Güneş ışınlarının kızıl rengi göz kapaklarıma dolduğunda uyandım. Uyku sersemi bir biçimde kendime gelmek için bir kaç dakikalığına etrafa kısık gözlerle baktım.
Neredeyim ben?
Öncesi gün olan olayların hepsi bir film şeridi gibi aklımdan geçerken homurdanarak yerimde doğruldum.
Karşımda saçları dağınık, dudakları hafif aralıklı bir Newt ile karşılaştığımda onu izlemek istedim. Yüzünü inceledim. Kirpiklerini, saç tellerini, dudaklarını...
Daha yeni tanıştığım biri için fazla ilgi gösteriyordum. Brenda olsaydı muhtemelen benimle dalga geçerdi. Daha yeni fark ediyordum ama onu gerçekten çok özlemiştim.
"Tanrım..." dedim mırıldanırcasına.
Elimi başıma koyup gözlerimi bir kaç saniyeliğine kapattım. Brenda benim kız kardeşim gibiydi. Hatta öyleydi. Şimdiye kadar onunla bu kadar uzun süre ayrı kalmamıştım doğrusu.
"Bendis?"
Newt fısıldamayla karışık bir şekilde ismimi söylediğinde ona baktım. Ağladığımı, Newt'in yanağımdan aşağı süzülen bir yaşı elinin tersiyle sildiğinde anladım. Toparlanıp gözlerimi sildim.
"Üzgünüm." Ayağa kalkıp üstümü silkeledim ve sözüme devam ettim. "Yolumuz uzun. Alex'i duydun. Eğer Sağ Kol'a gidiyorsak Jorge diğer grubu Marcus'a götürecektir. Tek yapmamız gereken Marcus'u bulmak."
Gözlerini ovuşturup yavaşça ayağı kalktı. O da benim gibi üstünü silkeledi ve bana döndü.
"Haklısın."
Ensesini kaşıyarak ileriye baktı. Kendisi ve benim çantamı omuzlarına atıp yürümeye başladı. Ne olduğunu anlamadan arkasından ona ulaşmak için koştum.
"Newt, bekle. Hemşireyi duymadın mı? Kontrol etmem gerekiyor."
"Bacağımı oymakla uğraşırken acı çekmeyeyim diye verdikleri morfinin etkisinden sözleri abuk subuk duyduğum için kusuruma bakma."
Homurdanması bittiğinde bir taşın üzerine oturdu ve bacağını sıyırdı.
"Bacağım iğrenç görünüyor." dedi yüzünü buruşturarak.
"Bacak mankenliği yapamayacağın için üzüldüm Newtie." dedim alt dudağımı sarkıtarak üzülmüş gibi yaparken.
"Newtie mi?"
"Sana taktığım lakapların hepsinde böyle tepki vereceksen..."
"Tamam, ama bunu Minho veya Tommy'nin yanında söyleme, tamam mı? O iki salağın bana böyle demesini istemiyorum."
"Kavga ederseniz bil ki senin tarafındayım." dedim espri yapmaya çalışarak. Gülümsedi.
İşimi hallettiğimde ayağa kalkıp çantamı omzuma attım. Kumların üstünde etrafa bakınarak yolumuza bakıyorduk.
"Jorge, senin neyin oluyor?" Dedi Newt sessizliği bozarak. Bunu uzun zamandır sormayı bekliyormuş gibiydi.
"Babam. Ama Brenda kardeşim değil. Kendimi bildim bileli Jorge Brenda'yı yanında tutuyor. Diğer kızı gibi falan."
"Peki annen?" dedi merakla bakarak.
"Öldü."
Sessizlik yine aramıza girdi. Sanki söyleyecek bir şey bulamıyormuş gibi ya da bir şey söyleyecekmiş ama çekiniyormuş gibiydi.
"Ben 5 yaşımdayken küçük kasabamızda mutlu mesut yaşıyorduk fakat bir gün üstümüze uçan araçlar tüneyip oklar fırlatmaya başladı. Oklarda ne olduğunu bilmiyordum ama gözlerimin önünde insanlar can çekişerek yere yığılıyordu. Jorge anneme bir şeyler fısıldayıp onu öptü. Ardından annem elimi tuttu ve ikimizde başka bir seçenek olmadığından karşıya doğru koşmaya başladık. Her şeyin o meydandan geçtiğimizde biteceğini sanmıştım. İkimizde hasar görmeden karşıya geçiyorduk ki annemin durduğunu gördüm. Arkamı dönüp gözlerim tuttuğum elinden karnına gitti. Oklardan biri anneme saplanmıştı."
