Seninle Çok Güzel Şeyler Yapacağız Tobe HOOPER!

124 3 0
                                    


"Neredeyim ben?" diyerek ayağa kalktı genç adam. "Burası yaşadığım yer değil!" dedi kendi kendine. Gözleri yüksek binalar aradı fakat hiçbirini göremedi. Uçan arabalar ve ileri teknoloji ürünü robotlar da yoktu. Yemyeşil bir ormanın içerisindeydi ve bildiği kadarıyla yaşadığı yüzyılda insan elinin ulaşamadığı tek bir kara parçası bile yoktu.

Eğilerek çimenlere dokundu genç adam.

"Neredeyim?" diye sordu bir kez daha. Sakallarını kaşıyarak, az önce yere düşen gözlüğünü yüzüne yerleştirdi.

Hatırladı genç adam.

Sabah erkenden uyanarak kahvaltısını yapmıştı. Onu terk eden karısının resmine bakarak küçük kızının çerçevedeki yüzünü öpmüştü. Onu terk edip gideli sadece bir hafta olmuştu ama hala kendine gelememişti. Kahvaltıdan sonra evdeki bilgisayara:

"Bugün ne giyeyim?" diye sormuştu.

Bilgisayar da ona mekanik bir kadın sesiyle uygun kıyafetleri analiz etmişti. Önünde durduğu elbise dolabı otomatik olarak açılmış ve içerisinden çıkan metal kollar onu nazikçe giydirmişti. Eşinin giydirişi gibi değildi belki ama ona yakındı.

Asansöre binip 65. Kattan aşağıya son sürat inmişti. Binanın altında bulunan kocaman otoparkın içerisindeki bekçi robotun günaydın sözüne karşılık aynı kelimeyle cevap vermişti. Otoparktaki arabasına binerek araca çalışmasını söylemişti.

Aracın motoru gök gürültüsünü andıran bir sesle bağırmış, daha sonra da araç yerden hafifçe otuz santim yükselmişti. Otoparktan hız sınırını aşmayarak gökyüzüne uçmuştu. Gökyüzündeki görünmez otobanda ilerleyerek işyerine varmıştı. Termal kameralar ve robot korumalar eşliğinde çalıştığı kata çıkmış, retina ve DNA taramasından geçmişti.

Hatırlıyordu.

Her gün yaptığı gibi kendisini lanet olasıca işine vermiş ve savunma bakanlığı için korkunç silahlar üretmeye devam etmişti. Patlayıcılar hakkında bildiği her şeyi ülkesine adadığını düşünerek kendisini kandırma yolunda emin adımlarla ilerlemişti.

Hatırlıyordu.

Yüksek binaların camdan yapılmış duvarlarından görünen manzaraya birkaç saniyeliğine bakmış ve karısıyla yaptığı en büyük kavgasını anımsamıştı. Tanrının cezası kadın! Lanet olası fahişe! Bir de çocuğunun annesiydi güya! Anlayışı neredeyse zeminde sürünen zavallı geri zekalı ona ders verir gibi konuşarak: "İnsanları yok eden silahlar yapıyorsun!" demişti. Üstelik haklıymış gibi, suyun yüzeyinde dolaşan yağ tabakası gibi olmaya niyetlenmişti. "Bu gerçeği benden neden sakladın?" diye aptalca bir soru sormuştu.

Hatırlıyordu genç adam.

"Neden mi?" demişti genç adam. "İşte bundan dolayı! Benim yaptığım ilahi görevi asla anlayamayacaksın!"

Kafası kırılasıca, boğazı kesilesice kadın:

"Öyleyse bu ilahi görevinde seni yalnız bırakalım! Sen okyanustaki küçük bir damla olmaya devam et! Ben kızımızı alıp gidiyorum!" demişti.

Cehenneme kadar yolu vardı. Kendisini terk edip giden bu geri zekalı kadının gidebileceği en mantıklı yer ancak cehennem olabilirdi. Onu ancak ateş paklardı.

Hatırlıyordu genç adam.

Petrolün bitişiyle insanlık bora yönelmişti. Dünya üzerindeki bor madenleri sınırlıydı ve o da kısa sürede tükenmişti. İnsanlık güneş enerjisi ve rüzgar enerjisine mahkumdu. Atomun parçalanmasıyla ortaya çıkan muazzam güçle tüm ihtiyaçlarını karşılama başlamıştı. Yüksek teknolojik silahlar her yerde ve her zaman bulunabiliyordu. Ateşlendiğinde ısıya duyarlı mermiler saplandığı kişiyi atomlarına ayırabiliyordu.

En çok da yaptığı işi hatırlıyordu genç adam.

Hidrojen enerjisiyle inanılmaz işler yaptığını hatırlıyordu. Yüzyılın bilim adamı olmak üzereyken, muhteşem deneylere imza atarken savunma bakanlığının ekip kurma işine sıcak bakmıştı. Gün ışığı saçlarını okşarken kocaman masanın ardında duran bakana gülümseyerek hayatının en büyük imzasını atmıştı. En büyük olayını gerçekleştirmişti ama geri zekalı karısı bunu anlayamayacak kadar kıt beyinliydi.

Varsın gitsindi!

Ona benzeyen bir robot satın alıp hayatını sorunsuz yaşaması ne kadar tatlı olurdu.

'Cehenneme kadar yolu var!' diye düşünmüştü.

Oysa cehenneme gelen kendisi olmuştu.

Neredeydi böyle?

Burası da neresiydi?

"Neredeyim ben?" diye sordu bir daha. Pek kestiremediği bir yerlerden bir cevap çalındı kulağına.

"Şu anda Timsah Krallığı'ndasın!"

Adam deli gibi etrafına bakınarak gaipten gelen bu sesin sahibini aradı.

"Timsah Krallığı da neresi? Daha önce böyle bir yer ismi duymadım!"

Gaipten gelen sesin sahibi yavaş yavaş görünür oldu.

"33. Yüzyılda böyle bir yer var!"

Adam duyduklarına inanamayarak:

"33. Yüzyıl mı? Benim 2071 yılında olmam gerekiyordu!" diye haykırdı.

Karşısında iyice belirginleşen ihtişamlı adamın kafasındaki taç şafak ışıkları altında parıldadı, yüzündeki mide bulandırıcı sırıtış ise karanlığı ikiye böldü:

"Seninle çok güzel şeyler yapacağız Tobe HOOPER!"


KILIÇ MEZARLIĞI Serisi 8. Kitap

KIYAMET VAMPİRİ Sayfa 125-128




KILIÇ MEZARLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin