Perişan bir haldeyim. Cuma gününü nasıl geride bıraktım bilmiyorum. Eski -ben-e göre normal birgündü ama yeni -ben- için hastalıklı geçmişti.
O'conner dan ses seda yoktu. Belki gelir diye dersten sonra kütüphaneye bile gittim. Kütüphane görevlisi namı diğer Zeyna'ya sormama ramak kalmıştı. Sonra arkama yaslandım. Ne yapıyordum ben. Ne istiyordum. Ne bekliyordum. Hiç bir cevabım yoktu. Hayatım normal düzeninden tamamen saptı ve ben seyirci gibi davranıyorum. Yada olay akışıa hiç etki edemeyen figüran gibi.
Cevap beklemeye ihtiyacım yok. Kendi cevaplarımı istediğim zaman istediğim gibi alabilirim...
Kendinden o kadar emin bir şekilde çıktım ki kütüphaneden, kendini olayların hakimi olarak gören Zeyna'nın anlamsız ve bir o kadar da şaşkın bakışlarını görmedim bile.
Kulaklıklarımı taktım. Teoman'dan Dursun Dünya yı açtım. İçimdeki rahatlığa ve huzura benbile şaşırdım. Ama ben buydum. Müziksiz bir hiç olan kitapsız yaşayamayan, arkadaşlarına güvenen ki onlara hiç yalan söylemeyen. Okul ve ev arasında mekik dokuyan, gerektiğinde tek başına sinemaya gidecek kadar yalnız ruhlu gerektiğinde insanların arasına dalacak kadar sosyaldim.
Ben yabancılarla esrarengiz konuşmalar yapan, büyüklerine karşı yüksek sesle konuşan, gecenin 9unda serserilerin elinden çocuk kurtaran, tanımadığı birini anlamlandıramadığı bir kaç olayın cevabını alabilmek için günlerce bekleyen bir kız değilim. Evet değilim.
Neden kendi kendine konuşan insanlara deli derler hiç anlamam. Bence rahatlatıcı bir etkisi var. Kendimi artık önceki ben gibi huzurlu ve normal hissediyorum.
Kendimi bulmuş bir şekilde okuldan çıkıp merkeze geçtim. Patlamış mısırdan nefret etmeme rağmen büyük boy patlamış mısır alıp saati en yakın adını daha önce hiç duymadığım bir filme bilet aldım. Koltuğuma kurulup 2 saat boyunca başka bir gerçekliğin görgü tanığı olmaya bıraktım kendimi.
Film güzel başlamıştı. Klişe bir romantik-komedi gibi başlasada yarıya gelmeden keyfimi kaçırmıştı. Fantastik-romantik olmasına mı üzülsem yoksa baş roldeki kızın başına ilginç olayların gelmesinin tam da yan eve yeni bir çocuk taşındıktan sonra olmasına mı ağlasam bilemedim. Ya büyük bir klişenin ortasına düşmüştüm yada bu bir rüyaydı ve uyanmak için çaba sarfetmem gerekiyordu. Kendimi çimdikledim. Bunu gerçekten yaptım. Ama hiç bir şey olmadı. Galiba bu tam düşerken uyandığımız kabuslardan biri.
Ne kadar keyfim kaçsa da filmin sonunu getirdim. Yarım bıraktığım filmlerin devamını izleyene kadar beynimi fazlaca işgal ettiğini anladığımdan bu yana hiç bir filmi yarım bırakmıyorum. Tabi sırf bu yüzden izleyeceğim filmleri büyük bir elekten geçirirdim ama bugün eleği evde bırakacağım tuttu.
Film kesinlikle klişeydi ki bu eleğimi her daim aktif tutmam için bir uyarıcıydı.
Neymiş efendim şehre yeni bir çocuk gelir. Her nedense mükemmel derecede yakışıklıdır. Esas kızın başına garip olaylar gelmeye başlar. Filmin ortalarında kızın başı belaya girer. Tesadüfen kurtarıcımız orda olur. Kızı insanoğlunda kesinlikle bulunmayacak yeteneklilikle kurtarır. Esas çocuk uzaylı çıkar. Kızdan, ondan uzak durmasını ister. Ama ikiside bunu başaramaz. Aşık olurlar. Çocuk uzaylı olduğu için güçlerini çalmak isteyen düşmanları vardır. Kız gerçeği bildiği için artık oda tehlikededir. Aptal kızın ne kadar beceriksiz olduğu önemli olmadan elele verip düşmanı yenerler. Aşkları pekişir vee sonsuza kadar mutlu yaşadılar...
Ve senelerdir bunları okuyup, izliyoruz. Biride kalkıp demezki bu çocuk uzaylı kimyaları tutmaz aşık olamazlar falan. Neyseki benim hikayemde ne aptal kız var ne de yetenekli uzaylı. Uzaylı olabilir tabi orda hiç problem yok. Tuhaf davranışları için mükemmel bir açıklama olur ama yetenekli olmadığı ve aramızdakikimyanıntutmadığı kesin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜNYALAR ARASINDA #Wattys2016
FantasyHerkes yeryüzünde kendi halinde yaşıyordu. Bastıkları toprağın neler gizlediğini bilmeden...