Bir şey diyemeyecek kadar şaşkındım. Brenda'nın bu kadar korkması normaldi. Onca yaptığımız şeyden sonra, bütün o kaçışlardan sonra en başa dönecektik. Belki yeni bir hayat. Ama Thomas, Newt, Minho ve Tava için ise belki eskisinden daha berbat olacak bir süreç.
Karnımın ağrımaya başladığını hissettim. Ve ellerimin terlediğini. Panik olmamaya çalışıyordum ama elimden bir şey gelmiyordu.
Yumuşak eli bileğimi tuttu. En sakin ses tonuyla konuştu. "Onları uyarmalısın," Yutkundu. "Benim aklımı kaçırdığımı düşünüyorlar."
Ayağa kalkıp hızlı adımlarla çadırdan çıktım. Etrafta Sonya ve Harriet, Aris adlı bir çocukla oturup gülüşüyorlardı. Bu kadar rahat olmaları canımı sıkmıştı.
Vince'in olduğu çadıra daldım.
"Vince."
Beni aldırmadan üniformalı -yani esir alınan- adamın ayağına silahı doğrultarak konuşuyordu.
"Buradan diri çıkacağını mı sanıyorsun züppe?"
"Vince!" Ses tonumu yükseltip küçük bir çocuk gibi topuğumu yere vurdum.
"Bana bak, buraya nasıl geldin ya da neden geldin umrumda değil. Tek bir sorum var ve-"
"VINCE!"
"Ne var çocuk!?" Bağırmama karşı öfkeyle kükredi.
"O lülekafanın bize yararı olmaz." Sinirli bakışlarımı üniformalı adamın üstünde gezdirip konuşmaya devam ettim. "İSYAN şuan da yolda. Geliyorlar."
Kaşlarını çattı. Odada ki herkesin bakışları bana çevrildi.
Alakasız olabilirdi ama gittikçe bu çocuklar gibi konuşmaya başlıyordum.
Çömeldiği yerden kalkarak üstüme doğru yürüdü. "Neyden bahsediyorsun sen?"
"Brenda." dedim ses tonumu alçaktarak. "Teresa'yı telsizle onları çağırırken görmüş."
Parmaklarını sakallarında gezdirdi, gözleri orada burada gezerken sonunda beni buldu. "Farkında mısın, bilmiyorum ama kardeşinin beynini bir virüs ele geçiriyor. Sence ne dediğinin farkında mı o?"
Haklı olabilirdi. Haklıydı. Aklımda o kadar düşünce vardı ki kimin mantıklı, kimin mantıksız konuştuğunu ayırt edemiyordum bile.
"Kendine gel Bendis. İster inan, ister inanma Brenda eninde sonunda bir Deli'ye dönüşecek."
İçimden ne kadar sövsem de, her ne kadar bunu inkâr etmeye çalışsam da yararsızdı. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Gözlerim dolmuştu bile. Yüzüme baktığında çatık kaşları yarı şaşırmış, yarı üzgün bir biçimde eski haline -yani normal haline- döndü. "Git ve temiz hava al biraz. Sana ihtiyacımız var bu yüzden kendine gelmelisin kızım."
Bana biraz acıma ve sevgiyle baktı.
Vince'in söylediği her kelime tenime bir diken misâli batsa da gerçekleri söylüyordu.
Belki de Brenda gerçekten kafayı yiyordu.
-
Yine kısa bölüm:((
Aslında bu son iki bölüm tek bi' bölümdü ama iki bölüme ayırmak daha mantıklı geldi yanii
Heheheehhe
*yine kötü kadın kahkahası*
:)))
