Gür kahkahamla sadece ikimizin olduğu ev inlerken kafamda bu ihtimali tartmadım bile. Biraz önce ağlayan ben değilmişim gibi birden ruh halim değişmişti ve Aras deliymişim gibi bana baktığında gülmemi kestim.
"Cem ve ben uzun zamandır birlikteyiz Aras. Öyle bir şey olsa fark ederdim herhalde."
Kaşlarını çatıp sağ eliyle ensesini ovdu.
"Göremediğin şeyler var Azra."
"Göremediğimiz şeylerden bahsedersek sen zararlı çıkarsın. Ayrıca Cem'in senden hoşlanmamasının sebebi benden başka arkadaşının olmaması. Hem hoşlanmak zorunda değil. Sen de ondan hoşlanmıyorsun, bu belli. Ama ilişkin benimle, Cem'le değil."
Sözümü bitirdiğimde Aras dudaklarını aralamıştı ki telefonu çaldı. Önce ekrana baktı, sonra bana. Tedirginliğini görebiliyordum. Kesinlikle arayan Ceren'di. Hastanede telefon yasak değil miydi ya?
"Buyur işte. Bir de bana laf ediyor haspam."
Bardağımı mutfağa bırakmak için ayağa kalktığımda Aras da telefonu açtı. Ne konuştuklarını deli gibi merak ediyordum ama duymak da istemiyordum. Gerçekten dengem bozuldu.
Bardağı suyun altında çalkalayıp tezgaha bıraktım. Kahverengi masanın üzerinde duran üzümden bir tane alıp ağzıma attım. Daha sonra sıkıntımın böyle geçmeyeceğini fark ettim ve mutfağın bahçeye açılan kapısından dışarı çıktım. Gökyüzüne baktığımda yıldızları göremedim ve bir de buna hüzünlendim.
"Yapma böyle."
Belime doladığı kolları, boynumda dolaşan burnu ve mükemmel kokusuyla Aras. Bulutlu gecelerimin yıldızı.
"Bir şey yapmıyorum."
"Hmm."
Sağ kulağımın arkasını öptüğünde titredim. Nasıl oluyor da bir insan sizi deli gibi üzebilirken aynı anda çok mutlu edebilecek güce sahip oluyor? Tepkime gülüp belimdeki kollarını çözdü ve elleriyle kollarımı sıvazladı.
"Üşümüşsün, hadi içeri."
"Ne konuştunuz?"
Sorduğum soruyla benden tamamen kendini ayırıp sol elimi avucuna hapsetti ve evin içine doğru çekti. Pekala, ne zaman sorduğum sorunun karşılığını tatmin edecek derecede almıştım ki? Karşılıklı koltuklara oturduğumuzda bu olayın onu da yıprattığını görebiliyordum. Ayrıca yaptığımız şey de bana pek doğru gelmiyordu. Resmen mutlu olmak için birinin ölmesini bekliyorduk!
"Bugünlük şu düşünme işine ara ver Azra. O kadar çok kafana takıyorsun ki.."
Gülümsedim.
"Tamam sevgilim, daha iyi bir planın varsa söyle."
O da gülümsedi ve kaşlarıyla televizyonu işaret etti.
"Film izleyebiliriz."
"Ay şu korku filmi klişesini yaşatma bana lütfen Aras!" Kahkaha attım ve devam ettim.
"Sarılmamı istiyorsan öyle ucuz numaralara gerek yok."
Tek kaşını 'öyle mi' dercesine kaldırdı.
"Gel buraya yaralarımın bandı."
Yerimden kalkıp pıtı pıtı ikili koltuğa ilerledim ve yanına oturdum. Kolunu omzuma attığında göğsüne sokuldum. İşte burası, babamın verdiği o güvenin, huzurun, mutluluğun birleştiği cennet gibi bir yerdi.
Bir eli saçlarımda dolaşıyordu ve bu uykumu getiriyordu.
"Aras.."
"Hmm?"
"Seni seviyorum."
Derin bir nefes aldı. Kafam göğsüyle birlikte inip kalktı.
"Bunu ilk günden beri biliyorum."
Tam huzur bulduğum noktada kendimden geçmiştim ki başıma kondurduğu öpücükten sonra kulağıma fısıldadı;
"Ben açım kadın."
Şaşırsam da duymamış gibi yaptım. Az ye de bi' uşak tut eşek sıpası.
"Azra, uyumadığını biliyorum. Açım diyorum sana."
Sinirle kafamı kaldırıp yüzüne baktım.
"Ya bi' uyutmadın be adam! Ne güzel tam kendimden geçiyorum, kulağıma aşk sözcükleri fısıldamak yerine açım diyorsun."
Dişlerini göstererek gülümsedi.
"Azra, güzelim, sen mekan ayırt etmeden her yerde uyuyabiliyorsun zaten."
Kaşlarımı çattım. Haklıydı, genelde klozette uyuyakalırdım.
"Konumuz bu mu şimdi? Ayıptır ayıp. Sevgiline işkence ediyorsun resmen. Hem göğsüne yuva yaptır hem de yuvadan kov."
Yanaklarımı sıkıp burnumun ucuna öpücük kondurunca bütün o sinirim uçup gitti. Bu adam beni iyi tanıyor, gerçekten. Anti-depresan mübarek.
"Amma sızlandın aşkım. Şurada açlıktan ölsem umurunda olmayacak."
"Yok sevgilim yok, sen açlıktan ölmezsin. Develer hörgüçlerinde su depoluyor, sen kaslarında enerji. Ee, bi on tane kadar da baklavan olduğunu düşünürsek bu gece idare edebilirsin."
Tek kaşını kaldırıp, sağ elimi tuttu ve tişörtünün altına soktu! Bu adamın acıkmaktan kastı fesat bir düşünceye dayanmıyordur değil mi? Yok yere namus giderse vallahi basarım nikahı. Ceren meren hikâye olur.
"Ne yapıyorsun?"
Sesimin kısık ve titrek çıkmasına lanet ettim. Parmaklarımın altındaki sert şeylere dokunurken, ki sert şeyden kastım baklavalar, iştahım açılmadı değil.
"On tane miymiş bi' say istedim. Belki eksilen olmuştur."
Sinsi sinsi sırıttığında tırnağımı karnına geçirdim ve yüzündeki ifade dondu kaldı. İntikamım çok mu acı olmuştu?
"Hayatım, iyi misin? O ifade ne öyle? Ay vallahi bilerek canını yakmak istemedim.."
Tam olarak bilerek yapmak istedim ama bunu sana söyleyemem aşkım. Sevgilinin bir cani olduğunu düşünmene gerek yok.
"Yaptığınız hareket hiç de masum değildi Azra Hanım. Size ceza vermem gerekiyor."
Kaşlarımı kaldırıp gözlerimi pörtlettim. Elimi tişörtünün altından çektiğimde ayağa kalktım.
"Yemek! Acıkmıştın değil mi? Ben sana yemek yapayım. Sen de şey yap, ıı, dinlen. Evet dinlen ki iyi yemek yiyebilesin."
Saçmalamama kahkaha attığında ben mutfağa kaçmıştım bile. Ne demek masum hareket değil? Pekala, biraz fesata kaçmış olabilir. Ama kesinlikle kasıtlı yapmamıştım. Her neyse, şöyle güzel bir yemek hazırlayayım da aklını başından alayım. Kollarımı sıvayıp çekmeceleri karıştırmaya başladım.
✨
Çok büyük iddialarla başladığım yemek serüveninde şu saatte yiyilebilecek en güzel şeyin karnabahar olduğuna karar verdim ve basit bir yemek de olsa yaptım. Patlıcan mezesi olmazsa olmazdı. Birer bardak da kola doldurunca bana göre yemek hazırdı.
"Aras! Yemek hazır!"
Masaya su koymak için tezgaha yöneldiğimde omzumda Aras'ın elini hissettim. Çamaşırımın askısını düzeltmişti.
"Siyah mı? Mor favorim güzelim."
Tezgahla arasında sıkıştığım için zor şer ona döndüm.
"Kırmızı da benim favorim canım. Şu noel baba baskılı olanlar."
Dil çıkardığımda sanki çok uzakmış gibi iyice üzerime eğildi.
"Onu bana asla giydiremeyeceğinin farkındasın değil mi?"
Sırıttım.
"Büyük konuşma sevgilim, belli mi olur?"
"Öperim."
Ne alaka be şimdi? Dudaklarımız arasında kısacık bir mesafe vardı. Ama o ne yaptı? Alnımdan öptü!
"Bu kadar mutfak fantezisi yeter kadın, açım ben."
Bedenini ayırıp masaya geçtiğinde damarlarımda dolaşan şok dalgasıyla on saniye kadar öylece durdum. Daha sonra yemeği servis yapıp bende karşısına oturdum. Sessizce yemeklerimizi yedik ve masayı toparladık. Bu gece eve gitmem olanaksız görünüyordu ama ben yine de şansımı denedim.
"Aras ben artık gitsem?"
Kaşlarını çattı. Oturduğu koltukta dikleşip elindeki telefonu bıraktı.
"Nereye?"
Güzel soru. Ben genelde farklı farklı yerlere giderim zaten. Bir oradayım bir burada haklı adam.
"Sence? Bir düşün bakalım bu saatte nereye gidebilirim.."
Koltuğun önünde dikildiğim için belimden tutup beni çektiğinde üzerine düştüm. Bu kadar ağırlığı taşıyamazsın aşkım sen ya. İki ton falan varım ben.
"Gerçekten seni bırakacağımı mı düşündün? Hem artık uyuyalım güzelim, geç oldu."
Uslu uslu başımı salladım. Bulunduğum pozisyon normal değildi bu yüzden kıpırdayamıyordum. Yüzüm ona dönük şekilde kucağında oturduğum için bacaklarım da beline dolanmıştı. Tam Aras odaya çıkmak için kucağında benimle ayaklanmıştı ki kapı çaldı.
"Hayda.."
Kucağından inip üzerimi düzelttim. O sırada Aras da dürbünden bakıp bana döndü.
"Azra, aşkım sen odaya çık. Göreceğin şeyden pek memnun olmayacaksın."
"Odaya falan çıkmıyorum! Hatta kapıyı ben açacağım, çekil önümden!"
Bu ne be! Aşk yaşıyoruz şurada. Kim ölmüş kim kalmış umurumda değil artık. Hızla kapıyı açtığımda karşımda gördüğüm sarı saçlı, kaşında yarabandı bulunan Ceren ve arkasındaki Hikmet Bey'le karşılaştım. Gazamız mübarek olsun!
"Aşkitellam, bu kızın burada ne işi var?"
Ölüyor falan ama cadılığı da elden bırakmıyor pis şeytan. Yapmacık bir gülümsemeyle Aras'a fırsat vermeden konuştum.
"Uzun hikâye. Geçsenize içeri."
Hikmet Bey sorgulayan bakışlarını Aras'a dikmişken Ceren salona girdi.
"Umarım mantıklı bir açıklamanız vardır."
Sert ses tonunu arkasında bırakıp giden Hikmet Bey'in ardından gözlerimi kıstım. Bu adam beni sevmemiş miydi yahu?
"Sakın bir delilik yapma Azra. Yoksa bizi çıkmaza sokarsın."
"Yapacağım şey büyük cesaret örneği aslında. Senin göstermediğin cesaret. Ama madem delilik diyorsun, ben bahçedeyim. Buyur açıkla."
Hızla yanından geçip bahçeye çıktım ve kocaman çınar ağacının altına bağdaş kurdum. Evine davet eden oydu, göndermek istemeyen de. Her şeyi açıklayacak olan da bendim. Ceren gram umurumda değildi. Ama şu süper vicdanlı Aras Beyimiz buna izin vermemişti. İçten içe neler döndüğünü merak ediyordum aslında. Bu saatte o sarı şıllığın sevgilimin evinde ne işi vardı?
Derin bir nefes verdiğim sırada ayak sesi duydum ama arkama dönmedim. Daha sonra kulaklarım Ceren'in sesini algıladı.
"Kızım kaç kere dedim olur olmaz arama diye! Evet, ona geldim. Hayır hayır gayet iyi davranıyor. Şu hastalık planı için minnettarım sana Minoşum. Düğünden sonra da açıklarız artık. O zaman kaçamaz benden."
Kısa bir kahkaha ve veda cümleleri. Şokla açılan ağzım, her an sarı saçlarını elime dolayıp duvara fırlatma isteği. Yavaşça arkama döndüğümde onun gitmiş olduğunu gördüm. Pekala, şu saatten sonra beni kimse tutamazdı!Sık ve kontrollü nefeslerle kendimi dizginlemeye çalıştım. Bir kanıtım olmadan karşılarına çıkamayacağım gibi anlattıklarıma da inanmazlardı. Aşığız ama aptal değiliz. Pekala, bu sorunu ancak Cem'le çözebilirim.
Bahçeden hızlı adımlarla eve girdiğimde salondaki kahkaha sesleriyle iyice tepem attı. Telefonum ne cehennemdeydi? Cem'in beni buradan hemen alması gerekiyordu yoksa müthiş teorilerimi gerçekleştirip katil olacaktım! Salona adım attığımda hepsi susup bakışlarını üzerimde gezdirdi.
"Siz devam edin, sadece telefonumu arıyorum."
Ben deli dana gibi salonun ortasında volta atarken Hikmet Bey boğazını temizledi.
"Kızım geldim geleli yüzünü doğru düzgün göremedim. Otur hele şöyle."
Tam o anda koltuğun kenarına sıkışmış telefonumu bulunca zaferle gülümsedim. Koltuğa oturup telefonu çıkardım ve Hikmet Bey'e düz bir ifadeyle baktım. Madem gelin olarak o şıllığı kabul ediyorsun, madem oğlunla olmamdan hoşlanmıyorsun bizde ortam böyle ihtiyar. Tamam tamam, haddimi azıcık aştım. Ama bunlar benim düşüncelerim ve şuan sövebilirim de. Her neyse.
"Midem biraz kötüydü de Hikmet Bey, kusura bakmayın."
Gür kaşlarını çattı. Aras ve Ceren aynı koltukta oturuyordu ve Ceren o basenlerle benim biricik yarimi sıkıştırdığı için bende kaşlarımı çatmamak adına büyük çaba sarf ettim.
"Mesafeden hoşlanmadığımı biliyorsun."
Midem kötü diyorum adam mesafeye takmış kafayı. İşte ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar dostlar. Benim ciğer gitti şuan sen hâlâ mesafe Hikmetciğim ya.
Mahcup bir gülümseme gönderdim ona. Telefonumun kilidini açıp WhatsApp'a girdim ve kurtarıcıma çok net bir mesaj attım:
'Gel ve beni Aras'ın evinden al. Yoksa bu mısır ununu kızgın yağda kavuracağım.'
Çok geçmeden telefonumun bildirim sesini duydum. Bu sırada Aras'ın bakışları bana dönerken Hikmet Bey ve o harikulade gelini sohbetlerine devam ediyorlardı. Adam benden yüz bulamadı Ceren'e kaldı vallahi. Acıdım ayol.
'Mısır unu yağda kavruluyor mu Azo?'
Mantıklı soru. Hiç düşünmemiştim.
' Beni almaya gelecek misin yoksa müstakbel kayınpederimden de peynir helvası mı yapayım?'
Gözlerimi telefondan çekip tek kaşını kalırdırmış, göğsünde Ceren'le hiç ama hiç umurumda olmayan ve şuan başkası tarafından resmen kullanılan sevgilime baktım. İkinci el oldu ya bu. O bölgeye bir daha başımı koyarsam kesin lütfen.
İşi dalgaya vurmaya çalışıyorum aslında. Yoksa gözlerim dolacak ve büyük ihtimalle kızı hastanelik edeceğim.
Aras'a duygudan uzak bir gülüş gönderdim. Bu bir çeşit 'ne bok yersen ye umurumda değilsin ama hesabını sonra soracağım' deme şekliydi. Tabi o anlamadı. Bugün ikinci kez; neyse.
'Acıkmışsın kızım sen. Yemek vermedi mi damat bey? Neyse geliyorum.'
Derin bir nefes verince dikkatlerini çektim ve lanet ettim.
"Ee Azracım, nişanlın bu saatte başka birinin evinde olmana kızmadı mı?"
Bir kahkaha attım.
"Cerencim, peynir reyonundan gelme olan sensin. Nişanlımın bana güveni tam."
Haksız mıyım a dostlar? Kaşar olan o, ben değilim. Kıpkırmızı yüzüne bakarak ego kasıyorum şuan, baba mutlu.
"O ne biçim laf Azra?"
"Anlayamadıysanız açıklamasını yapabilirim Aras Bey,"
O sırada Cem'in geldiğini haber veren mesajını gördüm ve ayağa kalkıp sözlerime devam ettim.
"Fakat üzgünüm ama başka zaman. Nişanlım bekliyor, iyi geceler."
Koşar adım salondan çıkıp ceketimi giydim. Peşimden gelen Aras hiçbir şekilde umurumda olmadı ve beni durduramadı da. Cem'in arabasına binip yanağına kocaman öpücük kondurduğumda gerçekten huzuru yakalamıştım. Hem arkamda kıskançlıktan kuduran bir sevgili bıraktım hem de bir kez daha Cem tarafından gerçekten sevildiğimi fark ettim.