11. BÖLÜM

125 18 3
                                    

(Not: Resimdeki Clary ve Jamie. Bu kızı yazmayı sevmiyorum. Eğer onu merak ederseniz Lily Collins adıyla Google da arayın canlarım.)

(Jamie Anlatıyor)

Sorun etmemeliydim. Çünkü bu o değildi. Olamazdı. Bir anda zihnimin yaşananlar yüzünden bir balon gibi şişip patladığını hissettim. Beynim yavaş yavaş geri çekiliyordu. Uyuşmuş gibi bir hali olan beynimi geri çağırmak istedim. Geri gelip bana yardım etmeliydi. Ginta'ya karşı güzel duygular besleyen kalbimle beni baş başa bırakmamalıydı. Özellikle de böyle bir durumda...

Eğer o... Şarkıyı okuyan kişiyse bir iblis veya onların tarafından gelen bir şeytan olabilirdi. Ve bu durumda duygularımla hareket etmek beni çıkmaz bir kuyuya atacağı gözle görülebilir. Kesinlikle aklımı kullanmalıydım.

Hayır! Bu kadar çabuk değil. Beynimin pes ediş nedenini bir süre sonra anladım. Bir kaç saniye sonra... Buna aklım da ermiyordu. O bunu yapamayacak kadar temiz kalpliydi. Vücudum iki farklı görüşün çekişmesinde kalmıştı. Birisi Ginta'yı savunuyor, diğeri ise Ginta'nın gizemli bir tarafı olduğu gerekçesine sığınarak onu benden uzaklaştırmaya çalışıyordu. İçimden bir dize sesin geçtiğini hissettim. Ilık bir nefes gibi kulağıma fısıldıyordu sanki.

Bu o olamazdı çünkü beni seviyor. Evet seviyor ve beni iblislere teslim etmeyecek... Seviyordur. Hayır Jamie aptal olma! Şarkıyı her gece gizlice okuyup sizi kandıracak kadar zeki bir kadın neden seni seviyormuş gibi yapmasın ki? Her iki yanıma da hak veriyor olmak beni içten içe korkutuyordu. Durmadan atışan iki tarafım gözlerimi kararttı. Bill'in yaptığı hareketler, attığı çığlıkları ve gürültülü konuşmasını sadece sessiz bir sinema gibi görüyordum. Çok sinirliydi ve Ginta'yı savunmak konusunda kararsızdım. Susmak en iyisi olacaktı. Ne onu savunmak ne de onun yaptığına inanmak istemiyordum. Güzlerime düşen karanlık bir anda ortadan kalkınca duyduğum tek söz şu olmuştu.

"O yaptı ve bunun hesabını verecek! O bir iblis!"

Bill'in gür sesi kalbime kadar dokunmuştu. Nefes alıp verişim hızlanıyordu. Ayakta durmam için dizlerim artık bana yardım etmek istemediğinden sandalyenin birine çöktüm. Ellerimle dizlerimi hissetmeye çalışıyor -ovuyorken- kapıdan içeri hızla birisinin girdiğini gördüm. Gözümün ucuyla...

Afro nefes nefese kalmıştı. Kapıların hepsini hızla kapatıp konuşmaya başladı.

"O yok. Gitmiş."

Her kelimeyi nefes alarak söyleyişi kanımı donduruyordu. Hoç'un yüzüne baktığımda gözlerinin kararlı olduğunu görebilmiştim. Benim Ginta ile aramda olanları bilseydi yapacağı şey Afro'ya dik dik bakmak olmazdı. Boğazıma yapışmış olacağını tahmin edebiliyordum. Umursamazdım çünkü onun boğazıma saracağı ellerinden daha sıkı bir düğümün içindeydim. Bill bunu anlıyor gibiydi ama sesini alçaltmıyordu. Her ne konuşuyorlardı bilmiyorum ama -duymak istemediğimden olsa gerek- aralarından bazılarını kesik kesik duyuyordum. Bill'in Ginta'ya sövmesi, Hoç'un onu sakinleştirmeye çalışması ve Elena'nın abisine hak vermesi Clary'nin uzaktan bana bakıp anlamaya çalışması ve Afro'nun sakinleşin der gibi hareketleri... Ses olmadan da bunları anlıyordum, kulaklarım onlara kapalıydı. Bu böyle süremezdi. Kimsenin son vermeye niyeti yok gibiydi. Olayı elime almam gerektiğini düşünüp yavaşça ayağa kalktım. Kurumuş dudaklarımı ıslatıp, boğazımı temizledim.

"Millet..."

Gürültünün arasında kimse beni duymamıştı. Ağzımdan çıkan kısık ses havada toz olmuştu sanki.

"Millet!"

Bir anda tüm gözler bana dönünce kafamdaki sözleri unutup yerine yenisini yazmaya başladım.

GİNTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin