2. Bölüm: "Makber."

307K 12.2K 1.6K
                                    

Cem Adrian & Şebnem Ferah - İnce Buz Üstünde Yürüyorum

2. Bölüm "Makber."

Felaket ben geliyorum demezdi. Bütün güzelliğin içine bir karabasan misali oturur, mutluluğu ve huzuru kovardı benliğimizden. Mutluluk ve huzur neydi peki? Bir annenin çocuğunu kucaklamasında mı gizliydi? Bir evladın sığındığı o limanda mı?

Bedenimi tesiri altına alan büyük bir ağrı vardı. Dudaklarımı aralayıp birkaç defa yutkunmaya çalıştım ama nafile bir çabaydı bu. Ağzımın içindeki kuruluğu gideremiyordum. Göz kapaklarımın üzerine oturmuş koca bir ağırlık vardı ve baş ağrım çok fazlaydı.

Büyük bir çabanın sonunda gözlerimi araladığımda boşluktan sıyrıldığımı hissettim. Kulaklarımı aşıp beynime dolan çıtırtı sesinin nereden geldiğini anlamak için başımı çevirmeye çalıştığımda boynuma giren ağrıyla bu hareketim yarıda kesildi. Tavana yansıyan turuncu ışık gözbebeklerime yansırken anlamıştım. Sol tarafımda bir ateş yanıyordu.

Birinin olmasını ümit ederek titreyen dudaklarımı oynattım. "Su." Sesim çaresiz ve bitkindi. Ben bile duymakta zorlanmıştım, odada biri varsa beni duyma olasılığı çok azdı. Birkaç saniye sonra adım sesi ve bardağa dolan suyun şırıltısını duydum. Evet, burada benimle olan biri vardı.

Uzandığım koyu renkli deri koltukta doğrulmaya çalıştığımda başıma giren ağrıyla koltuğun sırt tarafına tutunup gözlerimi kapatarak bekledim. Yan tarafımın çökmesiyle burnuma dolan keskin bir koku gözlerimin açılmasına sebep oldu.

Eğdiğim başımı kaldıracağım zaman elindeki su bardağını uzatıp "İç." dedi. İlk defa duyduğum bu ses çok derin ve ağırdı. Elindeki bardağa uzanıp içindeki suyu nefes almadan içtim. Dudaklarımın üzerinde kalan damlaları yalayıp mırıltılar eşliğinde teşekkür ettim. Sesim henüz açılmamıştı ama su gerçekten iyi gelmişti. Yanımda oturan adama bakmak için başımı kaldırdım.

Sakallı çenesi üzerindeki dudakları, karanlığı yaran ateşin ışığında gözüktüğü kadarıyla biçimli ve dolguluydu. Kirli sakallı yüzüne rağmen içine göçen yanakları elmacık kemiklerini daha da belirginleştirmişti. Başımı biraz daha kaldırdığımda enseme giren ağrıyı umursamadan hiçbir duygu barındırmayan karanlıkta siyaha dönen gözlerle çakıştı yosun yeşili gözlerim. Şekilli kaşlarını çatmış bakıyordu fakat kara gözlerinden ne düşündüğünü anlamak zordu.

Bu adam kimdi, benim onun yanında ne işim vardı anlamıyordum. Koltuğun sırt kısmına yasladığım elimi başıma koyup gözlerimi yumdum. Zihnime dolan karmaşadan en son nerede olduğumu, neden bu halde olduğumu çözmeye çalışırken karşıdaki tek kişilik koltukta beyaz elbisemi gördüm.

O an zihnime dolan gerçeklerle gözlerim dolarken titreyen sesimle sadece "Ailem." diyebildim. Sahi annem ve babam neredeydi? Benim, bu karanlık bakışlı adamla kutu gibi bir odada ne işim vardı?

Bakışlarımı elbisenin üzerinden çekemezken üzerine sıçrayan kan lekelerini görmemle oturduğum yerde ayaklanmaya çalıştım. Adam hiçbir şey söylemeden bana bakıyordu. Neden bir açıklama yapmıyordu ki? Ayaklarım üzerinde durduğumda dönen başımla dengemi kaybederken oturduğu yerden kalkıp kollarımdan tuttu.

"Sakin ol." Dengemi sağladığıma emin olduktan sonra büyük elleri arasında kalan küçücük kollarımı hızla kendime çektim. "Dokunma bana, sen kimsin? Annem nerde, babam nerde?"

Dudaklarımdan firar eden hıçkırığa mâni olamazken ellerimle dudaklarımı kapattım. Başımı hızla iki yana sallıyor ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. "Biz...biz arabadaydık," Nefes nefese kalmış, karşımdaki adama her şeyi anlatmaya ve yardım istemeye çalışıyordum. "Kaza, kaza yaptık biz."

KANLI SARMAŞIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin