16. BÖLÜM

158 15 3
                                    

(Video sonlarda bahsettiğim şarkıyla ilgili. Mutlaka seyredin. Ginta'nın çektiği görüntüler bu videoda)

2 hafta sonra

Duraktan durağa bom boş ilerleyen bir dolmuş gibiydi şimdilerde. Çalışıyordu ama bomboş. Yol kat ettiğini sansa da, hayır, ilerleme yoktu. Elinde yıllardan kalma bir şarap. Hiç içmezdi aslında... Ama öğlen vaktinde terasta kollarını yana sarkıtarak geçirdiği iki saat hariç tüm gününü yatağında tavana bakarak geçirdiğinden beri böyleydi. Olanlardan sonra küçük çantasına tıkıp götürdüğü birkaç parça kıyafeti ve üzerindekiler dışında hiçbir şeyi yoktu. Karargâhtan kaçarcasına çıkarken arkasına bile bakmamıştı. Kalacak yeri de yoktu. Parkta veya sokakta kalmak uygun olmaz diye düşündü ve biraz da Jamie'nin onu asla bulmasını istemediğinden dolayı hippilerin yaşadığı bir harabede kalıyordu. Burası üç katlı yarı yıkık bir evdi. Belediyenin el bile sürmediği, "bırakın evsizler yaşasın" denilen bölgelerden birisi... Binanın tek duvarını kaplayan kocaman HİPPİ yazısını görünce içeriye siyah kıyafetlerle giremeyeceğini düşünüp tüm kıyafetlerinin belli yerlerine –yıllardır çantasında belki işe yarar diye tuttuğu- küpesinden çıkardığı boncukları takarak biraz daha kendine hippi havası vermeye çalışmıştı. İçeri girdiğinde ise herkes kafasına göre takılıyordu. Yırtık kahverengi bir paçalı don giymiş ve üzerine krem rengi atletini geçirip takılan kadın onun ilk arkadaşıydı. Yaşının pek uygun olduğu söylenemese de ona şarap getirdiği için konuşmak zorundaydı. Zaten kadın Ginta'nın adını bile bilmiyordu. Tek bildiği şey dünya barışı hakkında konuşmaktı. En son konuşmalarında "önümüzdeki hafta buradan gideceğiz" dediğinden olsa gerek ki Ginta yeni bir yer aramak istiyordu. Yada burada kendi kendine kalabilirdi. Tek sorun yiyeceklerdi. Millet hayvan sevgisi olduğunu söylediği halde paraları olmadığı için et yemediklerini elbette Ginta biliyordu. Her gün önüne verilen peynir ve bir şişe şarap ona yetiyor denemezdi. Karargâhın dolu sofralarına hasret kalmaktan korktuğu için önüne sunulan her şeyi yiyor ve asla sitem etmiyordu. Bırakın yemekleri, karargâhın bir tuğlasını bile anımsamaya niyeti yoktu. Son iki haftada aldığı kararlara göre: tüm planlarına son verecekti. Bunu tam bir karar olarak aldığında sesli düşünmüş ve yanı başında yatan küçük çocuk onu duymuştu.

"Tüm planlarına son mu vereceksin? Hangi planlar? Dünya barışı ile mi ilgili?"

Barış. Neyden söz ediyordu bu çocuk. Ginta kafasını çocuğa çevirmeden, mavi boyalı tavana bakarak cevap verdi.

"Bazı şeyler imkânsızdır çocuk. Kırılan güveni tamir etmek ve dünya barışını sağlamak gibi... Bunlardan birini başarırsan bana haber ver. Ah, merak etme. Ben de sana haber veririm. Planlarıma gelince onlar kötü değiller. Ben hayal kurmadığım için daha gerçekçi davranıyor ve plan yapıyorum, sadece bu."

Çocuk dinliyor değildi. Ginta sadece bildiklerini pekiştiriyordu. Odanın en sonundaki –kapatılmamış olan- cama doğru baktı. İçeriye sızan ışık öğlen vaktine işaretti. İki haftadır bu saatte dağıtılan şekerlerden birini ağzına atıp terasa doğru çıktı. Çıkış sırasında bir merdiven yoktu. Aslında orası da teras değildi. Yıkılmış olan çatının en yüksek kısımlarından birisiydi ve Ginta oraya tırmanıyor da denilebilirdi. Yukarıya vardığında çok büyük bir alan onu karşılamıyordu. Ufak ve tek kişilikti. Her zaman olduğu gibi ellerini iki yana doğru sarkıttı. Vücudu yere dönük şekildeydi. Binanın aşağısından birisi ona bakacak olsa sadece kafasını, yere doğru sarkan uzun saçlarını ve kollarını görebilirdi. Nasıl göründüğü umurunda değildi. Bu şekilde durmak hoşuna gidiyor ve onu rahatlatıyordu. Aslında bu şekilde durmayı aklına o getirmemişti. Geldiği gün binayı tek başına gezerken buraya kadar tırmanmış ve takıldığı bir taş sebebiyle yüz üstü düşmüştü. Düşüşü canını yakmamış, aksine onu rahatlatmıştı. Bunun üzerine her gün bunu yapmaya devam etti. Saçının güneşi en çok gören kısmının da renk attığını fark edince bu iş daha çok hoşuna gitmişti. Şimdi saçında bir tutam tel beyaz ile sarının arasında kalmış ve ona daha havalı bir görünüm katmıştı. Aslında Jamie'nin ellerini arasında gezdirdiği saçlarından kurtulmak istiyordu. Tamamen kazıtmayı bile düşünmüştü. Hatta bunu binadaki en küçük çocuk için yapacaktı. Çocuk Ginta'nın saçlarını bir lastiğe sarıp kel kafasına geçirmek istediğini söylediğinden beri bunu düşünüyordu. Ama bunun dışında düşünmesi gerek çok şey vardı. İlk hafta hiç durmadan ağladığı için evsizler aralarında ona sulu göz diyorlardı. Buna bir çözüm bulmak gerekirdi. Çünkü Ginta hiçbir zaman sulu göz olmamıştı. Hatta bir gün bu konu üzerine yaptığı bir açıklama yüzünden tüm dikkatler onun yaşam hikâyesine çekilmişti. Ama ona sulu göz demekten vazgeçmediler de. O gün Ginta aynen şöyle söylemişti:

GİNTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin