"Sen ama nasıl, daha demin... Şey, niye geldin?" dedim elimde ki oklavayı aşağı indirerek. Az kalsın daha demin onu gizlice gözetlediğimi ağzımdan kaçıracaktım.
"Piknik yapmaya geldim." dedi Tolga elinde ki sepeti gösterirken. Bir dışarda usulca çiseleyen yağmura, bir de Tolga'nın suratına hayretle baktım.
"Gecenin bir yarısı ve hava bu kadar soğukken?" dedim ve istemsizce açık kapıdan içeri süzülen soğuktan dolayı sabahlığımın önünü kavuşturdum.
"İçeri girebilir miyim?"
Bir iki saniyelik tereddütten sonra, hiç bir şey demeden kenara çekildim ve Tolga'nın içeri girmesine müsaade ettim. Evde şuan hiç bir ışık açık olmadığı için, bir şeye çarpıp rezil olmamak adına ağır adımlarla yürüyerek en yakınımda ki gece lambasını yaktım. Ortama güzel, loş bir ışık yayılmıştı.
Nasıl davranacağımı ya da ne konuşmam gerektiğini bilemeyerek öylece yüzüne baktım. Tolga'yla küs kalmak istemiyordum, aramızda belirgin bir şekilde bir gerginlik olsa da (şu öpücük olayından sonra) yine de ona karşı hissettiğim sempati her zaman ki gibi yerli yerinde duruyordu.
En sonunda o da bir şey söylemeyince, "Ne pikniği?" dedim.
Elindeki sepeti şöminenin önüne koyarak içinden iki kadeh, bir şarap, bir de diyet kraker çıkardı ve şöminenin önünde duran minderin üstüne gelişigüzel oturdu.
Hayretle Tolga'ya bakarken gözümün önüne düşen uyku bandımı yukarı ittirdim.
"Bu bir şömine pikniği." dedi mahcup bir şekilde gülümseyerek. Tamam, işte bu berbattı. Benimle konuşmak için böyle bir yol seçmesi hatta bunu uydurması oldukça çocukçaydı ama yine de gülümsememe engel olamayarak geçip karşısına oturdum ve şömineyi bir kibritle alevlendirdim.
"Yani bu, piknik davetimi kabul ettiğin anlamına mı geliyor?" diye kaşlarını kaldırıp bana şaşkınca bakarken gülmemek için alt dudağımı dişlemek zorunda kalmıştım.
"Yani ne diyebilirim ki? Zaten evime girdin, şöminenin önüne kuruldun hatta kadehleri bile ayarladın. Kabul etmeme gibi bir şansım var mı?"
Şöminedeki yanan alevlere bakarak gülümseyince şu Berrak işini unutup, Tolga'yla aramızda olan buzların kırılması gerektiğine karar verdim. Sonuçta Berrak'ın kıskançlığı kendini bağlardı. Belki, tüm bunları yapmasa sevgilisi olan biriyle konuşmamayı tercih eder, Tolga'dan uzak dururdum ama pekala da o küçük kaltak yüzünden arkadaşımı kaybetmeyecektim. Eh, şu öpücük olayını da unutma zamanımız gelmişti artık.
Alevlerin aydınlattığı yüzünde belirgin bir şekilde bir gülümseme oluşurken bende bir yandan kadehimi elime aldım. "Ee nasıl gidiyor şu taşınma işi?"
"Aslında, ev tamamiyle bitti sayılır. Sadece odama büyük bir kitaplık yaptırmakla meşgulüm."
"Sevindim." dedim en son penceremden odasına baktığımda gördüğüm manzarayı hatırlamamaya çalışarak.
Bu şekilde biraz gevezelik yapmaya devam ettikten sonra aklına bir şey gelmiş gibi mutsuz bir ifadeyle bana döndü.
"Muzlu pastanı özledim."
Cevap vermeden sadece gülümsemeyi tercih ettim ve en kısa zaman da ona muzlu pasta yapmayı kafama not ettim. Saatler hızla ilerlerken, ikimiz de aramızda ki sorunları çözmüş gibiydik ve özellikle Berrak'tan hiç konu açmıyorduk ama ilk başta ikimizin de 'olanları unutalım' şeklinde ki tavrı artık iş görmez bir boyuta gelmişti ve ben birazdan bir bombanın patlayacağını hissederek gergince oturuyordum. Kesinlikle şu öpüşme mevzusu konuşulmalı ve bir sonuca bağlanmalıydı. Aslında tam olarak ne duymak istediğimi bende bilmesem de bu konuda daha fazla susmanın mantıklı olmayacağını anlayarak, konuşmak için bir hamle yapmaya karar verdim. Yoksa bu konu, arkadaşlığımıza zarar verebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1.Külkedisinin Zayıflama Hikayesi 2.Gizemli Erkek Avcısı
ChickLit#1 in Genç Kız Edebiyatı 6.11.2015 ©Tüm Hakları Saklıdır. Bir kadın kendini değiştirmek istediğinde, ona engel olabilecek hiçbir yemek yoktur. Öykü, hayatını zorlaştıracak her şeye sahipti. Çalıştığı dergide gıcık bir müdire √ İnsanın dikkatini dağı...