Bitiş Noktası

250 16 3
                                        

Bağışlasın şimdi bizi, vatan uğruna
Şehit düşen yüz binlerce adsız kahraman.
Çünkü seller bir yandan götürür toprağımı,
Rüzgarlar bir yandan.

Arabadaki sessizlik kulaklarımı sağır edecek dereceye gelmişti. Göz ucuyla Aras'a baktım. Parmakları direksiyonda ritim tutuyor, sol kolu açtığı camdan dışarı sarkıyordu.
Hava üşüyecek kadar serin değildi.
Eve gitmek istemiyordum. Cem'e hesap vermem gerekecekti ve bir sürü nasihat dinleyecektim. Bazen, anneannemmiş gibi hissediyorum. Annemin küçükken onun hakkında yakınmalarını dinlerdim. Her zaman çok konuştuğundan ve durmadan Atasözleri ile öğütler verdiğinden şikayetçi olurdu.
Anneannemi en son beş yaşımdayken görmüştüm. Daha sonra vefat etmişti ve yüzünü bile hatırlamasam da özlüyordum.
Araba durunca gözlerimi kırpıştırdım.
"Neden durduk?" Diye sorarken sesim tahmin ettiğimden daha yorgun çıkmıştı.
"Sence de konuşmamız gerekmiyor mu?"
Evet, gerekiyor. Yine de uygun zaman olduğundan emin değilim. Çünkü bu yorgunlukla hissettiğim hiçbir şeyi söyleyemeyeceğimi biliyorum.
"Yorgunum."
Tek kelime. Yorgun olmak. Hayattan, yaşanmışlıklardan, unutulmayan anılardan, nefes almaktan bile yorulmaktı bahsettiğim. Fiziksel değil tamamen duygusaldı.
Gözleri yüzümde gezindi. Bahane ürettiğimi düşünüyor olmalıydı.
"Sadece sorularıma cevap vermeye ne dersin?" Dediğinde gözlerim zaten yarı baygın bakmaya başlamıştı.
Cidden, şunu yapmak zorunda mıydık?
Kafamı olumlu anlamda salladım.
"Cem'le aynı evde mi yaşıyorsun?"
"Evet."
Tek kaşını kaldırdığını gördüm.
"Odalarınız ayrı mı?"
"Evet."
Parmağıyla çenesini kaşıdı.
"Peki, fiziksel anlamda bir şeyler.. paylaştınız mı?"
Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Ne saçmalıyordu bu? Paylaşsak bile ona diyeceğimi mi sanıyordu!
"Sana ne?"
"Kuralların dışına çıkıyorsun."
Bir kahkaha attım.
"Saçmalamayı kes ve yola devam et."
"Etmiyorum."
Telefonumu çıkardım.
"O zaman bende sevgilimi ara.. ne yapıyorsun be!"
Biricik telefonum avucumdan onun parmaklarına geçiş yapınca öfkeden deliye dönmek üzereydim.
"Beni iyi dinle küçük hanım. Seninle aynı ortamda bulunmak istemiyorum. Anladın mı? Seni. İstemiyorum."
Duyduklarımla birlikte şoka uğradım. Bu nasıl bir şeydi böyle?
Yutkundum. Gözlerim dolmamalıydı. Şimdi değil.
"O..olabilir. Bende senden haz etmiyo..rum."
Kelimeler gibi kesik kesik nefes alıyordum. Tutarsız hareketleri yoktu eskiden. Değişmiş miydi? Yoksa kalbimi kırmak için mi böyle davranıyordu?
Telefonumu cebine koyduğunu gördüm. Daha fazla mücadele etmek istemiyordum. Tek istediğim uyumak ve unutmaktı. Acı çekmemek, ondan ebediyen kurtulmaktı.
"Emin misin? Baksana şu yüzünün haline. Gerçekten Azra, beni takıntı haline getirmişsin."
Evet, erkekler böyle şeref yoksunu varlıklardı işte. Onca senelik sevgimden basit bir şeymiş gibi bahsediyor, gözünün önünde yaşanan her şeye gözlerini yumuyordu!
"Evet Aras, seni her gece rüyamda görmem takıntı. Rüya olduğunu anladığımda ağlamam, aklımdan çıkmaman, yazdığın her mesajın yedeğini bilgisayara kopyalamam, dinlediğin müzikleri dinleyince dolan gözlerim.. hepsi takıntı. Söylesene," dedim oturduğum yerde dikleşirken. Gözlerinin içine bakıyordum. Belki de tanıdık bir şeyler arıyordum.
"Takıntı kelimesinin anlamını biliyor musun? Peki ya sevgi, aşk? Aras, ruhsuzun tekisin. İnsanlarla oynayan, ne istediğini bilmeyen biri olup çıkmışsın. Bu sen olamazsın ya. Yazık, ne diyeyim."
Sesimin sakin çıkması ve titrememesi beni şaşırttı. Zira kırılan kalbinin sesini duymuş biriydim şuan. Canım acıyordu fakat bunu umursayamayacak kadar da sinirliydim. Yine de sakin kalıp, hemen eve gitmem gerekiyordu. Hemen.
"Bunları itiraf etmen için bir gecemi harcadım. Azra, seni sadece denemek istedim. Beni hâlâ severken Cem'le birliktesin. Bu ne boktan bir iş!"
Birden sesini yükseltince gözlerim korkudan büyüdü ve oturduğum yerde geriye kaydım. Delirecektim! O kadar çelişkili sözler söylüyordu ki, ne yapacağımı bilemez hale geliyordum!
"A..anlayama..dım?"
Direksiyona bir tane geçirip bana doğru eğildi. Gözlerindeki öfkeyi okuyabiliyordum. Sebebi neydi ki?
"Gerçekten saf ayağına mı yatacaksın Azra?"
Kafamı çevirip gözlerinden kaçtım. Salak, güya beni denemişti gün boyunca. Onu çok seviyor olabilirdim fakat sevgi yetmiyordu.
"Kaç sene oldu birbirimizi tanıyalı? Sen böyle biri miydin? Beni bekleyeceğini söyleyen kız bu muydu! Böyle mi bana sadık kaldın Azra!"
Güldüm.
Kahkaha attım ve onu göğsünden ittim. Geriye sendelediğinde kahkahalarım artıyordu.
Daha sonra durdum ve başımı ellerimin arasına sıkıştırıp, gülen dudaklarımla gözlerimden dökülen yaşları seyrettim.
Kahkaha atarken ağlıyordum. Hissetmek istemiyordum çünkü batıyordu. Kalbim, tenime batıyordu. Duygularım fazla geliyor, gözlerimden akıyordu.
"Yapma."
Söylediğim ilk kelime bu oldu. Daha sonra hıçkırıklara boğuldum. Böyle canım çıkarcasına ağlamayalı uzun zaman olmuştu.
"Yoruldum, anla artık Aras!"
Sırtımda bir serinlik hissettim, daha sonra olduğum yerde havalandım. Kokusu burnuma doldu. Bu bile sakinleştiremiyordu beni. Ölmek istiyordum. Kendimi ifade edemediğim için bir an önce ölmek.
"Çok.. üzgünüm. Güzelim, ağlama."
Sesi endişeli çıkıyor, parmakları saçlarımın arasında dolaşıyordu ve şuan arka koltukta kucağında oturuyordum. Yüzümü göğsüne olabildiğince çok yasladım. Sanki böyle yaparsam kalbine girebilecekmişim gibi.
"Tamam, geçti, geçti Azra'm, lütfen kendine gel.
Salıncakta sallanırken yükseğe çıkarsınız ve kalbiniz gerektiğinden hızlı atar, düşmekten korksanız da haz verir yükseklere ulaşmak. Durumum aynen böyleydi. Şefkat barındıran sesine kanmak istiyordum. Yeniden beni sevebileceğini düşünmek, zamanı durdurmak istiyordum.
Sahi, ben ne zaman bu kadar çaresiz olmuştum?
Ne zaman bu kadar güçsüzleşmiş, her şeye sırtımı dönmüştüm?
Kolları beni sıkıca kavradı ve dudaklarını saçlarımda hissettim.
Bu yanlıştı.
Nişanlıydı, beni sevmiyordu ve şuan umut veriyordu.
Yavaşça göğsünden ayrılıp yüzüne baktım.
"Eve gitmek istiyorum."
Sesim öylesine pürüzlü çıktı ki kendimden nefret ettim. Aras kaşlarını çattı ve başımı tekrar göğsüne bastırdı. O kadar sertti ki burnum acımıştı.
"Sonunda ağlamayı kesebildin. Hatırlıyor musun, telefonla konuşurken birden ağlamaya başlamıştın. Nedenini hiç öğrenemedim fakat sen ne dersen de kendimi suçlu hissettim. Hâlâ hissediyorum."
Burukça gülümsedim. O gün gerçekten kendimde değildim. Ceren, o zamanlar eski sevgilisi konumundaydı ve benimle konuşma istediğini söylemişti.
Kabul ettim.
Aras'la paylaştığı her şeyi şaka yapar gibi, sonunda randomlarla birlikte anlatmıştı.
'Sen Aras'ın belindeki ben'i biliyor musun?' Diye sorduğunda öylece kalıvermiştim.
Aras bana karşı hep belli bir mesafede dururdu. Ceren'le de aynı şehirdeydiler ve aklıma gelen kötü düşünceler beni boğmaya başlamıştı.
Konuyu geçiştirdim. Akşama doğru Aras aradı. İnsan her şeyi bütün objektifliğiyle sevgilisiyle paylaşmaya korkar mıydı?
Ben korkuyordum.
Olur da bana kızar, tekrar ona döner diye. Sussam da bir yerde patlak verdi ve o konuşma içimde bir yaradır hâlâ. "Her zamanki dengesizliklerimden biriydi." Dedim inanmasını umarak. Üstünde durmadı.
"Sana bir ses kaydı atmıştım. Şiir okuduğum kayıt. Sen de o şiiri ezberleyeceğini söylemiştin. Sözünü tuttun mu?"
Yutkundum.
Sesini ilk defa o vesileyle duymuştum. O zamanlar sesini beğendiğim bir çocuk vardı apartmanda, Arif. Aras'a ondan bahsedince bir ses kaydı attı.
'Peki o çocuk, şiir okuyabiliyor mu? Anlamlı bir şekilde.'
Öyle sevinmiştim ki on dakika boyunca tekrar tekrar dinledim. Daha sonra 'Evet, ama sen de bir şiir okursan karşılaştırma yapabilirim.' diye hayatımın en anlamlı cümlesini kurmuştum.
Zekama bir kez daha teşekkürler.
Boğazımı temizledim ve hafifçe göğsünden uzaklaşıp dudaklarımı araladım.
"Orada ufuk çizgim, burada yanım, yöremsin.
Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin.
Çaresizim, çaremsin.
Şaşırdım kaldım işte bilmem ki n'emsin?"
Bir kıt'a bu kadar mı anlamlı olur, kalbimi derinden etkilerdi? Ben onsuzluğa bu dizelere sarınarak dayanmıştım.
"Hey! Ağla diye okutmadım şiiri. Aferin, sözümü dinlemiş olman gurur verici."
Yanağımdan süzülen yaşa aldırmadan gülümseyerek kucağında doğruldum.
Yalnız çocuğun bacaklar felç tabi.
"Peki, bir soru da benden. Sana dinlemeni önerdiğim ilk Türkçe şarkı neydi?"
Aras katiyen Türkçe dinlemezdi. Hatta bunu da bana sert bir dille ifade etmişti fakat diretmelerime dayanamamıştı.
Sırıttı. Yanağındaki gamze belli oldu ve arkadaşlar, ben o an öldüm.
"Hatırlayamadım.." deyince koluna vurup gözlerinin içine beklentiyle bakmaya başladım.
"Gezi olayı gündemdeydi o sıralar. Duman dinlemeyi çok seviyordun. Eyvallah şarkısı çok anlamlı demiş durmuştun ve zorla dinletmiştin."
Kaşlarımı çattım.
"Haber bile vermeden destek vermek için eylemlere katılmıştın!"
"Endişeleneceğini biliyordum, yeşilim."
Yeşilden nefret etmeme rağmen genelde bana böyle demesi hem sinirlerimi bozuyor hem de rengi daha anlamlı kılıyordu.
"Sanki ilk başladığımız yerde gibiyiz Aras. Bana umut verip tekrar gideceksin ve bu defa dayanamayacağım."
Avuçlarını yanaklarımda hissettim. Gülümsedi. Hayalini bile kuramayacağım kadar güzel bir gülümsemeydi.
"Azra, yeşilim, çok safsın."
Ne?!

Azra delirme noktasına geldi artık. Siz olsaydınız bu kadar dengesizliğe dayanabilir miydiniz?
Umarım beğenmişsinizdir, öpüyorum.♡

Sanal SevgilimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin