Ben Birçok Şeyden Oluşan Bir Hiçim!

138 3 0
                                    


"Bu bir rüya olmalı!" diye mırıldandı Jonathan. Çok ama çok güzel bir yer de gözlerini açmıştı. Dağların tepesinde kar vardı. Eteklerinden aşağıya doğru eriyen karın oluşturduğu tertemiz sular yanıbaşından akarak geçip gidiyordu. Az önce başını yastığına koyduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilecek olan Jonathan manzaranın mükemmelliği karşısında nefesini tuttu. Rengârenk çiçekler içerisindeydi. Rengârenk yapraklara sahip ağaçların ortasında duruyordu. Sanki Uzakdoğulu bir yönetmenin çektiği eski bir destanı anlatan, kılıçların havada uçuştuğu harika bir mizansenin içinde duruyordu. Öyle olma ihtimali yoktu tabii ki ama yine de manzaranın muhteşemliği Uzakdoğu filmlerini andırıyordu. Ayaklarının altındaki ıslak çimenlere dokundu. Ayakkabılarını çıkararak onlara çıplak ayakla basmak istedi. Eğilip ayakkabısının bağını çözmeye niyetlendi.

"Manzara nefes kesici değil mi?"

'Evet, enfes bir şey!' demeye niyetlendi ama sözcükler boğazında düğümleniverdi.

Kimdi bu adam?

Korkunç bir görüntüsü vardı.

Evsiz gibi duruyordu ama dilenci de olabilirdi. Üstündeki yırtılmış elbiseler bir şeyler çağrıştırmalıydı ama hatırlayamadı.

"Ama gerçekten olmuyor Jonathan! Geçen gece altına kaçırmana sebep olan adamı unutmuş olman çok ayıp!"

Tanrım, oydu. Elinde örümcek tutan adam! Babası hakkında atıp tutan adam!

"Ne istiyorsun benden?"

Adam sırıtarak konuştu. Güneş yüzüne vuruyordu. Ağzının kenarında hareketsiz olarak duran eklem bacaklı güneş altında ışıl ışıldı. Ve bir o kadar da korkunçtu.

"Ne mi istiyorum? Korkudan altına kaçırmanı istiyorum. Geçen gece yaşadıklarının aynısını yaşamanı istiyorum!"

"Bunu bana niçin yapıyorsun?"

"Can sıkıntısı işte! İlle de bir şey olması gerekmez! Ama sen bir neden istiyorsan bu nedenimi iki hafta sonra göreceğin son rüyada açıklayacağım!"

Son rüya mı?

Son rüya mı?

Ne saçmalıyordu bu adam?

Kafası karışmıştı Jonathan'ın. Alacağı cevabın ödünü patlatacağını bildiği halde kalkıp soru sormayı sonunda başardı.

"Son rüya mı?"

"Evet! Bu hafta ikinci kez rüyana giriyorum evlat! Senin rüyalarına girmeye sadece dört kez hakkım var! Kurallar böyle!"

Kurallar?

Ne kuralları?

Kimin kuralları?

Bu soruların hiçbirini sormadı Jonathan. Her soru onu başka bir soruya götürecekti.

Bu işten bir çıkış yolu varsa onu bulması daha iyiydi. Tutup ödünü patlatan adamın uyması gereken kuralları kimin koyduğunu sorması, tanrı aşkına, ne kadar mantıklı olabilirdi?

Sormadı Jonathan. O lanet kuralları kimin koyduğunu sormadı. Soramazdı! Sormaması gerektiğini biliyordu.

"Evet, Jonathan, kurallar gereği tam dört kez senin rüyalarına girebilirim! Ve bu ikincisi! Şimdi soruma cevap ver, manzarayı beğendin mi?"

KILIÇ MEZARLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin