Güneşin konumu gökyüzünün henüz kararmaya ihtiyacı olmadığını gösteriyordu. En az iki saat daha gece siyahı taşlarla yapılmış olan kraliyet sarayının üzerinde aydınlık hüküm sürecekti. Kimyasal serpintilerin cirit attığı masmavi gökyüzünün o yalancı havası ejderhaların kanat sesleriyle değişiverdi.
Derken karaya ilk ulaşan ejderha kraliyet sarayını koruyan yirmi metrelik yüksek duvarı delip gökyüzüne bir ok gibi yükselen gözcü kulelerinden birini nefesiyle ateşe verdi. Gözcü kulesinde bulunan timsah adamların biri kemiklerine kadar taşlaşırken bir diğeri yanarken kendini boşluğa bırakıverdi. Çakıldığı kayalık işini çabucak görerek Timsah Adam'ın ölümünü kolaylaştırdı.
Bir başka ejderha hiçbir şeyden haberi olmayan ve sadece surların üzerinde talim yapmakla meşgul olan bir tabur Kobra Asker'in üzerine ağzındaki alevleri boşalttı.
Bu saldırı sonunda birkaç savaş borusu acı acı ötmeye başladı.
Ejderhalar şimşek hızıyla kimseciklerin yaşamadığı evleri yakıp yıkmaya niyetlendi.
Alevler Kale duvarlarını yutmaya başlarken devasa örümcekler sarayın karanlık dehlizlerinden dışarıya fırladı.
Derken bir kişi son derece soğukkanlı bir şekilde saraydan çıkıverdi.
Jonathan onca mesafeden onun kim olduğunu kolaylıkla çıkartabildi.
"Akbaba Kral!" diye gürledi.
Akbaba Kral ellerini iki yana açarak her iki elinde tuttuğu kılıçlarla genç adama meydan okudu.
Ejderhalar her tarafı yağmalamaya devam ediyordu. Kahverengi çatılar alevlerle evlenerek kızıla boyanmıştı. Kırmızı, sarı ve mavi tondaki alevler her yanı sarmalıyordu. Adanın tamamını kaplayan yirmi metrelik surlar alevlerle tanıştı. Gözcü kulelerinin ve sur üzerindeki yerlerden yükselen savaş borularının dehşetli sesi krallığın her yanına bir virüs gibi yayılıverdi.
Derken adanın tam ortasında bulunan sarayın onlarca kapısı aniden açılarak dışarıya binlerce asker boşaldı. Bir zamanlar Kobra Kral'a ait olan yüzlerce asker kobra şekline dönüşerek kalenin merdivenlerine, sur duvarlarına tırmanmaya başladı. Örümcek Askerler de surlara tırmanmaya çalıştı. Surlara çıkmalarının bir önemi yoktu. Tehlike gökyüzünde idi ve ellerinde ok ve mızraklar olan Timsah Adamlar'ın zarar veremedikleri ejderhalara Kobra Askerler ve Örümcek Askerler'in önemli bir saldırıda bulunması mümkün değildi.
Alexandra üstünlüğün onlarda olduğunu bilmesine rağmen:
"Yere inmemiz gerek! Ejderhalar herşeyi kendileri halledebilir! Bizim en büyük vazifemiz havada süzülmek değil!" diye bağırdı Jonathan'a.
Haklıydı. Üstünlük onlarda idi ama yine de savaş her zaman yerdeyken kazanılırdı.
"Alçal sevgili dostum!" diye emretti üzerinde bulunduğu ejderhaya. Ejderha efendisinin sözünü dinleyerek alçalmaya başladı. Alçalırken de onlarca Örümcek Asker'i küle çevirdi.
Sarayın üst balkonlarından Akbaba Kral'a ait Akbaba Askerler fırlayıverdi. İkişer metrelik kanatlarıyla gökyüzüne yükselip ellerindeki kılıçlarla ejderhaların kurşun geçirmeyen bedenlerine saldırdılar. Bu Akbaba Askerler'in saldırıları ejderhaların gıdıklanmalarından öteye gidemedi.
Jonathan'ın ejderhası alçalırken Akbaba Kral iki elindeki insan boyundaki kılıcı havada sallayarak bir mermi gibi gökyüzüne doğru yükseldi.
"Jonathan AXTON, nihayet geldin!" diye haykırarak Jonathan'ın bindiği ejderhaya doğru yol aldı.
Jonathan'ın üzerine bindiği ejderha kendisine doğru gelen Akbaba Kral'ın üzerine o kutsal nefesini üfleyiverdi. Alevler yirmi metre uzunluğuna ulaşarak Akbaba Kral'a temas etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KILIÇ MEZARLIĞI
TerrorKılıç Tutan El'in korkunç öyküsünü öğrenmek ister misin? Evet mi? Öyleyse içeri gir! Sakın kapıyı kapatmayı unutma! Çünkü bu yüzyıla yaratık yağsın istemeyiz! KILIÇ MEZARLIĞI Serisi: 1. Kitap - Kuzgun'un Kanatları Altında 2. Kitap - Zaman Tapınağı'...