"Uyuyor. Tamam, söylerim. Uyandırmayacağım. Evet. "
Cem'in sesiyle güne gözlerimi açtım. Hafta sonu olduğu için telefonumu sessize alarak uyumayı tercih etmiştim fakat Cem faktörünü unutmuşum.
"Sussana be!"
Cırlayarak bacaklarımın arasındaki yastığı kapıya doğru savurdum. Çok geçmeden kulağıma temas eden soğuk bir şeyle ardından gelen Aras'ın sesi irkilmeme sebep oldu.
"Azra? Uyanık mısın?"
Şöyle bir göz ucuyla Cem'e baktım. Daha sonra o telefonu tutarken dikleştim.
"Sanırım. Bir şey mi oldu?"
Güldü.
"Bence dünden sonra seni aramak için bir sebebe ihtiyacım kalmadı."
Sırıtırken telefon kucağıma düştü. Cem'in odadan çıkan bedenini görünce somurttum. Telefonu tekrar kulağıma tutarken yataktan çıktım.
"Haklısın, kahvaltıya gelmek ister misin?"
"Hayır güzelim, kahvaltını yap ve hazırlan. Gelip seni alacağım."
Kaşlarımı çattım.
"Sürpriz yapacağım deme."
"Sadece birlikte zaman geçireceğiz, kesinlikle sürpriz yok."
Kıkırdayarak telefonu kapattığımda pijamalarıma aldırmadan mutfağa gittim. Bugün hava gerçekten güzeldi veya bu güzellik benim dengesiz psikolojimden kaynaklanıyordu, orasını tam bilemiyorum. Mutfağa adım atar atmaz çıkmam aynı anda gerçekleşti.
"Cem kaç kere sucuklu yumurta yeme diyeceğim!"
Kokusu midemi bulandırırken bir de bağırıyordum. Cem elinde bir çatalla mutfak kapısından bana baktı.
"Duş almayacak mısın zaten? Kokmazsın merak etme. Geç otur bir şeyler geçsin boğazından."
Omuzlarımı silkip, baş ve işaret parmağımla burnumu tuttum. Yine de bugün iyi geçmeli, diye düşünerek mutfağa girdim.
"Zorla ağzıma tıkıştırmayacaksın, bu konuda anlaşalım."
Güzel bir gülümsemeyle tabağıma kahvaltılıkları dizerken bir yandan da huzursuz görünüyordu. Bakışlarında değişik bir şey vardı sanki.
"Afiyet olsun."
Karşıma oturup yumurtasını yerken bende kokuyu umursamamaya çalışıp kahvaltımı yaptım. Tam masadan kalkacakken Cem'in elimin üzerine kapanan eliyle durdum.
"Azra bu akşam erken gel, olur mu?"
Anlamayarak olumlu anlamda kafamı salladım. Daha sonra masayı sessizce toparlayıp odalarımıza çekildik. Cem bazen gerçekten karmaşık oluyordu.
*
"Yeşilim." Dedi Aras dudaklarını alnıma bastırırken. Kollarımla bedenini sararken kokusunu çektim içime. Aynısını o da tekrarladı.
"Aras, nefes alamıyorum hayatım."
Beni serbest bırakınca ikimiz de arabaya bindik. Arabası naneyle karışık zencefil kokuyordu. Bitki çayı gibi, yüzümü buruşturmamak için zorla gülümsedim.
"Ee nereye gidiyoruz?"
Arabayı çalıştırıp, evin önünden uzaklaşırken sadece bana imalı bir bakış attı.
"Dilini mi yuttun acaba?"
Bu defa dilini ufacık çıkarıp bana döndü. Ya ne diyeyim ki, oracıkta eriyip bittim. Ne soracağımı da unuttum zaten.
"Bundan sonra seni susturmak için bu yöntemi kullanacağım."
Peşinden gelen bir kahkaha. Ve benim bakışlarımı utanarak cama çevirmem. "Utanıyor musun?"
"Elbette hayır!"
Öyle bir inkar etmiştim ki Aras gözleri kocaman olmuş bana bakıyordu. Ya bu adam yoldan çok bana bakmıyor muydu?
"Önüne dön kaza yapacağız."
"Azra, bu ne dengesizlik güzelim?"
"Sensin dengesiz." Dedim ve uzanarak sağ yanağını öptüm. Gülümsedi. Bir anda içinde bulunduğumuz araba cennete dönüşüverdi.
*
Aradan on beş dakika geçmiş, ben ise telefonuma dalmıştım. Madem sorularıma cevap vermiyordu, Cem'le ilgilenmemde bir sakınca yoktu. Ona nasıl olduğunu soran bir mesaj yerine "Sen bir meleksin dağda gezen ineksin ot versem yemezsin Allah belanı vermesin." yazmıştım. Gelen cevap çok Cemvariydi; "Azo, müşteriler güldüğüm için rahatsız olursa seni dağa kadar kovalarım. "
Gülümsedim. Ne bileyim, onu mutlu edebilmeyi gerçekten çok istiyordum. Bunun için kendi hayatımdan bile vazgeçemeye hazırdım. Çünkü Cem her zaman yanımda olmuş, beni korumuş, ne zaman başım sıkışsa yardımıma koşmuştu. Ve en önemlisi mutluluğum için gerçekten çabalamıştı. Parmaklarım telefonun ekranında dururken ben düşüncelere dalmıştım ve Aras'ın gözlerini ekranda fark etmemle kilidi kapattım.
"Aç o kilidi aç, konuş gözümün önünde."
Gözlerimi devirdim.
"Aras bu konuda anlaşmamız gerek bak. Yoksa çok kavga ederiz seninle haberin olsun."
Teslim olurcasına ellerini kaldırdı.
"Pekâlâ bayan, bunu daha sonra konuşuruz. Şimdi arabadan inmeniz gerek."
Aferin koçum adam ol, diye söylendim içimden ve arabadan indim. Bunu yüzüne söyleyip adamı kaçırmak gibi bir niyetim yoktu.
Geldiğimiz yer bir göl kenarıydı. Aras ile birlikte göle doğru yürüdük. Eli belimde, burnu saçlarımda. Durduğumuzda gözlerimi göle odakladım ve gördüklerimle birliktr dilimi yuttum. Gölün üzerinde ikimizin resmi uzanıyordu!
"Oha."
Dudaklarımdan kaçan tek kelime. Daha sonra gözlerimin doluşu ve Aras'a sıkı sıkı sarılmam.
"Seni seviyorum. Gerçekten. Çok seviyorum."
Bir şey söylemedi, sadece elleri belimde sımsıkı kenetlendi. Ne kadar öyle kaldık bilmiyorum ama tekrar göle döndüğümde ışıldayan resmimize sevgiyle baktım.
"Ya Aras.."
"Efendim yeşilim?"
"Suya resim çizmek imkansız değil mi?"
"Konu sensen hiçbir şey imkansız değil."
Sorum havada asılı kalsa da söylediklerinin güzelliğiyle belimdeki kollarını okşadım. Ama aklıma gelen fikirle hızla telefonumu cebimden çıkararak ona döndüm.
"Hadi fotoğraf çekilip Instagram'a atalım ve düşman çatlatalım!"
Dişlerini göstererek güldü, telefonu elimden alarak bir sürü fotoğraf çekti. Bu kadar mutlu olacağımı daha önceden bilseydim onu beklemekten hiç yorulmazdım..
*
Elimizde birer kadeh süt, evet gülmeyin Aras öyle uygun görmüş, gölün kenarında birbirimize sarılı halde oturuyorduk. Akşam olmuş, hava kararmıştı. Ama ben hâlâ o resmin etkisindeydim. Romantiklik klişelerini elbette sevmiyordum. Ve göle geldiğimizde piknik yapacağımızı falan düşünmüştüm. Aklımdan çıkan tek şey, bu sürprizi yapanın Aras olduğuydu. Genelde zoru seçer, onu başarınca da mutluluğunun keyfini uzun uzun çıkarırdı.
"Gözlerinin bu ışıltısını her zaman görmek için sana bol bol süpriz yapabilirim."
"Sakın," dedim sütümden bir yudum alırken.
"Dozunu kaçırırsan ters tepebilir."
Yamuk bir sırıtışla kafamı kendine çevirdi.
"Bu halinle hiç inandırıcı değilsin."
"Ne varmış halimde?"
Kaşlarımı kaldırıp ona baktım. Burnum falan mı akmıştı? Elini kaldırıp üst dudağımla burnumun arasındaki yerde parmaklarını gezdirdi.
"Bıyıklarını dudaklarımla silmek isterdim ama.."
Koluna vurup gözlerimi ondan kaçırdım. Sütten bıyık yapmak gayet normaldi. Yani galiba. Ama onun kurduğu cümle beni utandıracak kadar anormaldi. Hayır yani içinden geçiyorsa yap arkadaşım, ne diye dile getiriyorsun?
"Azra."
Gözlerimi sütümden kaldırıp ona baktım.
"Aras."
Ve yaklaştı. Biraz önce yapmak istediği şeyi şimdi yapacaktı. Kalbim göğüs kafesimi tekmelerken çalan telefonla irkildik. Gol kaçırmış futbolcu gibi bakarken telefonunu cebinden çıkardı ve arayan kişiye baktı.
"Kimmiş?"
Cevap vermeyince ekrana eğildim. Ceren. Müstakbel eşim diye kaydettiği Ceren.
Mutluluğum boğazımda kalırken zorla yutkundum.
"Sen konuş," dedim oturduğumuz ağacın altından kalkarken.
"Ben arabada bekliyorum."