Yolda geçirdiğimiz zaman zarfında Newt'in ne dediğini aklımdan çıkaramıyordum.
"Ben yaşıyorken buna izin vermem Bendis."
Daha sadece bir kaç saatliğine onu tanıyordum. Neden böyle bir şey dediğini ne kadar anlamaya çalışsamda çalışayım, erkek konularında pek iyi olmadığım için çabalamam boşaydı. Tamam onun böyle demesini boşverelim diyelim, peki benim kalbim neden saniyede milyar kere çarpıyor gibi hissediyordum? Heyecanlanmamı ben bile anlayamıyordum. Tırnaklarımla oynayıp o sözler aklımda tekrarlanırken Newt'e bakma cesaretinde bulunamıyordum.
Küçüklüğümden beri hiç erkek arkadaşım olmamıştı. Hatta karşı cinsten bir arkadaşım bile olmadı, bu yüzden ne hissettiğimi bilmiyordum. Sadece ilk defa karşı cinsten birinin -yani Jorge hariç birinin- bana iltifat etmesinden dolayı kaynaklandığını düşündüm.
Bunları düşünürken ona bakıyordum. Işık çarpınca parlayan saçlarına elimi sokup oynamak istedim. Ya da yüzündeki yara izlerine dokunmayı. Sahi, onlar nasıl olmuştu acaba.
Bana sırıttığını gördüğümde ona gereğinden uzun baktığımı anladım. Kızarıp kafamı tekrar cama doğru çevirdim.
Nihayet düşüncelerimin arasından aracın durması ile kurtuldum. Jorge arabayı durdurdu fakat aşağı inmedi. Minho aramızda hareketlenen ilk kişi olsa da Jorge onu durdurmak zorunda kaldı.
"İleride bir grup var görüyor musunuz?" Dedi bize bakıp. Evet anlamında başımızı salladık. "Onlar normal bir grup değil. Hani bizim binaya ilk girdiğinizde bekçi köpeklerimizle karşılaşmıştınız ya," Nefesimi tuttum. "İşte o köpeklerin daha fena bir aşamaya ilerlemiş olanları karşımızda." Ve bıraktım.
Sıçmıştık. Tam anlamıyla sıçmıştık. En az 15 adet deliliğin son aşamasına ulaşmış köpek karşımızdayken beş ergen -ve bir yetişkin- ne yapabilirdi ki?
"Bu sıçmış olduğumuz anlamına mı geliyor?" dedim. Beklediğimden daha ciddi bir ses tonuyla söylemiştim bunu.
Gülümsedi. "Hayır Ben. Gerekirse savaşacağız."
"Pek kazanacağız gibi gözükmüyor ama." dedi Minho gözlerini Deliler'in üstünden ayırmayarak.
"Onlara kendimizi fark ettirmeden karşıya geçmemiz lazım."
"Başka bir yolu yok mu?" dedi ismi -hatırladığım kadarıyla- Teresa olan kız.
"Üzgünüm güzelim."
"Yani aracı bırakacak mıyız?" Dedim üzgün bir ses tonuyla.
"Öyle görünüyor." Dudaklarını tek bir çizgi haline getirip yere bakarak.
"Ama-"
"Tamam bu kadar soru yeter. İnin araçtan."
Sustum. Hepimiz araçtan olabildiğince yavaş ve sessiz bir şekilde indik. Emekleyerek yarı çökük binanın arkasına geçtik. Sessizce onları izliyorduk. Bir Deli öbürüne çarpıyor, diğeri ise garip bir ses çıkararak yoluna devam ediyordu. Gittikleri bir yer yoktu. Sadece oldukları yerde dönüp duruyordular. Aniden biri çok yüksek bir sesle bağırmaya başladığımızda kulaklarımızı tıkadık. Onun bağırmasıyla öbürleride ayaklanıp, hepsi bağırmaya başladı. Berbat yarı çığlık yarı bağırma sesleri yaklaşırken kalbimin hızlandığını hissettim. Arkamda bir el hissettim. Newt.
"Sakin ol, bizi göremezler." dedi kulağıma fısıldayarak.
Tanrım.
Başımı sallayıp nefesimi düzenleştirdim. Elimdeki fırlatıcıyı her ihtimale karşı onlara nişan alır şekilde ayarladım. Ve nefesimi tuttum.
Newt de bana katılarak nişan aldı. İkimiz grubun en önünde olarak bekliyorduk. Sesler kesildi. Newt tam neler olduğuna bakacaktı ki Deli'nin teki karşımıza yığıldı. Ne olduğunu anlamıyorduk.
Bir Deli daha ona takılarak önümüze yığıldı. Gerileyip silahı daha sıkı tuttum.
Sonunda biri bağırarak karşımıza çıktığında Teresa'nın çığlığını duydum. Ayağa kalkıp tetiği çektim. Bedenindeki kıvılcımları görebiliyorken berbat sesi ile resmen diğer Deliler'i çağırıyordu.
"Biz onları oyalarız, koşun!" dedi Newt ayaklanarak.
Kafasını onların olduğu tarafa doğru işaret etti. İkimizde çıkıp onlara ateş etmeye başladığımızda göz ucuyla bizim grubun nereye gittiğine baktım.
Sanırım fazla uzun bakmıştım çünkü içlerinden biri üzerime yapışarak beni yere yapıştırdı.
"Newt!"
Deli tahmin ettiğimden daha güçlü bir şekilde gövdemi bacaklarıyla sıkıştırıp dizleriyle kollarıma baskı yaptı. Korunmasız suratımı tatmasına ramak kala yüzü ve tüm bedeni buz kesildi. İki saniye sonra yere yığıldı. Kafasında bir bıçak vardı. Newt Deli'nin beynine bıçak saplamıştı.
Karşıma ki manzara ne kadar iğrenç olsa da düşüncelerimi üzerimden atıp ayağa kalktım. Kusmak istiyordum. Yaklaşık altı tanesi karşımızda dururken içimde bir mutluluk olmuştu.
Tabii bu mutluluğum mermimizin bitmesiyle söndü.
"Koş Bendis."
Bunu çok sakince söylemişti. O önümden koşarken ben silahı yüzlerine fırlattım ve geriledim. Silah aralarından birinin yüzüne çarptığında Deli, boğazı asitle yanarmışçasına bağırmaya başladı. Ses kulaklarımı tırmıklıyordu. Etrafta silah olarak kullanabileceğim bir şey ararken bir demir parçası bularak onu elime aldım.
"Ne bekliyorsun Bendis? Koşsana!"
Onu aldırmadan bana doğru gelmelerini bekledim. Hepsi akılsız bir şekilde arka arkaya doğru geliyorlardı. Aklıma bir fikir gelmişti ve işe yarasada, yaramasada bunu yapacaktım.
En öndeki yeterince önüme geldiğinde elimdeki Demir parçası ile ayağına vurdum. Bağırarak yere yapıştı. Geri adım atıp öbürlerini bekledim. Tabii ki o salaklakların en öndekine takılıp yere yığılıcağını biliyordum. Planımda buydu zaten.
"Bendis gel artık!"
Ona baktım. Yüzü ifadesi yalvarırmışçasına gelmemi söylüyordu. Ama yapamazdım. Onun bacağı yaralanmıştı ve benim onu taşıyacak gücüm yoktu.
Tam da istediğim gibi hepsinin yere yığıldığını fark ettiğimde onlar tekrar ayaklanmadan Newt'e doğru koştum.
"Nereye gittiklerini gördün mü?"
"Sanırım."
Binanın çevresinden dolaşıp yere yığılmış taşların üstüne çıkarak etrafa baktık. Hiçkimse yoktu. Bir kişi bile.
"Güzel. Şimdi bir de onları aramaya çalışacağız." dedi Newt, karanlıktan dolayı göremediğim bir nesneyi tekmeleyerek uzağa fırlatırken.
Deliler'in sesi tekrar gelmeye başladığında Newt'i çekip aşağı indim ve üzerinde durduğumuz taşların altına girdik.
"Yarın kulaklarımızın pek sağlam olacağını sanmıyorum." dedim fısıldayarak.
Sessizce birbirimize sokulurken zihnimden, yüzümü yemeye çalışan Deli'yi silmeye çalıştım. Her gözümü kapattığımda o şey tekrar tekrar üstüme zıplıyordu. Gözlerimi açıp ileride ki boşluğa bakmayı tercih ettim.
"Sanırım geceyi burada geçireceğiz." dedi.
Gergince başımı salladım. Yer küçük olduğundan birbirimize sarılmak zorunda kaldık. Başımı göğsüne koydum ve gözlerimi yumdum. O saçlarıma oynarken uykuya daldığımı hissettim. Sanırım güvenebileceğim tek kişi o idi. Yani şimdilik.
--
Deliler'in sesi tekrar gelmeye başladığında Newt'i çekip aşağı indim ve üzerinde durduğumuz taşların altına girdik.Burayı filmde Thomas'ın "Herkes saklansın!" Dediğinde üstlerinde Kayaç'lar uçarken taşların altına girdikleri sahne gibi düşünün yani güzel anlatamadıysam diye öyle bir yerin altına girdiler işte anlayıncşgfpgllfg
