Yoğun bir ders programının ardından haftanın ilk gününü geride bırakmıştım. Her ne kadar düşünmem gereken sınavlarım olsada O'conner la yaptığım konuşma aklımı kurcalıyordu. Acaba çok mu sert çıkmıştım. Daha sakin ve anlayışlı bir dille de sorabilirdim aklımdakileri. Normalde de öyle yapardım zaten. Ama içimden geçenler ve ağzımdan dökülenler tamamen farklıydı. Konuşmanın seyrinr ben karar vereyim derken sonsuza kadar muhabbeti bitirmiş olabilirim. Ahh benim bu fevri hallerim.
Okuldan çıkıp eve giderken aklımı kurcalayan şeyler bunlardı. Merkezdeydim ve beni bir an önce eve götürecek otobüsün gelmesini bekliyordum. Kulaklığımdaki müziğin arayan kişiler için ayarladığım zil sesine dönmesiyle telefonuma uzandım. Kayıtlı olmayan bir numaraydı. Acaba bu sefer hangi bankadan arıyorlar deyip telefonumu açtım. Tatlı bir sesle "iyi akşamlar " duymayı beklemiyordum. Bankalar kesinlikle böyle giriş yapmazlardı.
-" Sizede iyi akşamlar. Kiminle görüşüyorum?" sesi tanımaya çalışıyordum.
-"Ben O'conner, Kate. Beni bu kadar kolay unutmuş olamazsın."
-"Sana numaramı verdiğimi hatırlamıyorum. Ayrıca unutmuş olmama şaşırman komik çünkü sabah ki konuşmamızda gayet açıktım."
-"Sabah ki konuşmamız kesinlikle ümit vaat ediciydi özellikle benim açımdan. Ben kafama koyduğum şeyi yaparım. ve şuanda kafamda olan tek şey seninle arkadaş olmak. Bu konuda arkadaşlarında beni destekliyor olacaklar ki numaranı bana kolayca verdiler. Tabi ki Johnson bu konuda biraz tereddütlüydü. Bücürükte olabilir. Hangisi hangisiydi anımsamıyorum. Bücürük; uzun, güler yüzlü ve tasasız gözüken miydi yoksa seni üzmemem konusunda her an uzun bir nutuk atmaya hazırlıklı olan mı? Tabi ki neden seni üzeceğimi düşündüğünü ona soramadım. Acelesi olmasaydı, seni üzebilmekiçin önce seninle yakıon olmam gerektiğini söyleyecektim yani amacımın seni üzme olduğu falan yok. Ama seni korumak istemesi çok güzel. yani sen..."
-"O'conner" dedim lafını bölüp.
-"Efendim!"
-"Tek cümleyle özetlesen ve beni uğraştırmasan" dedim ama cümleyi tamamlayamadan telefonu suratıma kapattı. Cümlemi bile tamamlayamadım. Bu nasıl bi görgüsüzlüktür söyleyeceğini söyleyip kapatmak. Sinirden telefonu paramparça etmek üzereydim ki omzuma dokunan bir elin ardından özür dileyen bir ses duydum. Arkamı döndüm. O kocaman mahçup ifadesiyle O'conner karşımda duruyordu.
-"Özür dilerim. Kesinlikle amacım telefonu suratına kapatmak falan değildi. Ama seni görünce panikledim ve telefonu kapattım" dedi ve sustu. Beni inceliyordu. Bende sessizliği bozmamaya karar verdim. İnsanlar en çok bu durumda panikler. Nasıl tepki vereceğimi beklerken geçen saniyelerin ona saatler gibi geldiğini biliyorum. Biliyorum çünkü anlında beliren ter damlacıklarının hızla artışına şahitlik ediyorum. Kulaklarım biraz daha iyi duyabiliyor olsalardı kalbinin bu koca kalabalığın sesini bastıracak kadar gürültülü bir şekilde attığını duyuyor olacağımı da biliyorum. Nasıl mı? Gözler içimize açılan pencerelerdir ve kimse bu pencereleri tamamen kapayamaz. Ve bende tam şuanda O'conner ın gözlerinin içinde ki paniği görüyorum. Doğru şekilde bakmayı bilen her insanın görebileceği kadar net bir panik. Ama kalıplara ve kelimelere takılıp yeteneğinin farkında olmayan onlarca insan için koca bir sır olacak kadar gizli bir panik... :Bunu yapmaya bayılıyorum. Tek sorun bu kadar paniklemenin sebebini bilmiyor olmam.
Sessizliği onun bozmasına izin verdim.
-"Bir şey söylemeyecek misin?"
Her ne kadfar o kocaman mavi gözlerden etkilenmemek imkansız gibi görünsede benimle oynamasına izin veremezdim.
-"Sabaha kadar burda dikilip seninle sessizliği paylaşabilirim ama söylemeden edemeyeceğim durakta kimse kalmadığına göre otobüsün geçmiş olmalı. Seni eve bırakmamı ister misin?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜNYALAR ARASINDA #Wattys2016
FantasyHerkes yeryüzünde kendi halinde yaşıyordu. Bastıkları toprağın neler gizlediğini bilmeden...