0.2

849 93 30
                                    

Silah sesi ile donup kalmıştım. Fakat acı hissetmiyordum. Belki de ânın şokuyla hissetmiyordum.

"Bendis! İyi misin?" Newt'in bağırışıyla kendime geldim.

"E-evet, sen?"

"Bilmiyorum ama umrumda da değil. Üç deyince atlayacağız tamam mı?"

Göremeyeceği halde başımı "Tamam" anlamında salladım.

"Bir..."

"İki."

Yine bir silah sesi. Gözümü yumup Newt'e iyice sokuldum.

"Üç, Bendis atla!"

Atlayarak karanlık odanın duvarına yapıştık. Kenara çekilip ona baktım.

"Newt o mermiler çok yakınımızdan geçti-"

"Biliyorum. Biri bacağıma geldi çünkü."

"Ah siktir." Dedi Minho beni geri itip Newt'in pantolonunun sağ bacağını sıyırdı. Beni geri itmesinde popomun üstüne küçük bir bebek gibi düşüp ona kızgınca baktım. Tamam, bazen hareketlerim çok çocuksu oluyor.

"Mermiyi çıkaramayabilirim ama denerim. Pek iyi görünmüyor." dedi Jorge bize üstten bakarken.

"Nasıl? Ne ile?" Teresa sessizliğine son vererek aramıza katılmıştı.

"Bıçak. Bir sorununuz var mı yoksa çocuğun acı çekmesine izin mi vereyim?"

Sessiz kalıp Jorge'nin işini yapmasını bekledik. Jorge çantasından küçük bir şey çıkardı. Tüpün içinde mavi bir sıvı vardı. Jorge sivri ucu Newt'in bacağına soktu ve içindeki sıvıyı çocuğa enjekte etti. Ardından bıçağı yaranın içine soktuğunda Newt acıyla inledi. Bir şeyi yumruklamak istiyor gibiydi. Yanına gidip elini tuttum.

"Elimi sıkabilirsin." dedim gözlerinin içine bakıp, gülümserken.

"İhtiyacım yok Bendis."

"Neden?"

"Canını boşu boşuna acıtmak-" Sözü yine acıyla inlemesiyle kesildi.

Elini sıkıp acısını çıkarmasını bekledim. Ama sıkmadı. Yüzüme baktı. Jorge bıçağı derisine soktuğunda daha fazla dayanamayıp elimi sertçe sıktı. Jorge işini bitirdiğinde elimi bıraktı.

"İyi misin dostum?"

Başını sallayıp ayağa kalkmaya çalıştı.

"Bekle, dinlenmesi gerekmiyor mu?"

"Ona neden o sıvıyı enjekte ettim sanıyorsun." dedi Jorge, Minho'nun sorusunu cevaplayarak.

"Ben iyiyim. Yürüyebilirim sanırım."

Sessizce bir kestirme yol arıyorduk. Bizim buraya girdiğimizi görmüşler olması ne kadar dezavantaj olsa da karşı tarafın burayı bilmiyor olması- yani ben öyle umuyordum- bize o kadar da avantaj sağlıyordu. El feneriyle Jorge en önden gidiyordu. Arkamızdan gelen bir ışık gördüğümde Jorge'yi omzundan tutup arkamı göstererek uyardım. Başını salladı.

Hepimiz sağ taraftaki yola gitmeye başladık. Minho, Newt'in kolunu boynuna dolamış, yürümesinde yardım ediyordu. Arkamızdan gelen ışık bizi görüyormuşçasına takip ederken ileride bir ışık daha gördündü.

"Şimdi nereye götüreceksin bizi koca adam?" dedi Minho alayla.

"Buraya."

Jorge sağındaki kapıyı açıp başka bir odaya girmemizi sağladı. Odayı fener yardımı ile incelerseniz görebileceğiniz tek şey terk edilmiş bomboş bir oda olurdu. Jorge camı açarak aşağı atlamaya hazırlandı.

"Şaka yapıyor olmalısın." dedi Newt.

Jorge onu dinlemeyip aşağı atladığında, herkes pencerenin önüne gelip ne olduğunu görmek için aşağı baktı. Bekledikleri şey yukarıdaki katlardan birinden aşağı atlayıp yere çakılmasıydı. Ama o bizi zemin kata getirmişti ve kimse bunu fark etmemişti. Newt'in aşağı inmesine yardımcı olduktan sonra kalabalık bir pazara geldiğimizi fark ettik.

"Güzel. Karnım kazınıyordu."

"Bunun için gelmedik Bendis." dedi Jorge beni tutup yerime geri çekerek.

Gruptaki bazı kişilerin kikirdeğini duydum. Küçük düşürülmüş gibi hissetsemde bozuntuya vermedim. Biraz yürüyüp kalabalığın arasına karıştık. Çantamın ağzını açtım ve Minho'yu yanıma çektim.

"Yoldan geçerken birkaç meyve falan alacağım. Bana yardım et tamam mı?"

Başını salladı. Benimle birlikte sağa doğru yürümeye başladı. Satıcıyla konuşmaya başladım.

"Ne kadar güzel elmalar bayım."

Cevabı gülümsemek oldu.

"Arkanız da bir adam sanırım sizi çağırıyor." dedi Minho.

"Ah, Steve gelmiş olmalı. Hemen gelirim." diyip gülümseyerek uzaklaştı.

Satıcı geri gelmeden elmaların bazılarını çantaya yerleştirmeye çalışıyorduk. Adam geri döndüğünde Minho'nun eli çantamda olduğu için anlamamasını sağlamak amacıyla elini belime koydu.

"Kimse gelmemiş. Sanırım yanlış görmüşsünüz" Diyerek gülümsedi.

"Ah üzgünüm. Size iyi günler." Dedik grubun yanına giderek.

"İyi iş çaylak."

Çaylak mı?

Ortalığa karıştığımızda Newt'in bize baktığını gördüm. Bakışları hala belimde olan Minho'nun eline gitti. Fark ettiğimiz anda birbirimizden ayrıldık.

"Umm şey-"

"Yemek aldık." dedim onun saçmalamasına izin vermeden.

"Paranız mı var?" dedi. Konuyu değiştirdiğimi fark etmemişti. Ya da umursamamıştı.

"Paramız olduğunu kim söyledi dostum." Dedi Minho bir elma çıkarıp koca bir ısırın alarak.

Adam bizi gördüğünde kaşlarını çatıp arkamızdan bağırmaya başladı "Hey siz! Onun parasını ödemediniz!"

Arkamızdan koşmaya başlamadan önce oradan kaçmaya başladık. Kendimi on üç yaşındaki haylaz çocuklar gibi hissetmiştim. Onlardan hiç olmamıştım, yani olamamıştım ama çevremde onları görüyordum. Çok geçmeden gözlerimizle Jorge, Teresa ve Tava'yı ararken küçük bir minibüs önümüze hızlıca kırdı. Sürücü koltuğunda ki Jorge "Atlayın hermanos." diyerek kapıyı açtı.

"Herkes tamam mı?" dedi son kontrollerini yapan Jorge.

"Evet."

Gazı kökledi. Newt'in bacağına baktığımda sargısı kirlenmiş ve açılmıştı. Bacağını kaldırıp kucağıma koydum. Bana garipçe bakarken kafamdaki bandanayı çıkarıp kan olan yerleri kolumla sildim ve bandanayı sardım. Şaşırmışca kaşlarını kaldırdı. Bacağını geri indirip önüme döndüm.

"Önemli değil sarışın."

Dediğime güldü. "Teşekkür ederim bücür."

"Bücür mü?"

"Evet. Miniksin ve bu lakap sende tatlı duruyor. " dedi gülerek.

Normalde olsa sinirlenirdim fakat yaşadığımız onca aksiyondan sonra bir de daha bir kaç saat önce tanıştığım çocukla atışmak istemiyordum.

Gülümsedim. "Dua et de, bu tatlı şeye bir şey olmasın."

Gülümsemesi bir anda ciddileşti ve kulağıma fısıldadı. "Ben yaşıyorken buna izin vermem Bendis."

lost minds • tst Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin