalanmamak için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Kızının doktorunu gecenin bir yarısı uyandırıp hastaneye getirtmişti. Bu fazlasıyla zor olmuştu ama işin içine para girdiğinde doktor uykusundan aniden fedakarlık yapmıştı. Ah şu para yok mu? Nelere kadir...
Sonra hızlı bir şekilde kızının taburcu olmasını sağlamıştı. Bunları yaparken bir yandan da kızının ve karısının sorularıyla da boğuşmak zorunda kalmıştı. Onlara verebileceği bir cevabı yoktu. Zaten oturup durumu izah etmeye kalkışsa saatler sürerdi anlatması ve o kadar vakti yoktu. Aslında hiç vakti yokmuş.
Dün gece karanlıkta kimin saldırdığını görememişti ama emindi aklındaki kişilerden. Onlar dışında kim durduk yere onlara saldırabilirdi ki zaten? Düşmanları elbette çoktu ama onlar işini bir gece yarısı hastaneden çıkarken yapmazlardı. Gözlerden ırak köşelerde hallederlerdi onlar aralarındaki mevzuyu.
Sekretere "Tamam, çık odamdan" diyerek onu odadan kovduktan sonra kendisi aramaya karar verdi Emin'i. Madem o aramayıp işi yavaştan alıyordu o zaman biraz tehdit lazımdı işini yapması için. Zaten ya tehdit ya para; ikisi de iyi iş görüyordu insanlara karşı.
Masasındaki telefonun ahizesini kaldırıp sürekli aramaktan ezberlediği numarayı çevirdi. İkinci çalışta açtı karşı taraf.
"Neden hala aramadın?"
"Benim tek işim sen değilsin" Emin yıllardır tanıdığı bu adama karşılık rahattı. İşlerini nasıl yürüttüğünü biliyordu ama bunlar gözünü korkutmuyordu.
"Benim meselem daha önemli ama!" İş dünyasındaki adamlarına karşılık çabuk sinirlenen bir adamdı Can. İstekleri anında yerine getirilsin istiyordu.
"Herkese göre kendi meselesi önemlidir zaten. Bilgi topluyorum şuan. Elime geçtiklerinde değerlendirme yapıp sana ulaştıracağım."
"Elini çabuk tutsan iyi edersin yoksa..."
"Boşuna tehdit etmekle uğraşma. Benim işlerimin bir düzeni var. Bozamam bunu. Hadi kapat meşgul ediyorsun."
Emin, Can'ı beklemeden hemen telefonu kapatmıştı. Bu hareketle iyice köpüren Can, ne yapacağını bilemez bir halde yumruklarını sıkmış, vuracak bir yer arıyordu. Zaten Ada'nın başına gelenler ve dün akşamki saldırı fazlasıyla sinirlerini bozmuştu. Şimdi de neler olduğunu bilememek iyice kendisini geriyordu. Kravatını biraz gevşetti. Tam olarak boynundan çıkarıp atmak isterdi ama biraz sonra önemli bir toplantıya girecekti. Katılacak kişiler iş dünyasının önemli kişilikleriydi. Kendi imajını bozamazdı.
Odasının kapısı çalınınca "Gir" dedi sert bir şekilde. Öfkeliydi ve şuan karşısına çıkan her alt sınıf insandan bu sinirini çıkarabilirdi. İçeri giren sekreteriydi.
"Efendim, Umut Bey geldi. Toplantınız olduğunu söyledim ama acil görüşmesi gerekiyormuş. Alayım mı içeri?"
Sekreter de patronunun gazabından korkusuna çekingen bir görünüm sergiliyordu. Zaten sabahtan itibaren fazlasıyla öfkeye maruz kalmıştı. Daha fazlasını istemiyordu. Nitekim kendisi de bir insandı ve sabrının da bir uç noktası vardı ama bu uç noktayı geçtiği anda da kovulacağını biliyordu.
"Tamam, gelsin."
Sekreter bugünden beri ilk defa odadan azar işitmeden çıkmanın mutluluğuyla masasının olduğu tarafa geçip koltuklarda oturan Umut Bey'e "Can Bey, sizi bekliyor" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ UMUTLAR(İslami Yaşantılar Serisi/2) *TAMAMLANDI*
EspiritualUmutlar maviydi; gökyüzü gibi uçsuz, bucaksız... Ve gökyüzü, elimizi uzattığımızda dokunabileceğimiz bir yer değildi. ... Cemiyetin en güzel kızıydı Ada. İnsanlar, onu hem kıskanır, hem de ona imrenirdi. Zengindi, cemiyetin en yakışıklısıyla sevgil...