16. Bölüm: "Gökkuşağı."

203K 9K 1K
                                    

Kısa zamanda upuzun duygu dolu bir bölüm daha. Bölüme geçmeden önce oylanalım.❤️

Bu bölümdeki düşüncelerinizi çok merak ediyorum. Lütfen pasajları boş bırakmayın, hissettiklerinizi benimle paylaşın.  

Önceki bölümde sınır koymadım. Sadece sizden küçük bir ricam vardı. Düşünceleriniz benim için önemli. Benim göremediğim ayrıntıları görebilir, daha iyi yazabilmem için bana ışık tutabilirsiniz. Yorum yapmaktan korkmayın çiçeklerim.

Burada yazdıklarınızı büyük bir heyecanla beklediğimi unutmayın❤️

K E Y İ F L İ   O K U M A L A R!


16.Bölüm: "Gökkuşağı."

Bir sokağa sahiptim. O sokakta yaşayan insanlar mutlu ve huzurluydu. Gündüzü ile gecesinin bir farkı yoktu. Gecenin kör karanlığını aydınlatan sokağım bir gece apansızın söndürdü ışıklarını. Kaçıştı içimdeki bütün insanlık ve ben lambaları patlamış o sokakta yapayalnız kaldım.

Kimsesiz sokağım, bir daha eskisi gibi olmayacaktı.

Gözyaşlarım görüşümü engellerken gözlerimi yumdum. Kirpiklerimi ıslatıp akan yaşlar, acıyla buruşan yüzümü bir ateş parçası gibi yakıp geçerken ellerimi dudaklarıma kapattım. Duyduklarım yüzdüğüm okyanusu kurutmuş ve beni tek bir damla suya muhtaç bir balık olarak bırakmıştı ortada.

Dişlerimi elime geçirip ruhsal acımı bedensel acıya dönüştürmeye çalıştım. Boğazım düğüm düğüm olurken göğsüm kan kusuyor, beni boğuyordu. Düşen telefonu titreyen elime tekrardan yerden aldım. "Ne olur kâbus olsun, ne olur."

Ellerim titrerken gözyaşlarının ıslattığı yüzüm kasılıyor, atamadığım çığlıklar kurşun gibi saplanıyordu kalbime. Bedenim ileri geri sallanırken ezberimdeki numarayı tuşlayıp arama butonuna bastım. Kusmak istiyordum, ateş kusmak. Kusup yanmak, yandıkça kül olmak.

Telefonu kulağıma yaslamak için kaldırdığımda operatörün ince sesi doldu en derinlerime. İşte o an delirdiğim andı. Ona bir şey olacak diye karşısına bile çıkmaya korkuyordum. Öldüğümü düşünürken bile zarar veriyordum oysa. Ne manası vardı ondan saklanışımın?

Ona bir şey olma düşüncesi...Sadece düşüncesi, katletti ruhumu ve ben öyle bir çığlık attım ki içinde bulunduğum evin duvarları sarsılarak üzerime yıkıldı sanki. Bedenim iki kişilik olsaydı biri bu enkazın altında kalıp ezilecekti oysa. Ama şu an ezilemeye bile hakkım yoktu. Benim imtihanım teker teker kaybettiğim insanların acısını çekmek miydi?

Saçlarımı çekiştirip haykırarak ağlamaya devam ederken düştüğüm yerden kalkmaya çalıştım. Çığlıklarımın arasından fısıltıyla dökülen isim deprem olup yıkılıyordu şehrimin sokaklarına. Yerden destek alarak kalkmaya çalıştığımda tekrar düştüm. Ben artık yerin dibindeydim, dibiydim.

"İnci?"

Ata şoka girmiş, kapının önünde bana bakıyordu. Dizlerim üzerinde, gözyaşlarım içinde ona bakarken başım sol omzuma düştü. Ne yaptığımı ya da dışardan nasıl göründüğümü bilmiyordum. Bildiğim tek şey içimdeki isyanın bastırılamayacak kadar kuvvetli olduğuydu.

"Onu da mı kaybettim, Ata?" 

Gözlerine sıçrayan hüzün bulutları üzerime yağarken birkaç saniye öylece kaldı. Daha sonra çabucak toparlanıp yanıma geldi, dizlerinin üzerinde çöktü. Yüzümü avuçları arasına aldığında hıçkırıklarım şiddetleniş, nefes alışverişimi kesmeye başlamıştı. Yüzümdeki yaşları başparmağıyla siliyor, saniyesinde yerine yenisi ekleniyordu. Artık tamamen nefesimin kesildiğini hissederken Ata hafifçe yüzüme vurdu.

KANLI SARMAŞIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin