"Daha hızlı vur! Çok kararsızsın. Yumrukların da senin gibi kararsız. Kafanı topla ve önündekini ipinden koparmaya odaklan. Hadi!"
Yumrukladığım 50 kiloluk boks topuna daha sert vuruyorum.
İpi çok sağlam.
Elime makas alıp kesmeye çalışsam makası ortadan ikiye kıracak derecede sağlam.
Eğitmenim çıldırmış olmalı.
"Daha hızlı vursana be! Tipine bakan 'Acaba bana tecavüz eder mi?' diye düşünüp korkusundan sokakta sana yol veriyo ama sen bi' 50 kiloluk şeyi ipinden koparamıyosun!"
Göründüğü kadar kolay mı zannediyor acaba?
Kollarımı hissetmiyorum. Aynı şekilde bacaklarım da uyuşmuş durumda.
Dayanamıyorum.
Yumruklamayı kesiyorum.
"Üstat, kusura bakma." Diyorum. Eğitmenimin adını bile bilmiyorum. Çevredeki herkes ona böyle hitap ettiği için eğitmenim de kendisine 'Üstat' denmesini sorun etmiyor.
"Bugünlük bu kadar yeter zaten. Seni biraz fazla zorlamış olabilirim." Diyor. Yüzü ifadesiz, bakışları profesyonel.
Bu adama hayranım.
Ailemin haberi olmadan boksa başladığımdan beridir neredeyse her antrenmanımı (hatta boks yaparken geçen her saniyemi) kapasitemi zorlayarak geçiriyorum. Diğerlerinden hızlı bir ilerleme kaydettiğim için kendi maçıma çıkmamın çok da uzun sürmeyeceğini biliyorum.
"Bugünlük bitirelim." Üstat kel kafasını kaşıyor.
Yavaşça ellerimdeki sargıları çözüyorum. Üstümdeki boks tişörtü terden sırtıma yapışmış ve muhtemelen suratım kıpkırmızı.
Nefes nefese cevap veriyorum;
"Tamam."
----------------------------------------
Ailemin sol tarafı kazınmış siyah saçlarıma ne tepki verdiğini hatırlamak bile istemiyorum. Ailemi biraz olsun tanıdıysanız ne tepki verdiklerini söylememe gerek bile yok:
Bayıldılar!
Gerçekten bayıldılar!
O günü size anlatayım;
Boksa kaydımı yaptırdıktan sonra yolda hiç oyalanmadan eve gidiyorum ve merdivenleri hızla çıkıp zili çalıyorum.
Kapıyı teyzem açıyor. (Bu arada teyzem bizimle yaşıyor.) Gülümseyerek;
"Buyrun?" Diyor.
Şaşırıyorum.
"Teyze, benim." Teyzem şaşkınlıkla bana bakıyor.
"Anlayamadım, kime bakmıştınız?"
"Teyze, ben Gizem. Senin yeğenin." Teyzemin gözleri fal taşı gibi açılıyor.
"Gi... Gi..."
Ve bayılıyor.
Ben size bayıldılar dememiş miydim?!
Annem ve babam (teyzemin yerde yattığını görmüş olmalılar ki) koşa koşa kapının önüne geliyorlar ve beni görüyorlar.
"Iı, merhaba anne."
"Gizem!"
Annem bayılmıyor ama zorlukla nefes alıp veriyor. Astım krizi geçirmek üzereymiş gibi görünüyor.
Babamsa kelimenin tam anlamıyla çıldırıyor.
"İçeri gir," diyor yavaşça.
Bana emredileni itiraz etmeden yapıyorum.
Arkamdan kapının kapandığını duyuyorum ve yavaşça onlara dönüyorum.
"Beğenmediniz mi?" Diyorum adeta Çizmeli Kedi bakışı atarak.
"Beğenmez olur muyuz, bayıldık hepimiz!" Diyor babam histerik bir şekilde gülerek. Onu ilk kez böyle görüyorum.
Ürpertici.
Birden ciddileşiyor;
"Gizem, hemen dışarı çık ve bizi bekle. Annenin kuaförüne gidiyoruz şimdi, düzelteceğiz saçlarını." (Tam beklediğim cevap!)
"O saç öyle hemen düzelmez." Diyor annem. (Bu da beklediğim kapak!)
Sonra şu anda aklıma gelmeyen (ve saçma sapan) bir sürü şey diyor. Yok akıtacakmışız boyayı da, yok bu siyahmış bu işin şakası olmazmış önce ara renge boyatılacakmış saçlarım...
Ve daha bir sürü saçmalık.
Babam beni dövecekmiş gibi durmasına rağmen (bugüne kadar tek bir fiske bile vurmamıştır bana) gün sonuna kadar ağzını bile açmıyor. Evdekiler bana hiçbir şey demiyor (sanırım bir süre benimle konuşmama kararı aldılar) ve bu duruma gerçekten de şaşırıp kalıyorum.
Ara vermeden devam ettiğim boks antrenmanlarım ve ailemin dırdırıyla bir koca seneyi daha deviriyorum ve sekizinci sınıf oluyorum. (Büyük başarı!)
Bu sene teog senem olduğu için evde test kitaplarından bir koleksiyon oluşturuyorum.
Test kitaplarından oluşan koca bir dağla baş edeceğim!
Teog bana da girecek!
Ne mutlu bana!
Bu arada Gayvox gibi siteleri de kullanmaya, gay ve lezbiyen bir sürü arkadaş edinmeye başlıyorum. Çevrem genişledikçe Zeynep'in acısıyla daha kolay baş etmeye çalışıyorum yani. Bir süre sonra gerçekten de onu unutmaya başladığımı fark ediyorum. (Bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğundan emin değilim.) Zeynep'i unutmamda bana çok yardımı dokunan birini anmadan geçemeyeceğim:
Alison.
Kendisi (sekizinci sınıfın başlarında tanışıyoruz) Zeynep'in ve Melis'in yakın arkadaşıymış ve sonradan öğrendim ki Butch bir lezbiyenmiş.
Onunla uzun zamandır kimseyle olamadığım kadar yakın oluyorum ve Zeynep'i ne zaman özlesem arayabileceğim (ve bana her haliyle Zeynep'i hatırlatan) tek insan oluyor benim için. Bir anda hayatımın merkezine oturuyor.
Yine de benim için bir abladan ileriye gitmiyor. (Ya da ben öyle sanıyorum) Bu arada kendisi benden 3 yaş büyük.
Melis'e hala bozuk çalıyorum. Birkaç kez onunla konuşmayı denesem de sürekli benimle iletişime geçmekten kaçınıyor. En sonunda pes ediyorum ve onunla konuşmayı kesiyorum.
Hayatım hala çok boktan.
Yedinci sınıftan gerçekten çok şey beklemişim.
Öyle ki, her şey bittiğinde umduğumla değil, bulduğumla yetindiğimi fark edince adeta dünya başıma yıkılıyor.
Üzerinde biraz düşününce hala Zeynep'le Melis'in yaptıklarına bir anlam veremiyorum.
Hayat denilen altın tepside (!) bana sunulanlara mantıklı bir açıklama yükleyemiyorum.
Kısacası böyle bir durumla baş başa kalacak (ve duyguları olan) her insan gibi ben de kendimi suçluyorum.
Hiçbir suçum olmamasına rağmen kendimi suçlamam çok aptalca ama ben buyum.
Hala çözemediğim değişik bir karakterim var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Femme Forte (girlxgirl)
Romance(Bu kitap kurgu değildir. Okuduklarınız kişiler, yer ve zaman değiştirilerek önünüze sunulmuş bir lezbiyenin hayat hikayesidir.) Ben tekli bir koltukta yalnız başıma oturup servistekileri süzerken onun test çözdüğünü görüyorum. Sonra servis ani bi...