"Ne demek istiyorsun?"
"Buradan ancak ya bizimle beraber çıkarsınız ya da hiç çıkamazsınız." Boğazını temizledi. "Size bir tur attırayım çocuklar."
Hızlıca Newt ile bakıştık. Son cümlesini çok nazikçe söylemişti fakat çok sinir bozucuydu. Adam önümüzden yürümeye başladığında onu takip ettim.
Ya bizimle beraber çıkarsınız ya da hiç çıkamazsınız.
"Burası biraz karanlık olduğu için bir yere çarpmayın. Öbürlerini uyandırmak istemeyiz."
Adamın konuşmasıyla düşüncelerimden kurtulup sordum. "Öbürleri de kim?"
"Görürsün."
Karanlıktan dolayı adamın yüzünü göremesemde yüzünde sinsi ve her zamanki gibi sinir bozan bir sırıtış olduğuna emindim. Sessizce yürürken Newt bir anda elimi tuttu. Ellerimiz temas ettiğinde ürpersemde bende onun elini tuttum.
Karanlık olan bölgeyi geçtiğimizde yürümeye devam ettik. Aşağı baktığımda karanlıktan başka bir şey yoktu. Üstünde yürüdüğümüz demirden yapılmış köprüyü geçtiğimizde bir kapının önüne vardık. Adam parmağını kapının yanındaki yere soktu.
Girişiniz algılanmıştır.
Otomatik kadın sesi ile kapı açıldığında bulunduğumuz ortamdan çok daha aydınlık, mavi loş bir ışığa sahip olan ortama geçtik. Yanıma baktığımda kapsüle benzeyen tüpleri fark ettim. Tabi içinde insanlarla birlikte. Yürümeye devam ederken kapsüllere yaklaştım. Bunlar insan değildi, Deliler'di. Newt'e baktığımda o da anlamaz bir biçimde bana baktı.
"O gördükleriniz Deliliğin son aşamasında olanlar. Size ne yapabilecekleri tahmin bile edemezsiniz." Dedi adam.
"Dost olmak istediklerini sanmıyorum." Dedim.
Önümüze dönüp yolumuza devam ederken önümüzdeki adam durdu.
Bize döndü ve "Size üst yetkililerden birini tanıtayım, arkadaşlar." dedi.
Ne zaman geldiğini bilmediğim bir adam -aslında bizimle yaşıt gibi görünen oğlan- yavaş adımlarla bize doğru geldi. İri yapılı, uzun boylu, yüz hatları sert ve saçları kele benzeyen bir şekilde kısa olan biriydi. Newt'e baktığımda afallamıştı. Nedenini anlayamamıştım.
"G-Gally?" dedi inanmazcasına.
"Selam Newt, eski dostum." dedi oğlan duygusuzca.
Ne olduğunu anlamadan araya girdim. "Siz birbirinizi tanıyor musunuz?"
Oğlan Newt de olan bakışlarını bana çevirdi ve konuşdu. "Labirent'de beraberdik. Ama İSYAN beynimi yıkadı ve ben onlara karşı çıktım, Labirent de kaldım. Sonra onları takip ederek arkalarından geldim ve Thomas'ı öldürmeye çalışırken küçük arkadaşımız Chuck'ı öldürdüm." Konuşurken anıları tekrar hatırladığında giderek sinirleniyordu. "Minho da karnıma bir kazık sapladı. Neyse ki Lawrence beni bulup buraya getirdi ve işte buradayız. İşte bizim tatlı hikayemiz."
Konuyu uzatmak istemediğim için "Peki burası neresi?" diye sordum.
Newt hala olanları sindirmeye çalışıyor gibiydi.
Gally'nin gülmesi ile tekrar ciddileşmesi bir saniyesini aldı. "Biz buraya Sol Kol diyoruz."
"Sol Kol mu?" Dedi Newt araya girerek.
"Sağ Kol'un ikinci bölgesi gibi bir şeyiz." Dedi tek kaşını kaldıran Gally. Kaşları zaten çok havada olduğu için her an uçacak gibi duruyordu. Başka zaman olsa gülerdim ama şuanda sırası değildi.
"Ne kadar yaratıcı bir isim..." alayla mırıldandım.
"Peki neden Sağ Kol ile birlikte değilsiniz?"
"Sağ Kol güvenli bir bölge. Burada Deliler'le ilgili deneyler yapılıyor orada ise Deliler nâmına bir şey yok. Yani oraya bağışık olmayan birini girmesi imkansız."
Sessizliğin ardından Gally tekrar konuştu. "Grubun geri kalanını göremiyorum Newt." Bu normal bir cümleden çok soruya benziyordu.
"Onları Sağ Kol'a giderken kaybettik." dedi Newt, her ne kadar bunu söylerken bir salak gibi duyulduğunu bilsede.
Gally yanımızda duran adama seslendi. "Marco, şunlara dinlenecek bir oda ayarla. Lawrence'ı da yanıma çağır."
Marco -yani bizi buraya kadar getiren adam- kafasını sallayıp tekrar önümüzden yürümeye başladı ve biz bilmediğimiz bu binada yine onun peşine takıldık.
***
Dinlenebileceğiniz bir odanın içinde iki insan. İki sessiz, kafası karışık ve yorgun insan. Tavana bakarken düşüncelerimin arasında kaybolmuştum. Odanın dışından gelen sesler buranın pek de sakin bir yer olduğunu göstermiyordu ama umursamıyordum. Beynimin içinde onlarca soru uçuşuyordu.Brenda ne yapıyordu? Thomas ile kendini kurtarabilmiş miydi? Jorge ve diğerlerini bulabilmiş miydi? Sağ Kol'a ulaşmışlar mıydı? Bizi hiç aramışlar mıydı?
"Bendis."
Yine Newt'in sesi ile düşüncelerimden sıyrıldım.
"Hm?"
"Ne düşünüyorsun?" Bakışlarını yattığı yerden bana çevirmişti.
"Diğerlerini."
Yine düşüncelerime dalacak iken Newt yatağından kalkıp benim yatağımın kenarına oturdu. Sonunda bakışlarımı tavandan ona çekebilmiştim. Biraz kaykılarak ona yer açtım.
"Brenda'yı özledin değil mi?"
Başımı sallamakla yetindim. Onun adını duymak bile gözlerimin dolmasına yetiyordu ve ben tam bir sulugöz gibi görünüyordum. Bu yüzden konuşursam ağlarım diye korkuyordum.
"Seni anlıyorum. Bende Minho ve Thomas'ı özledim."
"Peki şu tombul çocuk ve kız?" Yine merakımdan kendimi tutamadım.
"Onları da özledim tabii ama Minho ve Thomas benim için..." Durdu. Sanki uygun kelimeyi düşünüyordu. "Kardeş gibiler."
Yattığım yerden doğrulup Newt'in yanına yerleştim. Gözlerine baktığımda çoğu duyguyu fark edebiliyordum. Kaygı, hüzün, merak, özlem... O da benim gibiydi. Ben nasıl Brenda'yı özlüyorsam o da onları özlüyordu. Kollarımı ensesinin arkasında birleştirip kafamı göğsüne dayadım. Aniden sarıldığım için şaşırmıştı fakat o da çok beklemeden kollarını belime sardı.
Ne kadar geçti bilmiyordum ama son bir kaç dakikadır aynı pozisyondaydık. Gözlerimi kapatmış öyle duruyordum. Sonunda Newt ayrıldığında yüzüme baktı. Kahverengilerinden kendi yansımamı görüyordum. Ne olduğunu anlamadan dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Zaman durdu, sesler kesildi. Kalbim yerinden fırlarcasına hızlandı. Şokun etkisinden kurtulup karşılık verdim. Aslında bu cesareti nereden bulduğumu bilmiyordum ama hoşuma gitmişti. Bir elim saçlarının arasında diğer elim ise yanağını okşuyordu.
Kapının açılmasıyla kendimi ışık hızında geriye çektim. Fakat Gally çoktan görmüştü ki yüzünü iğrenircesine buruşturdu. Yanaklarımın sıcakladığını ve kızardığını hissedebiliyordum. Newt, kıkırdayarak saçlarını düzeltti.
"Bunu görmedim sayalım." Dedi yüzünde ki ifadeyi silmeden.
İkimizde başımızı salladık.
Her zamanki ciddiliyetine geri dönüp konuşmasına devam etti. "Herneyse, toparlanın. Gidiyoruz."
~
Selam yepyeni bir Thomas kurgusu ile tekrar karşınızdayım adı Dear Tommy,Çok kısa bir şey ama okursanız çok mutlu olurum teşekkürleeeeerrr
