Bölüm_5

529 54 2
                                    

          Güneşin ilk ışıklarıyla uyanmıştım. Görünüşe göre tam yaz tadında bir gün olacaktı çünkü güneş mayısla birlikte gelen yaz habercisi gibi odamdan içeri süzülüyordu. Normalde bu kadar erken uyanmazdım. Açıklanamaz biçimde uyku bağımlısıydım. Ve her fırsatı uykuyla değerlendirme eğilimdeydim. Ama sonuç olarak uyanmıştım ve kendimi müthiş bir şekilde zinde hissediyordum. Uyuyamayacak kadar hemde...

          Bugün dersim yoktu. Sırf bu yüzden cumalara bayılıyordum. Ve önümde değerlendirilmeyi bekleyen koca bir gün vardı. Kalktım,  aceleyle eşofmanlarımı giyip mp3 ümü alıp evden çıktım. Erken bir saatte koşup müzik dinlemek gibisi yoktur. Tabi ki güzel bir esintinin altında çayımı içip kitap okumak dışında.

          Koşmak beynime oksijen gitmesini sağlamıştı. Böyle anlar en sağlam düşünebildiğim anlardı. Hayatımla ilgili önemli kararları karar alma yetimin en sağlam olduğu yerde almak bana güç veriyordu. Ama şuan alınacak önemli bir karar yoktu ve beynim olması gerekenden daha rahattı. Ben bu tür düşüncelere dalmışken bir anda içimi farklı bir his kapladı. Sanki takip ediliyormuşum gibi. Nasıl olduğunu bilmeden kendinizden emin olduğunuz anlar vardır ya,  işte öyle. His içimi bir anda o kadar hızlı kapladı ki kalbim sıkıştı. Tüylerim diken diken oldu ve olduğum yerde donup kaldım. Sanki dakikalardır nefes alamıyormuşum gibi kalbim sıkışıyordu. Etrafıma baktım; benim gibi koşan bir çift ve köpeğini gezdiren yaşlı teyzeden başka kimse yoktu. Bu yolu ıssız olduğu için severdim. Etrafta pek fazla insan olmadan koşmaktan daha fazla zevk alırdım. Bugün de etraf sakindi ve etrafta şüphelenebileceğim kimse yoktu. Ama birinin beni takip ettiğine yemin edebilirim. Yinede hissettiğim takip edilmekten başka garip bir tedirginlik içeriyordu. Cebimdeki telefonun titremesiyle irkildim. Babam 3kez aramış, kardeşimse 5kısa mesaj atıp hangi cehennemde olduğumu sormuş. Sabahın köründe yaptığım onlarca hobim varmış gibi. Telefonu kapatıp cebime koyarken gözüm ekrandaki saate takıldı. Saat 9:30u gösteriyordu. Nerdeyse 4 saattir koşuyormuydum!  Zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım. Yaptığım işe kapılıp kendimi kaybetmem pek sık olmaya başladı ve bu babamı sakinleştirecek bir bahane değildi. O ararsa telefon kesinlikle açılmalıydı. Bu babamın tek ve en önemli kuralıydı. Telefona ya cevap verilmeli yada meşgul olduğunu bildiren bir mesaj atılmalıydı. Aksi halde kimse babamın agresif haliyle muhatap olmak istemezdi. Onu her şeyden çok seven benim için bile durum böyleydi.

          Kardeşime geri dönüş yolunda olduğumu mesaj attıktan sonra hemen babamı aradım. Babam telefonu "nasılsın"  diye açtı. Afallamıştım. Bu kesinlikle beklediğim tepki değildi. Sadece - iyiyim- diyebildim. Başımın çatlamak üzereymiş gibi ağrıyor olmasından başka...  Yinede bunu babama söylemek için uygun bir zaman değildi.

     - Dün akşam eve geldiğimde uyuyordun. Sabahta seni yatağında göremeyince endişelendim,  dedi.

Babam geldiğinde uyuyor muydum?

Akşam yemeğinde hep birlikte değil miydik?

Odama ne zaman geçtim?

Daha önemlisi dün eve nasıl döndüm?

Dün akşama dair kafamda hiçbir şey yoktu. Sanki aylar öncesini düşünüyormuşum gibi hafızam zorlanıyordu. En son kütüphanede ders çalıştığımı hatırlıyorum ama gerisi yok. Başımın ağrısı düşünmemi etkiliyor olabilirdi. Sahi yine nerden çıktı bu ağrı. Bunun için endişelenmeye başlamalı mıyım bilmiyorum.

          Babama ödevlerimin beni çok yorduğunu ve merak edecek bir şey olmadığını söyleyip telefonu kapattım. Eve dönüş yolu beni bekliyordu.

          Evde beni bekleyen telaşlı bir anne vardı. Tabiki kardeşim okula, babamsa işe gitmişti. İkide abim vardı ama onların benim için endişelenmekten daha önemli işleri vardı. Büyük abim iki yıl önce evlenmişti ve yaşam mücadelesine bizden çok uzakta devam ediyordu. Küçük abimse evi otel olarak kullanıyordu ki bu gezip tozmasından değil çalışma saatleri sıkı olan bir işte çalışmasındandı. Kız kardeşimse benim gibi üniversite okuyordu ve fena halde matematikle kafayı bozmuştu - benim aksime- ikimizde aynı üniversiteye gidiyorduk ama fakültelerimiz birbirine fane halde uzaktı. Ve bu gün içinde karşılaşma ihtimalimizi sıfıra indiriyordu.

          Babam yıllarını devlete adamış bir memurdu ve emeklilik yaşı gelmesine rağmen bizim için hâlâ çalışıyordu. Annemse ev hanımıydı. Ev hanımlığı aldatmacalıdır çünkü bu mevkiyi kazanmak için evde durmak gerekir ki bu annemin yapmadığı bir şeydi. Ama malesef bugün evdeydi ve endişeli gözlerle açıklama yapmamı bekliyordu. Her zamanki gibi açıklamamı yeterli bulmadı. Beni umursamaz ve başına buyruk olmakla suçladı. Ve an itibariyle bu güzel güne dair tüm hevesim yerle bir oldu. Annemle pek anlaşamazdım. Bu hep böyle olmuştur.

          Sinirlenmiştim, evde daha fazla kalmak akla zarardı. Günü kütüphanede geçirme fikri bir anda cazip geldi. Duş aldığım gibi kendimi evden dışarı attım. Dışarı çıktığım gibi temiz hava yüzüme çarptı. Serin esintileri her zaman sevmişimdir. Yazı katlanılabilir kılan her şeyi sevdiğim gibi. Yine de bu keyfimi yerine getiremedi.

DÜNYALAR ARASINDA #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin