Bir Cumartesi sabahı neredeyse çıldırmama neden olacak bir olay yaşıyorum. Bu olayı anlatmadan önce Cumartesi'den iki gün öncesine dönelim...
--------------------------------------------
O günün Perşembe olmasının verdiği yorgunlukla okula vardığımda neredeyse geç kaldığımı, ucu ucuna yetiştiğimi görüyorum. 2. Dönemin başlarında olduğumuz (ve askeri lise kıvamındaki okulumuz da kurallarından hiç taviz vermediği) için okula geç kalmamaya özen gösteriyorum. Okulun yanındaki iskelede durup bir sigara molası verdiğim kısımlar hariç gayet de iyi gidiyorum diyebilirim.
Leman'ın, İz'in, Hazal'ın ve Derin'in ne zaman sigara içsem "Bırak lan şu boku." serzenişlerine karşın (Kokmayayım diye en pahalı sigarayı almama rağmen) o boku hala bırakmıyorum, bırakmayı da düşünmüyorum. Bu dünya üzerinde bana sigarayı bıraktıracak sadece 2 kişi var: Annem ve Zeynep. Eh, birisi olmadığına, diğeri de sigara içtiğimden habersiz olduğuna göre; Daha çook uzun zaman kullanacağım ben bu illeti.
Her neyse, o gün Leman'ın gelmediğini fark etmem uzun sürmüyor. Hazal'a İz'in yanına geçip geçemeyeceğimi sorduğumda bana bir şey demiyor, ben de bunu evet olarak kabul edip İz'in yanına geçiyorum.
Okula telefon götürmediğimden dolayı (Uzun hikaye) arada bir canım oyun oynamak isteyince -aslında her zaman- yanımda kim varsa onun telefonunu sahipleniyorum. O gün de yanımda İz olduğu için, İz'e çizmeli kedi bakışlarımdan birini atıyorum. İz'se olmaz gibilerinden kafasını sallıyor.
"Şarjım yok." Diyor yavaşça. "Hazal'ınkini al."
Bu arada hiç kin tutamayan biri olduğumdan dolayı, Hazal'ı affedip (Eskisi gibi davranmasam da) onu aramıza aldığımı söyleyeyim unutmadan. Ona eskisi kadar yakın olmasam da, yine de arkadaşım sonuçta...
Bir an için Hazal'la göz göze gelince, ona 'Telefon istiyoruumm!' bakışımı atıyorum. Hazal, iç geçirerek de olsa telefonunu bana veriyor.
Hani bir an içinizdeki şeytan kulağınıza fısıldar ya, o an için tek yapmanız gereken o şeytana kulak asmayıp o düşünceyi hemen aklınızdan çıkarmanızdır. Ama vicdanı olan insanların yapması gerekendir bu.
Zor yoldan da olsa şunu öğrendim ki: 21. Yüzyılda vicdan kavramı yok.
Hazal'ın ne yaptığımı görmemesi için telefonu kendime doğru biraz eğik bir biçimde tutup parlaklığını sonuna kadar kısıyorum. Bir yandan da elimi oyun oynuyormuş gibi hareket ettiriyorum. Hazal bu halimi görünce hiç tereddüt etmeden önüne dönüyor. Bu fırsattan yararlanıp anında galeriyi açıyorum.
Size kadim bir bilgi vereyim: İnsanlar onlar için önemli olan mesajları, olayları ve durumları ölümsüzleştirmek için yüzyıllardır fotoğraf çekerler. Fakat android telefon çağı başladığından itibaren bu önemli olaylar küçük hafıza kartlarının içinde, telefonda gördüğümüz galerilerde yer almaya başladı. Ve android cihazların çoğunda, fotoğrafları gizlemek için küçük ama gözden kaçmadığında çok işe yarayacak bir tuş bulunur. Hazal'ınkisi sol alttaydı.
Gizlenen fotoğrafları görmek için o ışıklı tuşa bastığımda önce karşıma birkaç ifşa çıkıyor, biraz daha aşağılara indiğimdeyse aradığımı buluyorum. En altta Hazal'ın grubumuza attığı intihar notunu görüyorum. Biraz daha yukarı çıktığımdaysa Hazal'ın yine küçük küçük notlar halinde ne kadar bunalımda olduğunu yazan birkaç ekran görüntüsünü daha görüyorum. Bunları okuduktan sonra karşıma bir ifşa çıkıyor, onu da geçtikten sonra karşıma öyle bir şey çıkıyor ki tek kelime etmeden yanımdaki İz'i elimdekini okuması için sarsıyorum. İz, her şeyi okuduktan sonra fal taşı gibi açılmış gözlerle bana bakıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Femme Forte (girlxgirl)
Romance(Bu kitap kurgu değildir. Okuduklarınız kişiler, yer ve zaman değiştirilerek önünüze sunulmuş bir lezbiyenin hayat hikayesidir.) Ben tekli bir koltukta yalnız başıma oturup servistekileri süzerken onun test çözdüğünü görüyorum. Sonra servis ani bi...