15.Bölüm: "Yaşarken Ölmek."

215K 8.7K 1.1K
                                    

Kanlı Sarmaşık'ın en uzun bölümlerinden biri oldu. Bölüme başlamadan bir oyunuzu alırım artık❤️

Bu arada bölümü okuduğunuz tarihi ve bildirimin gelip gelmediğini yazarsanız sevinirim.

15.Bölüm: "Yaşarken Ölmek."

Yüreğin ateşi kibrit ateşi gibi üfleyince sönmezmiş. Yanar durur, yandıkça kül edermiş; kül ettikçe tıpkı bir kibrit çöpü gibi bükermiş boynunu. Boyun bükülür; kalp yanarmış ama insan nefes almaya devam edermiş.

Nefes.

Bu beş harfli kelime söylerken bir, yaşarken bin nefes oluverirmiş meğer.

Tıkanırmış boğaza bazen.

Tükenirmiş sonunda yine.

Doğum ile ölümün eliymiş, nefes. Birbirine zıt bu ikilinin elinden tutar ve ansızın çekilirmiş aradan. Doğum ile ölüm el ele tutuştuğunda ise solarmış yavaş yavaş.

Göğsünde son kez soluklandım ve belinde birleştirdiğim, onu kendime zincirlediğim ellerimi çözdüm. Parmak uçlarım takım elbisesinin kaliteli kumaşının üzerinde kalakaldı. Başımı kaldırdığımda saçlarıma yasladığı çenesinin sakallı yüzeyi saç diplerime sürtündü. Sözlerinin bana bahşettiği duyguları barındıran gözlerimle ona baktığımda birkaç saç teli, kurtarıcısını bulmuş gibi takılmıştı çenesindeki sakallara.

Belinde duran ellerimden birini çekip sakallarını saçlarımdan kurtardım. Yosun yeşili gözlerimi gözlerine çıkardığımda göz kapaklarına değen kıvrımlı kirpiklerinin arasından bana bakıyordu. Gözleri yine bir ifadesizlik türküsü tutturmuştu. İlk defa gözlerindeki hiçliğe yüklediğim anlamların doğru olduğunu biliyordum.

Çağrı Soykan kendini hapsettiği yeri söylemiş, küçük de olsa zindanının içini görebileceğim bir ışık tutmuştu gözlerime. Bu ışık ne içindi? Benim için mi? Bizim için mi?

"Biz diye bir şey yok," Sözleri yankılandı zihnimin en kuytularından. İki kişi yan yana gelince biz olurdu. O ve ben, a ve z kadar uzak uzaktık birbirimize. Az olurduk, buz olurduk; asla biz olamazdık. Aynı romanın içinde yaşasaydık eğer yazar zihnindekileri dökemez, o ve beni aynı satırın içine koyamazdı. Koyarsa birimizin üzeri mutlaka çizili kalırdı.

O küçük ışığa tutunmak ya da tutunmamak benim elimdeydi. Tutunursam o zindan başına yıkılır mıydı? Tutunmazsam son nefesini o zindanda mı verirdi?

Süregelen sessizliği, "Teşekkür ederim," diye fısıldayarak bozdum. Sesim dut yapraklarının yere düşerken birbirine çarpıp çıkardığı ses gibiydi. Sadece tanrının duyduğu karınca sesleri gibi. Dudaklarımı aralamamla Çağrı rüyadan uyanmış gibi gözlerini birkaç defa kırpıştırdı. Boynumda sarılı duran kollarını çekip ilk defa aramıza mesafe koyan kişi oldu. Ortamıza doluşan boşluk tenimi aniden ısırmış gibi irkildim. Sırtını bana dönüp cam kenarına ilerlediğinde onun birden uzaklaşmasını anlayamadım. O kadar duygu yüklüydüm ve son söylediklerinde takılı kalmıştım ki onun bu hareketini çözememiş, yanlış bir şey yapıp yapmadığımı kavrayamamıştım.

Odasından çıkmadan önce kendime mâni olamayıp arkamı döndüm, ona baktım. Bir eli cebinde diğeri ise ensesindeydi. Burnundan aldığı derin nefesler odanın duvarlarına çarpıp kulaklarıma doluyordu. Kapı kolundan destek almak istercesine sıkıca tuttum. "Gözlerine yerleştirdiğin boşluğa rağmen seni anlamaya başlıyorum. Sen yüreğini zift karası sanıyor olabilirsin ama varlığına bile şüpheci davrandığın temiz tarafı karanlığı yutacak kadar büyük. Her şey için teşekkür ederim, Çağrı Soykan."

KANLI SARMAŞIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin