''Sevgili günlük;
Bugün de sıradan bir gün. Stefansız bir gün. Sıkıcı bir gün. O olayın üstünden bir hafta geçti. İlk günler kendimi çok kötü hissediyordum. Stefan'ı uzun bir zamandan sonra görmemiştim ve bu tekrar yaramın kanamasına neden olmuştu. Onun yokluğuna alışmaya çalışıyordum; fakat bu bir türlü olmuyordu. Roy benim vampir olduğumu öğrenince bana yaratıkmışım gibi davranınca ona bunları unutturmak zorunda kalmıştım. Ona bunu anlatmayı düşünmüyordum. Zaten bir müddet kendimden uzaklaştırmıştım onu. Senin gerçek kişiliğini sayılı kişilerin bilmesi çok kötü. Bu kişilikten çok bir sır haline gelmişti. Kimse senin iyi olduğuna kolay kolay inanmıyordu. Bu çok üzücü ve sinir bozucuydu. Ayrıca artık yalnızım. Buna gerçekten alışmam gerekiyordu. Bana 'seni sevmiyorum' demişti. İkinci defa. Onun bu sözleri aklıma gelince artık gözyaşlarım otomatik olarak atağa geçiyordu; ama artık içimden ağlamayı öğrendim. Kalbim ağlıyordu. Göz pınarlarım artık kurumuştu; ama gözyaşlarım benim bırakmasından çok bana haksızlık etmesindendi. Ben hiçbir şey yapmadan, sadece onu severken o beni bıraktı. Artık gözyaşlarım sinirdendi. Nefretimdendi. Karşıma çıkmasını istemiyordum. Artık duygusuz birisi olmuştum. Hiçbir şeye kolay kolay gülmüyordum. Derslere yoğunlaşmıştım. İstesem bütün notlarımı hiç çalışmadan tam not yapabilirdim; fakat haksızlık yapmak istemiyordum. Hem bu kafamın dağılmasını da sağlıyordu. Her neyse. Şu anlık anlatacaklarım bu kadar. Ha, bir de bu aralar etrafta hayvan saldırısı sonucunda ölen insanların haberlerini görüyordum. Allison'ın annesi bunun hayvan saldırısından ibaret olduğunu düşünmüyordu. Onun da vampirlerden haberi vardı; fakat kimseye söylemiyordu. Allison hep diken üstündeydi. Az sonra dışarıda gezip vampir olayı var mı diye kontrol edeceğiz. Eğer onları yakalarsam bu yaptıklarına pişman olacaklar.'' günlüğümü kapadım ve ok çantamı sırtıma takıp yayımı da elime aldım. Ayakkabımın kenarına da tahtadan yaptırdığım bıçağı koyduktan sonra aşağı indim. Matt silahını beline koyuyordu. Allison'da bıçağını beline koyduktan sonra bana baktılar. Felicity ise tedirgin gözlerle bize bakıyordu.
''Silahın içindekiler tahta kurşun değil mi? '' diye sordum Matt'e. O da başını salladı. Felicity dayanamayıp bizi ikna etmeye çalıştı.
''Ya gitmeseniz olmaz mı? Polisler var zaten dışarıda. Onlar halletseler?'' gülerek gözlerimi devirdim.
''Sence polisler onları alt edebilirler mi? Eğer yarın haberlerde ölen insanları görmek istemiyorsan bunu yapmak zorundayız.'' diye cevap verdiğimde oflayarak yere baktı. Sonra tekrar devam etti.
''Ama size bir şey olursa? Ya gitmeyin ya.'' o sıra Matt araya girdi.
''Çok mu korkuyorsun bir şey olacak diye?'' sordu sırıtarak. Felicity gözlerini kısarak Matt'e baktı. Sonra Allison ile bana baktı.
''Kızlar eğer eve yaralı bir şekilde gelirseniz sizi yaralarınızı iyileştirdikten sonra bir de ben mahvederim duydunuz mu?'' Allison gülerek başını salladı. Matt'e baktığımda sırıtması gitmiş, gözlerini kısarak Felicity'e bakıyordu. Matt'in yaptığı çok saçmaydı. Aşkın değerini bilmiyordu. Onun ne kadar kıymetli olduğunu...
''Hadi gidelim.'' diye seslendiğimde Allison ve Matt başlarını sallayıp kapıya doğru yürümeye başlamışlardı. Felicity ise çocuğunu askere yollarmış gibi endişeliydi. Onun korkusunu anlayabiliyordum. Bize bir şey olacak diye çok korkuyordu. Öyle dese bile Matt'e bir şey olsa canından can giderdi.
''Felicity, sapasağlam geleceğiz. Merak etme.'' deyip kulağına fısıldadım.
''Matt'e de dikkat edeceğim.'' dediğimde yutkunarak başını salladı. Gülümseyerek evden dışarı çıktım. Matt direksiyona geçti. Ben de yanına oturdum. Allison arka koltuğa oturmuştu. Camdan dışarı bakıp Matt'e seslendim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONUNA KADAR SEN.
Fantasy"Hayatına dehşetten başka bir şey getirmemiş bu adama karşı bir mıknatıs tarafîndan çekiliyormuş gibi bir çekim hissediyordu ve bu gerçek yüzünden kendinden nefret ediyordu. Ondan uzak durmayı denemiş ama yapamamıştı, nasıl durabilirdi ki? Karanlık...