23.Bölüm-Bumerang

83.2K 4.6K 695
                                    


"Tolga?" dedim kısık bir sesle çığlık atarak.

Bana öyle geliyordu ki, bu durum tamamen benim hatamdı! İnadımdan, Tolga'nın evine gitmemiş, korktuğumu söylememiştim. Oda benim yüzümden geçen hafta, kışın ortasında sicim gibi yağan yağmurun altında beklemişti ve sonunda da hasta olmuştu işte!

"Tolga uyan, iyi misin?" diyerek Tolga'nın üstüne eğildim. Bir hastaya nasıl bakılır hiç bir fikrim yoktu. Panikle ne yapacağımı düşünüp ayağa kalkarken, Tolga ateş gibi yanan eliyle birden bileğimi tuttu.

"Öykü, gitme!"

"Bak ben burdayım tamam mı. Haydi kalk seni odana yatırayım olmaz böyle koltukta." diyerek onu ayağa kaldırıp beline tutundum. Oda bana kollarını sarmıştı.

Yavaşça onu yatağına yatırırken, "Bak gidiyorum ama hemen geleceğim." dedim. Eski bir doktor arkadaşımı arayarak, vermem gereken ilaçları sordum ve koşup bir çırpıda ilaçları alarak Tolga'nın odasına geri çıktım.

İlaçları içirdikten sonra hala uyuyan ve bir türlü kendine gelemeyen Tolga'nın başına ritmik bir şekilde ıslak bez yerleştirerek ateşinin düşmesini sağlamaya çalıştım. Sonunda ateşi düştüğünde sabah olmak üzereydi ve bende oldukça yorulmuştum. Kendi evime gitmek istemiyordum çünkü Tolga her an yine ateşlenebilirdi. Zaten konuştuğunda nerdeyse fısıldadığı için onu en iyi duyabileceğim yerin hemen yanı olduğunu düşünmüştüm. Önce yatakta yanına oturdum, daha sonra gittikçe çığ gibi büyüyen yorgunluğuma daha fazla dayanamayarak yanına kıvrıldım. Sonuçta arkadaştık, birşey olmazdı yani... Sadece gözlerimi dinlendirmeliydim, sonuçta şuan bir hastaya bakıyordum. Yatakta fazlasıyla rahattı...

*

Omzumu sabırsızca dürten bir elle uyandığımda sarıldığım ayıcığımın fazlasıyla sert olduğunu hissettim.

"Bu ne böyle ya? Berk parfümünü filan mı sıktı buna?" diye mırıldanarak, gözlerimi açmadan ayıcığıma biraz daha sokuldum.

O rahatsız edici parmak yine beni dürterken, omzumu hareket ettirerek beni rahatsız eden, hala tanımlayamadığım bu şeyden kurtulmaya çalıştım.

Ama yok o parmak hala beni dürtüyordu!

Sinirle gözlerimi açtığımda, başımın üstünde bulunduğu bu kas yığınının, beni dürten parmakla bağıntılı olduğunu farkedince sıçrayarak ayağa kalkmaya çalıştım fakat onuda beceremeyip yataktan yere yuvarlandım.

Tolga ise hala yatakta yüzünde aptal bir sırıtmayla bana bakıyordu. "Ağzının suyu akmış biraz sil istersen." dedi kıkırdayarak.

Utançla ağzımın kenarında ki suyu silerken, ayağa kalktım.

"Şey ben yanlışlıkla yani dün sen öyle hasta olunca yanında yatayım dedim, bir şey istersen duymak için! Evet, yoksa seninle uyuyacak değilim!"

"Mışıl mışıl uyuyordun aslında, dürtmesem keyfin gayet yerindeydi." dedi hala yüzünde ki o alaycı gülümsemesiyle.

Ben mi?

Benim yüzüm tabii ki bir domates tarlasından farksızdı, bir de üstüne sinirlenince tam anlamıyla bayan kırmızı olmaya aday olmuştum!

"Sen iyileştin herhalde? Bu kadar çok konuştuğuna göre?" dedim gidip yanına ateşini kontrol ederken. Ateşi düşmüştü fakat göz altları da çökmüş, hala hasta olduğu her halinden belliydi.

"İyiyim ben bir şeyim yok." dedi gülümseyerek.

"Eh, iyi madem. Dün sana bu ilaçları aldım, bunları kullanmaya devam et. Ben akşam yine uğrarım." dediğimde akşam Bora'yla buluşmamın olduğunu anımsayarak, "Şey akşam işim var, ben akşamüstü sana uğrarım." diyerek durumu toparlamaya çalıştım.

"Akşam işin mi var? Ne işi? Beni böyle hasta ve bir başıma bırakmayacaksın değil mi?" dedi hala alayla sırıtırken. "Üstelik, uyuyacağın rahat bir yerimde mevcut." derken çıplak göğsünde uyuduğum yere dokundu.

Tekrar onunla sarmaş dolaş uyuduğumuz gerçeği yüzüme vurulunca sinirlenerek; "Sen gayet iyisin bence! Akşam iş yemeğim var!" dedim odadan çıkmak üzere kapıya yönelirken. "Ee koskoca adamsın artık, kendi kendine bakabilirsin bence..."

"İş yemeği mi?" diye sorunca, sabırsızca ona döndüm. Ne kadarda meraklıydı böyle!

"Aslında tam olarak öyle olduğuna emin değilim ama muhtemelen öyledir."

"Yeni bir iş için mi?"

"Hayır tabii ki, Bora Bey dün gece gelip beni yemeğe davet etti. Onunla yemek yiyeceğim ve öğlene kadar uyuduğumuz içinde benim şimdi gitmem gerekiyor."

Tolga'nın yüzünden gülümsemesi silinince, gitmek yerine ne olduğunu anlamak için yüzüne baktım.

"Bora Bey'le demek... Sana iyi eğlenceler!" diyerek sırtını dönünce, omzumu silkerek evime doğru yürümeye başladım çünkü bu gece ciddi anlamda güzel olmam gerekiyordu!

Ayrıca, Tolga kendi başına gayette güzel idare edebilirdi. Eh, hiç olmadı sevgilisi gelip baksın değil mi? Bana mı kaldı canım...

*

"Artık açabilir miyim?"

"Hayırrr!"

"Peki ya şimdi?"

"Daha bir saniye önce hayır dedim ya Öykü!"

"Pekâlâ tamam... Ya şimdi?"

Gözlerim kapalı halde kafama bir tane inen tokatla birlikte kafam acıyınca "Ah!" diye çıkıştım.

"Vurmasana Melis, saçı bozulacak!"

"Vormosono Molos. Berk bazen kız arkadaşımmışsın gibi hissediyorum biliyor musun?"

"Ya kesin kavgayı ve artık gözlerimi açın!"

"İyi tamam şimdi aç!" diyen Melis'in sesiyle gözümdeki bağı çözdüm ve aynada ki yansımama bakış attım.

"Vay canına! Bu ben miyim?" diyerek aynaya baktım. Üstümde ki Berk'in hediyesi hâki yeşili, dizlerimde biten önü V yaka bir elbise giymiştim. Melis ise saçlarımı şık bir topuz yapmıştı.- isteğim üzere- Az önce de, makyajımı tamamladığında, sürekli gördüğüm paspal Öykü'nün yanında aynada ki görüntüm mükemmel olmasa da tatlıydı.

"Eh beğendiğine göre gidelim biz artık." diyen Berk'e gülümsedim ve dönüp ikisinede birden sarıldım.

"Siz iyiki varsınız ya... Bora'nın beni almasına on dakika kalmış, hadi siz gidin benimde yapmam gereken ufak bir şey var." dedim ve aşağı inerek onları hızlıca uğurladım.

Şu belalı şöminemin üzerinde ki Gizemli Erkek Avcısı'nın kitabını elime aldığımda bu sefer fazla heyecan yapmadan, kitabımı kaldığı yerden okumaya başladım...

Bu satırları şuan okuduğuna göre, sana verdiğim taktikler işe yaramış ve sen zamanı geldiğini hissedip kitabı eline almışsın demektir...

Eveet ve tahmin ediyorum ki şu tavlamaya çalıştığın gerçekten yakışıklı ve tam hayallerini süsleyen erkek ( öyle olmasa, bu kadar uğraşmazdın diye düşünüyorum...) sana geri dönüşü yaptı! Bir kahve? Ya da şanslıysan belkide yemek yemeyi teklif etti?

Erkekler konusunda şunu bilmen gerekiyor kızım. Anahtar kelime BUMERANG! Sen onu ne şiddetle atarsan, o şiddetle sana geri dönecektir. Ah, erkekleri anlaman için bin fırın ekmek gerekiyor ya neyse... İyiki burada ben devreye girdim yoksa o acınılası poponu kaldırıp hiç bir şeyi başaramazdın. Gerçekler acıtır.

Şimdi muhtemelen onunla görüşme aşamasındasın, senin şapşal tuzağa düştü yani... O zaman bumerangını iyi ve dengeli fırlat ki, sana iyi ve dengeli bir dönüş yapsın. Bu konuyu senin hünerli ve umuyorum ki manikürlü ellerine bırakıyorum...

Ama erkekler sürekli kenara atılmaktanda hoşlanmaz, bunu bilesin... Fazla nazın aşık usandırdığını da unutmayalım! O yüzden bu adım çok tehlikeli inan bana... Eğer bir aptallık yapmaz, bu adımı başarıyla tamamlarsan bir sonra ki sayfayı çevirirsin, burdan sonra ki adım bambaşka bir taktiğe yöneliyor...

Yok eğer olmaz ise yolculuğumuz seninle tam da burada sona eriyor.

Göster bakalım...

Ne kadar yeteneklisin?

1.Külkedisinin Zayıflama Hikayesi 2.Gizemli Erkek AvcısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin