9

8.1K 202 18
                                    

Sınıfı susturmaya çalışıyorum. Bu sene öğretmenlerin zoruyla sınıf başkanı olduğumdan beri bütün enayi işlerini benim üstüme yıkıyorlar. Öğretmenler hallerinden gayet memnunlar ama artık bardağı taşırmak üzereyim. Kendimi bildim bileli pek sabırlı değilimdir zaten. Bir süre sınıfın boktan halini izliyorum ve bardağımdan son damla taşıyor.
Uyardığım halde ayağa kalkan çocuğun birine çelme takıyorum. Çocuk yere yapışıyor. O ayağa kalkmaya çalışırken içeri öğretmen giriyor. Sınıfın tam olduğunu söyleyip yerime oturuyorum.
Yaklaşık bir haftamı Zeynep'i görmezden gelip onun bulunduğu her ortamdan kaçarak geçirdiğimi fark ediyorum. Ne zaman Zeynep'i görsem yüzüme yumruk yemiş gibi hissettiğim için ondan kaçmam pek de zor olmuyor haliyle. Zeynep'le benim aramdaki soğuk savaşı ikimiz de sorun etmiyoruz (gerçekten!) ama ikimizin bir araya gelememesi en çok Melis'i üzüyor. O olayda yanımızda olmadığı (ve hiç birimiz ona en ufak bir kelime etmediği) için bize kırgın davranıyor.
Aslında ona söylemeyi gerçekten istiyorum, ama ne diyebilirim ki? Yanına gidip "Biliyomusun Melis, ben aslında Zeynep'e deliler gibi aşığım ve onun da aşık olduğu bi' kız varmış, o bana söyleyince de bana tarif ettiği kızı sen zannettim. Yoksa yani biliyorum senin erkeklerden hoşlandığını." Deseydim daha mı uygun olurdu yani?
Doğru düzgün düşünemiyorum bile.
Melis'i kaybetmek istemiyorum. Ama bir yanım da eğer Zeynep'le ne konuştuğumuzu öğrenirse daha çok üzüleceğini düşünüyor. Melis'i kaybetmeyi göze alamam. Ama Zeynep'e olan hislerimin de korunmasına ihtiyacım var. Zeynep'i istiyorum. Hayatımda hiçbir şeyi istemediğim kadar istiyorum onu.
Onun hoşlandığı kızı bir bilsem...
Zil çalıyor. (Bu arada o zamanki zil sesimiz Düm Tek Tek, oradan hesap edin ne kadar kro bir okulda okuduğumu.)
Olmayan beynimin son kalıntıları da (biraz da zil sesinden olsa gerek) eriyip yanıyor ve mantıkla hareket eden son parçamı da kendi ellerimle kazdığım o dipsiz çukura gömüyorum. İçimdeki duygusal ergen harekete geçiyor.
Koridoru koşarak geçiyorum. Merdivenlere yöneliyorum ve önüme çıkan birkaç kişiye çarpıyorum. Özür bile dilemiyorum. Birkaç küfür işitiyorum.
Arkama bakmıyorum.
Yıldırım hızıyla Zeynep'in sınıfına giriyorum. Her zamanki gibi Melis'le yan yanalar ve yüzleri ellerindeki telefonlara gömülü. Küs oldukları zaman genelde birbirlerine böyle davranırlar. Yanlarına gidiyorum. İkisi de ellerindeki telefona o kadar odaklanmış görünüyorlar ki eğer onları tanımasam beni kandırabilirler. Kafalarını kaldırmaları için birkaç saniye bekliyorum.
Aynı anda bana bakıyorlar.
"Konuşmamız lazım." Diyorum. Lanet olası bir ergen olduğum için konuşurken detone oluyorum. Aynı anda,
"Tamam." Diyorlar ve sıradan kalkıyorlar.
Tuvalete doğru bir hamle yapıyorlar. Bahçeyi işaret ediyorum.
Çitlerden atlayıp arka bahçeye giriyoruz. Nereden başlayacağımı düşünüyorum.
"Sizin derdiniz ne?" Diyerek beni bu dertten kurtarıyor Melis. Sesi çok kırılmış ve derinden geliyor.
Zeynep'e bakıyorum. Bana bakmıyor bile.
"Ben..." Diyor.
"Özür dileriz." Diyorum. Meseleyi uzatmak istemiyorum. Anlatalım da bitsin modundayım.
"Hayır." Diyor derin bir nefes alarak. "Benim söylemem gereken başka bir şey var." Biraz bekliyor.
Geçen hafta konuştuğumuz her şeyi Melis'e anlatıyor.
"Bu muydu yani bütün derdiniz?" Diyor Melis, Zeynep'e bakarak.
İçimdeki bütün hücreler Zeynep'e ona karşı hissettiklerimi itiraf etmem için yalvarıyor.
Susuyorum.
Bahçeden çıkmadan önce Zeynep'le Melis'in fısıldaştıklarını fark ediyorum. Bahçe çitlerine önce Melis çıkıyor. Sıra bana geliyor.
Çitlerden biri bacağıma takılıyor. Bacağımı kurtarmak için hamle yapmaya çalışırken bacağımı Zeynep'in tuttuğunu fark ediyorum.
Kafamı kaldırıyorum.
Melis yok olmuş.
Mecburen aşağı iniyorum.
"Bi'şey söylemem lazım." Diyor Zeynep.
"Söyle." Diyorum. Bütün bedenim zangır zangır titriyor. Titreyen ellerimi görmesin diye ellerimi cebime sokuyorum.
Yanıma usulca yaklaşıp ellerimi ceplerimden çıkarıyor ve okşuyor, bir süre sonra titremem geçiyor.
"Ne?.." Diyebiliyorum sadece. Ağzımdan dökülen tek kelime bu.
Elini dudaklarıma götürüyor, kendimi mevsimlik pembe dizilerde gibi hissediyorum.
Beni çitlere yaslıyor ve bana sarılıyor.
Sanki aylarca orada dikilmişiz gibi hissediyorum. Bacaklarım artık vücudumu taşıyamıyor, midem sancıdan iki büklüm olmuş. Kafamda bir sürü cevapsız soru var. Beynimde orangutanlar tepiniyor.
Sarılma faslı bitiyor.
Yüzüme bakamadan;
"Asla senin kadar cesur olamadım." Diyor.
"Neden?" Diyorum, beynim bu cümleye bir anlam yükleyemiyor.
Yanımdan bir adım uzaklaşıyor ve ağzından hayatım boyunca asla unutamayacağım o cümleler dökülüyor;
"Eğer senin kadar cesur olsaydım, sevdiğim kızın dibine kadar girdiğimde onu öpebilirdim. Ve eğer senin kadar cesur olsaydım, sevdiğim kıza onu sevdiğimi onu gördüğüm ilk andan itibaren söylerdim. Eğer bunu söyleyecek kadar cesur olsaydım, belki ilk öpücüğünü bana verirdi." Diyor.
O an beynimde şimşekler çakıyor, bütün soru işaretleri ortadan kalkıyor.
Son dediği bana çok koyuyor. Gözyaşlarımı tutamıyorum.
"Özür dilerim." Diyorum hıçkırarak.
Yanıma gelip bana tekrar sarılıyor. Sakinleşmemi bekliyor.
"Seni ilk gördüğüm andan itibaren farklı olduğunu anlamıştım zaten. Benim için farklıydın sen. Bütün dünyam sendin. Geçen sene okula sırf senin için geliyordum..." Diyor, devam edemiyor. Çok duygulanmış.
Gülümsemeye çalışıyorum.
Gözyaşlarını gizlemeye çalışıyor.
"Seni seviyorum." Diyorum gülerek.
Zannettiğimin aksine aşık olmak için illa öpüşmenin gerekmediğini, aşkın cinsellikten ibaret olmadığını fark ediyorum o an.
Gözlerinden akan yaşları tutamıyor ama yine de gülüyor. O an 'Ağlarken gülmek' sözünü yaşıyoruz ikimiz de.
Bir kıza erkeğe veremediğim sevgiyi verebilmek...
Şaşırtıcı biçimde normal, hatta hiç olmadığım kadar doğal hissediyorum kendimi.
Kadını mükemmel yapanın özgür ruhu olduğunu fark ediyorum. Onu bütün canlılardan ayıran bu;
Kadınlar sevdiklerinde sonsuza kadar severler.

Femme Forte (girlxgirl)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin