Kulaklıklarımı takıp,şehrin can sıkıcı gürültüsünden uzaklaşmıştım. Telefonumu cebimden çıkarıp mesajlara baktım. Yine mesaj yoktu,yine.
"Neredesin? Mesajlarımı neden görmüyorsun?"
Mutlulukla attığım mesaj karşısında gelen cevap, ölüm sebebim olabilirdi.
"Bitti. İstersen eskisi gibi olabiliriz."
Bir daha mesaj atmamıştım ona. Ne eskisi gibi olup,birbirimize iyi gelelim dedim, ne de "Bitemez,bitmemeli,beni bırakamazsın,yaşadıklarımızı silip atamazsın!" gibi sitem dolu mesajlar gönderdim. Gurur denen bir şey vardı. Bu kaçıncı gidişiydi? Beni böyle yüz üstü bırakmasına alışmıştım.
Sevgili olammıza rağmen o kadar yakın değildik ve birbirimizle sadece kötü olduğumuz zaman konuşurduk. Hayâl kurup, olmadık yerlerde birbirimizi kıskanır ve egomuzu tatmin ederdik,hepsi bu. Ama çok yaralamıştı beni. Sadece mesajlaşıyorduk. Ben Ankara'da o İstanbul'daydı ve görüşmemizin imkânı yoktu. Yine de uzaktan sevebileceğimize inanmıştım. Her şeyiyle bana ait olabileceğine, ileride belki görüşeceğimize ve birbirimize aşkla bakacağımıza inanmıştım..
Ne kadar boş bir çabaymış benimki.. Evet,ona âşık olan bendim. İlk mesajı ben attım ve biraz konuştuktan sonra birbirimizi tanımaya karar verdik. Onun sevgilisi varken ben ondan hoşlanıyordum ve bu hoşlantı zamanla aşka dönüştü. Sonrasında o sevgilisinden ayrıldı, ben birkaç talihsiz olay yaşadım. Ve beklenen an gelip bana çıkma teklifi ettiğinde önce hayır desem de sonradan tahmin ettiğiniz gibi kabul ettim.
Keşke hiç tanışmasaydık demiyorum ama çok üzdü beni.. Ve halâ onun etkisinden kurtulamıyorum. Bir yıl geçmiş olmasına rağmen unutamadım. Olmadı. Yine gelse,yine severim..
Seni uzaksın diye değil, kalbime yakınsın diye özlüyorum..
"Uyan Azra!"
Annemin yatağımı sallayan ayağını kırmak istiyorum!
"Ya tamam,kalktım! Ne sallıyorsun yatağımı? "
Annem yanaklarını şişirdi ve "Bıktım artık" bakışını atıp odamdan çıktı. Üzerimdeki pikeyle savaştıktan sonra onu kapının arkasına fırlatmış,banyoya doğru yürüyordum. Önce aynada kendime baktım,bir kez daha ne kadar çirkin olduğumu kendime hatırlattım ve yüzümü yıkayıp,dişlerimi fırçaladım. Tekrar odama döndüğümde annem yatağımı düzeltmişti. Bu kadını seviyorum!
Makyaj masamın önüne geçip saçlarımı düzleştirmeye başladım. Yaklaşık 15 dk sonra saçlarım hazırdı. Çantama birkaç kitap yerleştirip -az olmasına özen gösteriyordum- zıplayarak merdivenleri inmeye başladım. Bir yandan da Sıla'ya mesaj atıyordum.
"Günaydın canım,nerdesin?" yazıp gönderdikten sonra kahvaltı yapmak istemedim ve bir bardak süt içip, annemin nasihatları eşliğinde dışarı çıktım.
Telefonumu kontrol ettiğimde Sıla'dan mesaj geldiğini gördüm.
"Günaydın canım okuldayım. Sen?"
Sanki nerede olduğumu bilmiyordu.. Ama bu rutin bir konuşmaydı ve bunu her sabah yaşıyorduk,hafta sonları hariç.
"Yoldayım,birazdan orada olurum."
Gelen cevap "Tamam" olacağı için telefona bakma zahmetinde bulunmadım ve kendisini montumun cebinde rahat bir uykuya bıraktım. Biraz dinlenmek onun da hakkı.
Yavaş adımlarla sevgili lisemin merdivenlerini çıkıyordum. Okulun giriş kapısını açmak oldukça güçtü. Umarım biri bana yardım eder, diye düşünerek son basamakta kapının açılmasını bekledim ki öyle de oldu. Her sabah kızlar için kapıyı açan nöbetçiler oluyordu. Kapı çok ağırdı ve iki elimle zor açıyordum,cidden.
Kaloriferin yanına ilerlerken Sıla'yı gördüm ve rotayı değiştirip onun bulunduğu yere ilerledim. Her sabah yaptığımız muhabbetten sonra zil çaldı ve sınıfımızın bulunduğu kata çıkmaya başladık. Çıkarken günlük olaylardan bahsediyorduk.
"Şu şöyle yaptı,bundan nefret ediyorum,babam şöyle dedi ve annemin tepkisi buydu.."
Gibi sıkıcı konuşmalardan oldukça keyif alıyorduk veya alıyordum.Sınıfa girdiğimizde Ayberk,Rıza ve İshak kalorifere yaslanmış sınıf listesini inceliyorlardı. Birden Ayberk gözlerini büyülttü ve bize döndü.
"Sınıfa yeni bir çocuk gelmiş. Aras Bilgealp, tanıyor musunuz?"
Dediği isim karşısında zaman durmuştu. Bu Aras, o Aras olamazdı değil mi? Hani şu eski sevgilim olan?
"Kader altını çizemeyeceğin kadar küçük yazar mutlulukları kimilerine.
Serkan Özel"
