~Lise~
Allah'ın emri, peygamberin kavli ile Teog'u da atlatıyorum. (Alison'la yiyişip dersleri takmadığımdan ve ani bir okul değişikliğinden olsa gerek) İstediğim liseyi kazanamıyorum ve en sonunda denize sıfır bir anadolu lisesinde okumaya razı oluyorum. (Bunun iyi mi kötü mü olduğundan emin değilim.)
-Okulun üçüncü günü-
-Dip Not: Kuzenim bizde kaldığından dolayı okulun ilk iki günü yoktum.-
Sabah babamın zoruyla yataktan kalkıyorum ve hiç acele etmeden (sallana sallana) üzerime beyaz-mavi kareli bir gömlek geçiriyorum. Saçlarım muhtemelen korkunç görünüyor ama umurumda bile değil. Aynaya bile bakmadan evden çıkmak için hamle yapıyorum ki babam beni durduruyor.
"Benim yolum da oradan geçiyor istersen seni bırakayım?"
Omzumu silkiyorum. Babam bu hareketimi 'evet' olarak kabul ediyor ve elime arabasının anahtarını tutuşturuyor.
Hızlıca merdivenleri iniyorum. Beynimde bin tane tilki dolaşıyor.
Bir kez olsun kimliğimi saklamalıyım. Olduğum kişi yüzünden kimse tarafından aşağılanmak istemiyorum.
Bir kez daha olmaz.
Kaldıramam.
İçimdeki o ses kimliğimi saklayamayacağımı, eninde sonunda yakayı ele vereceğimi haykırıyor.
Görmezden geliyorum.
Arabaya biniyorum. Bir süre sonra babam da geliyor ve arabayı çalıştırıyor.
Arabanın saatine bakıyorum.
Geç kaldık.
------------------------------
Elimdeki geç kağıdıyla (biraz tedirgin bir şekilde) sınıfın kapısını çalıyorum ve bir cevap gelmesini beklemeden kapıyı açıp içeri giriyorum. Otuz beş çift meraklı gözü üzerimde hissediyorum ve zaman kaybetmeden boş gördüğüm ilk sıraya yerleşiyorum. Kimin yanına oturduğuma bakmadan pembe çantamı (benden hiç beklemiyordunuz biliyorum ama o pembe çantayı almamdaki amaç biraz olsun ruhumu bu halden kurtarmaktı) sıramın yan tarafındaki askıya asıyorum.
Yanımdaki hiç sesini çıkarmadığı için (sanırım biraz utangaç bir kız) ben de susmayı tercih ediyorum. Çok geçmeden teneffüs zili çalıyor ve yanımdaki kıza kaçamak bir bakış atıyorum. Hafifçe gülümseyerek bana bakıyor;
"Adın ne?" (Konuşabiliyormuş!)
Kısık bir sesle; (Derdim kızı başımdan savmak aslında)
"Gizem." Diyorum. Hiç vakit kaybetmeden;
"Benimki de Leman." Diyor. Uzun sarı saçlarını savuruyor ve "Kantine gidelim mi?" Diyor.
Başımı sallayarak onayladığımı belirtiyorum ve kantine gidiyoruz. Yolda sürekli konuşuyor. Konuşmasının dinlediğim kısımlarından kendisinin sıkı bir 'metal' dinleyicisi olduğunu kavrıyorum. Konunun Metal'den açılma sebebi benim tipimin de Metalci gibi olması sanırım. O an Leman'a sadece klasik ve pop müzik dinlediğimi söylemek istiyorum ama ilk günden onu üzmemek için susuyorum.
Dıştan Badgirl gibi görünüyor olabilirim ama içimde bir Ponçik yatıyor.
Sonradan Leman'ın C Şubesinde bir ikizi olduğunu öğreniyorum ve birlikte ikizinin yanına gidiyoruz. İkizi (Leman'ın aksine) pek konuşan bir şey değil ama kafa dengi birine benziyor. İkizinin yanından ayrılmadan önce adının Derin olduğunu öğreniyorum. (Leman susmasaydı onu bile öğrenemeyebilirdim.)
Biz Leman'la boş boş dolaşırken (ve Leman artık kendi kendine konuşmaya başlayınca) zil çalışıyor ve sınıfa yollanıyoruz. Sınıfa girince Leman'a dönüp;
"Ders ne?" Diye soruyorum.
"İngiliz Edebiyatı." Diyor mor kaplı defterine bakarak.
İngilizce'yi hallettim de bir de Edebiyat'ı mı çıktı?
Yok artık.
Duyan da Anadolu Lisesi'nde değil Kabataş'tayım zannedecek.
Aradan uzun bir süre geçmeden içeri ayakları olan bir kilim giriyor, dikkatli bakınca bu yürüyen kilimin ingilizce öğretmenim olduğunu fark ediyorum.
"O nasıl bir kıyafet zevki, valla hayattan soğudum kanka." Diyorum Leman'ın kulağına eğilerek. Leman sessizce gülüyor ama surat ifadesinden ne kadar eğlendiği (ve bıraksam böğürerek güleceği) anlaşılıyor.
İngiliz Edebiyatı'nda Ayaklı Kilim'in (bundan sonra ona böyle diyeceğim) bizden istediği bize verilen hikayenin devamını getirmemiz.
Hikayenin baş kahramanı bir ayakkabı yapıcısı ya da ayakkabıcı (shoemaker) ve hikayenin diğer karakterleri de ayakkabıcının karısı ve zengin bir adam.
Leman'la ben üzerinde biraz düşündükten sonra ayakkabı yapan adamın karısına tecavüz etmesine karar veriyoruz. Ayakkabıcının karısının koca göğüslerini duyan zengin adam da gelip (ayakkabıcıyla beraber) kadına tecavüz ediyor ve böylece hikaye de mutlu sonla (!) bitmiş oluyor. Bu fikrin üzerinde çok düşünmeden kağıda yazıyoruz. (Aslında Leman bu konuda biraz çekingen davranıyor. Kağıda 'tecavüz' kelimesini yazmaktan baya çekiniyor ama benim piçliğime kanıp en sonunda adamla karısının gerdek gecesine kadar yazıyoruz.)
Mükemmel bir arkadaş olduğumu biliyorum.
Hikaye bittiği zaman ikimiz de yaptığımız işle gurur duyuyoruz. Ayaklı Kilim içimizden birini bile dikkate alıp hikayemize bakmamıştı ama olsundu, önemli olan işin ucundaki kankalığımızdı. Ve ben hayatımda ilk defa her bokumu paylaşabileceğim biriyle olduğumu hissediyordum.
Sıra hikayenin adını koymaya gelince ikimiz de bir süre düşünüyoruz ve sonunda hep birlikte karar veriyoruz: Fuck Marry (Marry ayakkabıcının karısının adı) Kill.
Kısaca Fmk. Küfür gibi olduğu için bir yandan da hoşuma gidiyor.
Her neyse, 5. teneffüse kadar (artık en uzun teneffüsümüz oydu) kahkaha atarak ve eğlenerek vakit geçiriyoruz. Öyle ki bizi görenler halimize imrenip 'Siz önceden tanışıyor muydunuz?' Diye sormadan geçemiyorlar.
Beşinci teneffüsün ortalarında Leman'ın galerisine bakıp kahkaha atmakla meşgulken birden karşıma öpüşen iki kızın resmi çıkıyor ve irkiliyorum. Leman utanıp hemen resmi değiştirmeye çalışsa da aklımda çok fazla soru işareti kalıyor. Aklımdaki soruyu Leman'a sormak için ona dönüyorum ki Leman sözümü keserek;
"Ben lezbiyen değilim." Diyor.
Kaşlarımı çatarak ona bakıyorum.
"Onlara lezbiyen deme, eşcinsel de." Diyorum. (Evet kendini çok iyi saklıyorsun Gizem, aferin sana.)
Leman (az önceki mahcubiyet duygusundan uzak) büyük bir şaşkınlıkla bana bakıyor.
Her şeyi bok ettin Gizem.
Aferin sana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Femme Forte (girlxgirl)
Romance(Bu kitap kurgu değildir. Okuduklarınız kişiler, yer ve zaman değiştirilerek önünüze sunulmuş bir lezbiyenin hayat hikayesidir.) Ben tekli bir koltukta yalnız başıma oturup servistekileri süzerken onun test çözdüğünü görüyorum. Sonra servis ani bi...