Gündemden haberiniz vardır. Millet olarak zaten yüreğimiz yandı, kavruldu. Bu konuyu uzatırsam parmaklarıma mani olamayacağımı biliyorum. Hepimizin başı sağ olsun, şehitlerimiz ve şehit ailelerimiz için dua etmeyi unutmayalım.
Telefonum kulağımda, Cem'in ikna olması için güvence vermeye çalışıyordum.
"Bak, sadece iş Cem. Endişelenmene gerek yok."
"O pislikle bir gece geçireceksin Azra! Gerekirse istifa et. Eve bekliyorum."
Derin bir nefes verip, çaktırmadan dosyalarla ilgilenen Aras'a baktım. Güya konuşmamla ilgilenmiyordu ama Cem'in sesini her duyduğunda mimikleri yön değiştiriyordu.
"Cidden, bana güvenmediğini falan düşüneceğim."
"Sana güveniyorum ama.."
Sözünü kestim.
"Çevreye güvenmiyorum gibi klişe bir laf edersen gözlerini oyarım. İş diyorum Cem, sadece dosyaları kontrol edeceğiz. Beni mahçup ediyorsun.."
Hızla nefes alıp veriyordu. Burada kalmam için izin vermeliydi. Belki de bir şeyler değişebilirdi.
"Tamam Azra, tamam. Ama her saat başı durum bildirimi istiyorum. Ve ararsam açacaksın. Eve gelene kadar uyumayacağımı bil."
Gülüşüm yüzümde hakimiyet kurdu. Sonunda ikna edebilmek iyi hissettirmişti.
"Teşekkür ederim canımın en içi!"
Cümlemi bitirdiğimde Aras'ın sesini duydum.
"On dakika doldu."
Cem'in derin nefes vermesi kulaklarıma ulaştı.
"Seni seviyorum güzelim."
O kadar içten söyledi ki, rol yaptığımızı unuttum.
"Ben de."
*
Daha dosyaların yarısına bile gelemeden karanlık çökmüş, Melih amca mesaiyi bitirmiş ve çıkmıştı. Yani şuan Aras'la yalnızdık. En az benim kadar heyecanlanmış olmalısınız. Zira şuan dosyayı tutan parmaklarımda kalbimin atışını hissediyorum.
"Azra Hanım. Size diyorum!"
"E-efendim? Pardon dalmış olmalıyım."
Alayla sırıttı.
"İşinizi böyle mi yapıyorsunuz?"
Sanki devleti kurtarıyordum anasını satayım. Gerçi şu saatten sonra devlet kurtarılabilir miydi, orası tartışılır.
"Hayır, kasvetli bir havanız var."
Birbirimizi hem tanıyor hem de tanımıyorduk. Ve eminim ki Aras o cümleyi kurarken iğnelememi beklemiyordu.
"Size öyle gelmiş olmalı. Genelde bütün bayanlar benimle vakit geçirmekten hoşlanır."
Şundaki pişkinliğe bakar mısınız! Saçımdan fırlayan tutama parmağımı sarıp gözlerimi patronuma çevirdim.
"Veya hoşlanmış gibi davranır. Etrafınızda yapmacık insanlara yer vermenizden olsa gerek."
Kaşlarını çattı. Daha sonra elindeki kalemi çevirmeye başladı ve gözlerini gözlerimden çekerek kağıda döndü.
Bu berbat hissettiriyordu. Şuan göğsüne yumulup, kaybettiğimiz vakitler için özlem gidermem gerekiyordu. Daha sonra çok geç olabilirdi. Belki bir araba kazası, belki de birkaç haysiyetsiz, asaletsiz ve şerefsiz yüzünden ecelimiz bizi hazırlıksız yakalayabilirdi. Tıpkı ülkemizin çeşitli bölgelerinde bizler için canını hiç düşünmeden feda eden o kocaman yürekli Mehmetçikler gibi.
Bu düşünce gözlerimi doldurdu. Böyle yaşamak istemiyordum ve isyan etmenin hiç de sırası değildi.
Titrek bir nefes aldım.
Aras'ın bakışlarını üzerimde hissediyordum.
Yalnızca oturduğum yerden kalktım ve yüzüne bakmadan lavaboya ilerledim.
Herkesin bitiş noktası vardı. Yazının bile hayata döndüremediği insanlarla doluydu dünya. Ve sanırım, onlar gibi oluyordum. Yavaş yavaş tükeniyordum...
"Azra, iyi misin?"
Derinden gelen sese karşılık vermek istesem de yapamadım. Girdiğim kabindeki kapının kilidini çevirdim ve gözyaşlarımı serbest bıraktım. Her şey o kadar peş peşe geliyordu ki!
Kafamı arkamdaki duvara vurdum.
Bir daha.
Ve bir kez daha.
Düşüncelerim beynimi terk etmiyordu. Onunla sanaldan da olsa mutlu olmayı özlemiştim. Evet, bir yanım eksikti. Onu göremiyor ve dokunamıyordum fakat güveniyordum. Bir bebeğin annesine olan bağlılığı gibi bağlanmıştım. Her dakika telefonuma bakıp mesajları kontrol ediyordum, belki mesaj atmıştır da bildirim sesini duymamışımdır diye. Şimdiyse o sevginin üstünü intikam kaplıyordu.
"Azra, kapıyı açar mısın?"
Sesinde endişe kırıntısı aradım.
Yoktu.
Gözlerimi ve burnumu silip, ellerimi yüzüme doğru salladım. Kızarıklığın geçmesi gerekiyordu.
"İyiyim," sesim çatallaşmış çıktığında kolumu ısırdım. Gerizekalı mıyım neyim ya!
"Ihım, evet iyiyim ve çıkıyorum Aras Bey. Siz işinize dönün."
Cidden, bana karşı hiçbir şey hissetmiyordu. Ses gelmedi. Gittiğini düşünerek kabinden çıkınca yüreğim ağzıma geldi. Kapının dibinde onu görmeyi elbette beklemiyordum!
"İyi görünmüyorsun."
Gözlerim gözlerini buldu. Oraya hapsolmak, müebbet yemek istiyordum. Büyülü bir an gibiydi benim için. Alnı kırışmış, kaşları hafifçe çatılmıştı.
Onları düzeltmek istedim. Yüzüne dokunmak istedim.
"İyiyim." Dedim fısıldayarak. Sanki sesli konuşursam her şey bozulacak, gözleri üzerimden çekilecek ve beni kıracaktı.
"Ağlamışsın."
O da fısıldadı ve daha fazla dayanamayarak gözlerimi kapattım. Yine irademi koruyamıyor, yine ona yeniliyordum!
Parmağını sol gözüme değdirdi ve kirpiklerimi okşadı. Bu mümkün olabilir miydi, yoksa bana mı öyle gelmişti?
"Azra, bana karşı koyamıyorsun."
Sinirle gözlerimi açtım fakat parmağının hâlâ orada oyalandığını bir an unuttum.
"Gözümü çıkardın!"
Elimle gözümü tutarken hızla lavaboya ilerledim ve avucuma su alarak gözüme götürdüm.
"Hata bende, dengesiz olduğunu unutmuşum!"
Hâlâ laf mı yetiştiriyor o bana? Parmağımı musluğa bastırıp yüzüne su fışkırttım. Pekâlâ, tamamen istem dışı olan bir şeydi!
"Bu.. bu nasıl bir, ah!"
Cümle kuramayışına kahkaha atarken gömleğimde bir ıslaklık hissedince dehşetle Aras'a baktım.
"Gömleğimi mahvettin!"
Avucuma su alıp aramızdaki mesafeyi kapattım ve saçlarına döktüm.
Bir kahkaha daha.
"Azra, hemen buraya gel!"
Azra dinler mi? Tabi ki hayır. Patronum bile olsa tavırlarımı değiştiremezdim ve uzun zamandır kendimi bu kadar mutlu hissetmemiştim.
Kafamı iki yana sallayıp bu defa gömleğini ıslattım.
Yavaşça bana doğru ilerledi. Suyu kapattım ve kaderime razı olarak duvara sindim.
"Islanmış köpeklere benziyorsun."
Ne?
"İltifat etmeyi hiç beceremediğini biliyorum."
Ağzımdan kaçan şeyle elimi dudaklarıma kapattım. Yani Azo aptalsın, salaksın evet ama bu kadar belli etme be kızım.
Ellerini fayansla kaplı duvara dayadı ve azcık eğildi.
Oksijen tüpü olan var mı? Zira nefessizlikten gebereceğim.
"Bir de Ceren'e sor."
Dengesiz hayvan! Ne diye araya onu sokuyorsun? Öpeceğim vardı al öpmüyorum al. Kıskançlık damarlarımda dolaşırken sakin kalmak için dilimi ısırdım. Cevap vermeyip tepkisiz kalmak işime gelirdi.
Aras tek kaşını kaldırıp elimi ağzımdan çekti. Dokun tabi dokun, benim de işime geliyor ne de olsa.
"Sana acıyorum."
Diyerek aniden kabaran bir sinirle ayağına bastım ve lavabodan çıktım. Raflardan birinin önünde durup nefeslendim. Onunla olmak nefesimi cidden kesiyordu ve ciğerlerim oksijene değil, onun kokusuna ihtiyaç duyuyordu.
Cerenmiş! Bir insan bu kadar aptal olamaz cidden. Ceren ilk aşkı olabilir, ama fedakârlık konusunda üstüme tanımıyorum. Her hatasını, tribini ben çekeyim Ceren hanım hazıra konsun, yok ya?
Topuğumu zemine sertçe geçirip masaya ilerledim ve tekrar dosyaları -Aras'ın öğrettiği şekilde- kontrol etmeye devam ettim. Yedinci paragrafı okurken ayak seslerini duysam da ona bakmadım.
Yanımdaki sandalyeye oturdu. Sustuk. Aslında varlığını umursamamaya çalışıyordum ve olmuyordu. Bir süre sonra sesi kulaklarıma ziyafet çekti.
"Ayağım acıyor ve hâlâ patronunum."
Ay ciddi olamazsın, bende yanımda oturan terörist falan sanıyordum. Bu düşünceyle kalemi 38 kere saplayacaktım hem.
"Konumunuzdan bu kadar bahsetmeniz bir ego takviyesi sanırım."
Oyunu kuralına göre oynarsam gecenin sonunda istediğimi alabilirdim. Bir şey demeyerek sandalyesini uzaklaştırdı. Git tabi, Norveç'e kadar yolun var.
*
Sessizlik dolu saatleri bölen çalan telefonum oldu. Aras'ın bakışları bana yönelirken telefonu kulağıma götürdüm.
"Durum bildirimi yapacaktın." Dedi açar açmaz Cem.
"O kadar işin arasında unutmuşum canım ya."
Canım kelimesini içtenlikle söyledim çünkü Cem'in bu tavırları çok hoşuma gidiyordu.
"Neyse güzelim, ne zaman çıkacaksın?"
Zaten bizi dinleyen Aras'a dudaklarımla işin ne zaman biteceğini sordum ve karşılığında bir çift omuz silkildi.
"Bilmiyorum hayatım ama az kaldı."
"Çıkmadan önce bana haber ver gelip alayım."
Gülümsedim. Etrafımda beni korumak isteyen birinin olması güvende hissettiriyordu.
"Tamam haber veririm. Seni seviyorum."
Karşılık verince telefonu kapatarak tekrar dosyalara döndüm.
"Sevgilini çok seviyor olmalısın."
"İlgilendirir mi?"
Derin bir nefes verdiğini duydum ve sandalyemin hareket ettiğini hissettim. Ona doğru dönmüştüm.
"Gözlerin kızarmış. Sahi, neden ağlıyordun sen?"
Ben bunu unuttuğunu sanmıştım ama ya..
"Ağlamamıştım."
Tek kaşını kaldırarak baktı. Müthişsin yavrum ya, diyen abazan tarafımı duymadım.
"Sadece sinirlerim bozuldu, o kadar."
"Benim yüzümden mi?"
Sesi derinden ve boğuk çıkıyor, gözleri gözlerimden ayrılmıyordu. Cevap vermeyip gözlerimi kaçırdım.
"Peki, ikimiz de hâlâ kurumadık. Hazırlan seni evine bırakayım."
"Ama Cem demişti ki.."
"Patronun olarak emrediyorum Azra."
Gözlerimi devirsem de içten bir kahkaha atarak kağıtları toplamaya koyuldum. Sanırım dengesizliğimin sınırları hızla genişliyordu.Tam bugün, 11 Eylül Cuma Sanal Sevgilim'i ebediyete uğurladığım gün. Evet, onu özlüyorum. Ve yine evet, içi rahat edecekse, ondan başkasını yoğun bir sevgiyle kucaklayamıyorum.
Çok özledim. Bazen bir umut oluşur içimizde, kaybettiklerimiz geri döner diye. Ben o umudu da kaybettim. Geri dönmeyecek bir yolculuktalar şimdi.
Bunları okuyamayacaksın fakat iki senedir bendeki sevgin azalmadı. Hâlâ ilk mesaj attığım gündeki kadar taze her şey. Seni seviyorum canımın yarısı. Gitmiş olsan da, bir daha göremeyecek olsam da, seni çok seviyorum.
Umarım beğenmişsinizdir, öpüyorum.♡