Yeni bölüm geldiii! Keyifli okumalar..
Yavaşça kafamı Aras'ın bulunduğu sıraya çevirdim. Gözleri irileşmiş şaşkınlıkla bana bakıyordu. Ayrıca bağırdığı için de sınıfın büyük çoğunluğu susmuş bizi izlemeye koyulmuştu.
"E..efendim?"
Aras bir anda gülmeye başladı. Sonra Cemre'nin elindeki fotoğrafı kaparak yanıma geldi ve sıranın üzerine sertçe bıraktı.
"Bu senin küçüklüğün mü? Cidden mi?"
Kahkaha atan çocuk asqw olmasaydı çoktan öpmüştüm ebesini.
"Çok komik ya zaten!"
Hızla sıramdan kalkıp Cemre'ye omuz attım ve sınıftan çıktım. Aslında fazla heyecan yaptığım için sonuç böyleydi. Normalde kızmazdım.
Lavaboya koştum hemen. Elim ayağım titriyordu. Ya anlasaydı? Bu işe bir son vermeli, Aras'la konuşmalıydım.
*
"Aras tahtaya gel."
Nazlı hocanın sert sesini duyunca Aras'a baktım. Dersle pek alakası yok gibi görünüyordu.
"Neden hocam?"
Gayet rahat bir şekilde hiç istifini bozmadan sorduğu soruya kıkırdadık. Nazlı hoca kaşlarını çattı.
"Tahtadaki soruyu çözer misin? Derhal."
Bütün bakışlar Aras'ın üzerinde toplandı ma o, hareket etmedi.
"Neden? Siz çözemediniz mi?"
Ah hadi ama! Kimya'dan kalmak mı istiyordu bu çocuk!
"Bilgealp dışarı!"
Nazlı hocaydı bu. Ne atar yapmaya gelirdi, ne de kendini savunmaya. O neye inanmışsa doğru oydu.
"Hocam Aras haklı. Siz çözmezseniz nasıl anlayacağız? Hem de daha ilk örnekte!"
Cemre Aras'ı mı savundu biraz önce? Bizim Cemre? Şu adını içecek reyonunda arayıp peynir reyonunda bulan?
Nazlı hoca biraz düşünüp sert bakışlarını tahtaya çevirdi. Ve Cemre bir sıra arkasına dönüp Aras'a göz kırptı. GÖZKAPAKLARINIKAŞLARINADİKERİMGERİZEKALI!
*
Ders Cemre'ye attığım öldürücü bakışlarla son bulunca çantamı topladım. Hayret, Beyza bugün pek konuşmadı. Hep böyle ol ciğerimi ye şekerim. (Bu nasıl bir apatiki cümlesi? Apaçi+tiki= apatiki)
Tam sınıftan çıkacakken Aras'ın somurttuğuna şahit oldum.
"Neyin var mini pileyboy?"
Gözlerini bana dikip ofladı.
"Çantan nerede? Hadi gel gidiyoruz."
Çantasını elime alıp kolundan tuttuğum gibi okuldan çıkardım. Belki de konuşmamızın tam zamanıydı..
*
"Seni dinliyorum mini pileyboy."
'Ne saçmalıyorsun' bakışlarına omuz silkerek cevap verdim. Tam on beş dakikadır Papatya Cafe' de oturmuş, neler döndüğünü anlatmasını bekliyordum.
"Sabrım taşmak üzere.."
Derin bir iç çekip konuşmaya başladı.
"Bir yıl önce Facebook'ta beni seven bir kız vardı. B-ben de onu seviyordum. Ama ayrılmak zorunda kaldık. Nedeni.. Hasta olmamdı.."
Duraksadığında yutkundum. Bunları bir de onun açısından dinleyeceğim kimin aklına gelirdi ki?
"Neyin vardı ki?"
Sanki bilmiyordum!
"Löse..lösemi."
Hasta olduğunu utanarak söylemesi kalbime kızgın hançer saplanmasına neden oldu. Hasta bile olsa, o mükemmeldi..
"Ama atlatmışsın..Devam e..et."
Gözlerini bir noktaya sabitleyip derin nefesler aldı.
"Beni seven tek kişi değildi. Ama yanımda olan sayılı insanlardan biri oldu. Onu bırakmak istemedim Azra. Adaşsınız, biliyor musun? Ayrıca tam olarak atlatamadım. Hâlâ tedavi görüyorum. İyi olmam için..ona ihtiyacım var.."
Sesi boğuk çıkınca kendini zor tuttuğunu anladım. Aras ağlar mıydı? İşte bunu bilmiyordum. Ayakkabı numarasından en sevdiği reçele kadar her şeyden haberim vardı. Bunu neden öğrenmemiştim?
"O yüzden ilk geldiğimde seni garipsedim. Azra ismini duymayalı uzun zaman oldu. Sende onu gördüm ben. Sonra dayanamayıp mesaj attım ve doğruyu söylemek gerekirse beni siklemiyor."
Ettiği küfür karşısında yüzümü buruşturdum fakat o, bunu görmedi bile. Masanın üzerinde duran eline dokunduğumda irkilerek gözlerini ellerimize dikti.
"Ş..şey yani..destek olmak için.."
Ağzımda bir şeyler gevelesem de elimi çekmedim. Sonra gülümsedi. Burukça.
"Azra burada olsaydı onun da elini böyle,"
Derken elimi avuçlarının içine aldı.
"Tutar ve şöyle derdim; tekrar beni sevebilir misin civcivim?"