Selam
Kurgu çoğu zamandır aklımda tamamlanmış bir şekilde duruyordu ve bunu çok önceden yazmaya başlamıştım. Biliyorsunuz eğer kurguyu filme göre hareket ettirseydim pek bir heyecanı kalmazdı. Herneyse artık Newt ve Bendis'in adam akıllı bir şeyler yaşamasını istediğinizi biliyorum, emin olun bende istiyorum ve sonunda olacak. Neden notu bu kadar uzattım bilmiyorum ama bir şeyleri açıklama gereği duydum.Elbette filme göre gittiğim yerler var fakat kurgunun çoğunu kendim oluşturdum. Umarım beğenirsiniz iyi okumalar yavruşlar :D
-
"Yoklama alacak kadar zamanımız yok, bu yüzden yakınlarınızdan siz sorumlusunuz. Tek bir kişi için bile geri dönmeyeceğiz."
Sonya ve Harriet, herkesi uyandırmıştı. Herkes ateşin etrafında toplanmış, Vince'i dinliyordu. Vince sonunda ikna olmuş ve yola çıkmanın şuan yapılabilecek en doğru şey olduğunu anlayabilmişti. Eh, onu ikna eden de bendim tabii.
Vince ve Sağ Kol'da yetkisi üst düzeylerde olan birkaç kişi araçların kontrollerini yapıyor ve diğer insanların eşyalarını kamyonlara yüklüyorlardı.
Son kontrollerde tamamlandığında Mary ve Vince, insanları araçlara bindirmeye başladı. Tava ve Jorge, Brenda'ya yardım ederek araçlardan birine binmeye çalışırken, Vince onları durdurduğunu gördüğümde kaşlarımı çatarak yanlarına gitmeye başladım.
"Neden geçmemize izin vermiyorsun Vince?" Dedi Tava.
"Sıkış tıkış olacağımız bir araca yanındakini sokamayız. Bir sürü insanı tehlikeye atamam."
"Brenda'ya bir yaratıkmış gibi davranmayı bırak." Dişlerimi sıkarak konuştum. Bağırırsam dikkati üstüme çekeceğimi biliyordum ve bir günde ikinci defa aynı şeyleri yaşamak istemiyordum.
"Pekala Bendis, ama hala söylediğim geçerli. Diğerlerine bulaşma riski var."
"O kuduz bir köpek değil!"
"Bendis, tamam. Sakin ol." Dedi Newt. Ne zaman geldiğini farketmemiştim. "Ben, Brenda ve Bendis kamyonun arkasındaki eşyaların arasına sıkışırız. Buna da bir şey demezsin herhalde Vince?"
"Hayır demem Bay Çokbilmiş. Fazla vakit kaybetmeden geçin arkaya."
Sessizce kamyonun arkasına geçip Brenda'ya yardım ettim. Belki de bu gece ilk kez yüzüne bakmıştım. Son zamanlardaki gibi solgun tenine uyumlu olan ölü gözleriyle boşluğa bakarak yerine geçti. Köşeye sıkışıp gözlerini kapattı. Son zamanlarda hiç konuşmuyordu, ölümü bekliyor gibiydi. Onu böyle görmek canımı yakıyordu.
Köşeye oturup Newt'in yanıma gelmesini izledim.
"Sanırım sana yüzüncü borcum oldu." Dedim gülerek.
"Borcunu beni öperek ödeyebilirsin."
Bunu beklemiyordum ki afallamıştım. Ondan hoşlanıyordum ve onunda benden hoşlandığı belliydi. Sonuçta beni öpmüştü değil mi?
Kendimden bile beklemediğim bir şekilde dudaklarına uzandım ve aramızdaki boşluğu dudaklarıyla kapatmasını bekledim. Beni sanki kanadı kırılacak bir güvercini tutarmışçasına nazik bir şekilde öpüyordu. Ellerimi boynuna dolayıp daha çok yakınlaştım. O dudağımı emerken kendimden geçiyordum. Beynim jöle kıvamına gelmişken nasıl hala öpüşüne karşılık verebildiğimi bilmiyorum. Dilimi üst dudağına değdirdiğimde gülümsediğini dudak kıpırtılarından anlayabilmiştim. Dillerimiz birbirine değdiğinde, karnıma bir yumruk inmiş gibi hissettim. Ama bu hissettiğim acı değil, mutluluktan da çok heyecandı.
Brenda'nın iğrenircesine yalandan öğürmesiyle birbirimizden ayrıldık. Ne kadar tam anlamıyla eskisi gibi olmasada bazı hareketleri bana eskiyi hatırlatıyordu.
Newt'le gülerken araçlar aniden durduğunda gülüşmemiz yarım kaldı.
Newt'in de yardımıyla araçtan inip Thomas'ın yanına doğru ilerlemeye başladık. Önümüzde fazla ışık vardı ve bizimkilerden daha fazla araç olduğuna emindim.
"Thomas neler oluyor?" Dedim.
Newt kaşlarını çattı. Pekala, bu iyiye işaret değil.
"Siktir." Dedi Newt önüne baktığında.
Newt cevap beklercesine Thomas'a baktı. Thomas hiçbir şey demedi, sadece başını iki yana salladı.
"Newt?"
"Bu Janson." Dedi Thomas.
"Daha açıklayıcı olmak gerekirse, geç kalmışız Bendis. İSYAN çoktan bizi buldu."
