-"Beni gönderdiğin doktoru tanıyor musun?"
-"Tabi ki tanıyorum, seni oraya ben gönderdim." Tam konuşmaya devam edecekti ki, telefonu çalmaya başladı.
-"Hayır " diye çemkirdim kendimi kaybetmişçesine. "Çocuk tam her şeyi anlatmaya başlamışken telefon çalar ve karşıda ki kişi çocuğu anlatmaktan vazgeçirecek bir şeyler söyler. Tam filmlerde ki gibi. Nedense senin olduğun her yerde bir klişeye çarpıyorum ve bu sefer buna izin vermeyeceğim. O telefona cevap verilmeyecek." Telefonu hala çalmaya devam ediyordu ve müzik beni deli etmişti. Son zamanlardaki favori şarkım eşliğinde çalıyordu telefon. Ama onun bunu bilmesine imkân yoktu. Hozier i aynı anda keşfetme ihtimalimiz neydi acaba??? Tüm benzerliklere, kadere, tesadüflere lanet yağdırdım. Ben bu çocuğu kalbimden uzaklaştırmaya çalıştıkça o beynime giriyor. Beynimden kovdukça etrafımda yapışıp kalıyor. Belki de aşk diye bir şey yoktur. Dünya düzeni bize bunu aşk olarak yutturmuştur. Dünya bize tesadüfleri vermiştir bizde adına kader deyip mutlu olmuşuzdur.
O'conner elini cebine atıp o huzur verici melodiyi susturdu. Arayanın kim olduğuna bile bakmadan elini cebinden çıkardı.
"Klişelerden neden bu kadar nefret ediyorsun?"
"Çünkü sonuçları fazla tahmin edilebilir. Özgün şeyler seni sen yapar. Gerisi seni kopya olmaktan ileriye taşıyamaz."
"O zaman özgün bir şeyler yapmaya var mısın?"
Kendimden nefret etmenin sınırında geziniyordum. Evet demek için can atıyor, hayır demek içinse onlarca sebebi arka arkaya sıralayabiliyordum. Neyim vardı benim. Gittikçe agresif ve sert çıkışları olan birine dönüşmem yetmiyormuş gibi birde kalbiyle aklı arasında kalmış bir ahmak olmuştum. "Peki" dedim daha fazla düşünmeden. Çünkü düşündüğüm her saniye hayır demeye biraz daha fazla yaklaşacağımdan emindim. Hayır dersem aklım aklım kazanacak. Akıl eninde sonunda aradığı cevapları bulur ama kalp böyle böyle bir fırsata her zaman muhtaç kalırdı.
-"Sana dokunmama izin verseydin hiç durmaz seni kucaklardım. Ama onun yerine içten bir teşekküre kalıyor içimdeki sevincin tarifsiz yükünü sana anlatmak."
"Şairane saçmalıklar O'conner, şairane saçmalıklar... Teklifin nedir?" dedim içimdeki romantiği idama mahkum edercesine.
-"Eninde sonunda sana gerçekleri anlatacağım Kate. Ama şuan önümüzde uzanan manzara öylesine büyüleyici ki bunu böyle harcamak istemiyorum. Aynen saatler önce senin söylediğin gibi. Ve ben bunu bir adım daha öteye taşımak istiyorum. Şuan tam burada, iki aptal normal insan olalım ve normal bir şeyler konuşalım. Bunu hak etmediğimi biliyorum ama buna ihtiyacım var. Senin yanında oturup kelimelerin anlamlarına kafa yormadan varlığındaki huzura ortak olmak istiyorum."
-"Huzur muı?" dedim cılız çıkan sesimle. "İçimde her an sebepsiz bir savaş var. Ne zaman –normal aptal bir insan- olmaktan çıktığımı bile bilmiyorum."
-"Kendine haksızlık ediyorsun. Seni ilk gördüğüm andan beri gözlerinde bunu görebiliyorum. Tüm dünyanın yükünü üstlenmeye çalışıyorsun."
-"Şuan bu yükü omuzlarıma yükleyen sensin. Tüm dünyayı değiştirecek şeyler öğrenip hiçbir şey olmamış gibi yapamıyorum. Ama bu konuya şimdi girmeyeceğim. Söyle bakalım iki normal aptal insan olarak ne yapmak istersin."
Sakince ayağa kalktı ve karşıma geçti. "Neler önerirsin?"
-"Şimdiye kadar hiç yapmadığım bir şey olmasını tercih ederim. Gerisini sana bırakıyorum." Yaratıcılık sınırlarını merak etmekten kendimi alıkoyamıyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜNYALAR ARASINDA #Wattys2016
FantasiHerkes yeryüzünde kendi halinde yaşıyordu. Bastıkları toprağın neler gizlediğini bilmeden...