Aynada kendime bakıyorum. Koyu kahve, dalgalı saçlarım belime kadar iniyor. Geçen sene onları kısacık kestirmeme rağmen bu kadar çabuk uzamaları şaşırtıcı.
Yaşadığım şu son iki haftayı düşünüyorum. Annemin beni psikologdan psikoloğa götürmesi, evdekilerin bana sanki kırılacak bir eşyaymışım gibi davranması...
Gerçekten garip.
İçimdeki o ses "Artık ne Melis'i ne de Zeynep'i düşün, onlar kendi seçimlerini yaptılar." Diyor. (Bu arada Melis hala yaşıyor.)
İçimdeki sesi (yine) bir kenara atıyorum.
Artık ikisini de unutmam gerektiğini biliyorum ama unutamıyorum. Aslında bütün derdimin ne olduğunu biliyorum;
Zeynep'in ölmesi ama Melis'in yaşaması bana çok koyuyor.
Geçen hafta okula bileğindeki sargılarla gelen Melis'i düşünüyorum. Bütün hafta boyunca değil benle konuşmak suratıma bile bakmıyor. Oysa ki suratına bakılmaması gereken biri varsa o da kendisi.
Benden özür bile dilemedi.
Gerçekten çok koydu.
Bütün bu düşünceleri bir kenara bırakıp boy aynasında son bir kez kendime bakıyorum ve evden çıkıyorum.
Üzerimde siyah bir kazak, siyah bir kot, siyah botlarım ve aynı derecede siyah deri ceketim var.
Kısacası simsiyahım.
Hızlı bir tempo tutturuyorum ve birkaç dakika içinde gitmek istediğim yere varıyorum. Kapıdaki 'Hoşgeldiniz' yazısına bakıyorum. Bu kuaförler gerçekten komik mekanlar. İç çekip içeri giriyorum.
"Hoşgeldiniz küçük bayan." Diyor keçi sakallı bir adam. "Aceleniz var galiba?"
"Evet," Diyorum. "Acelem var."
Gülümseyerek beni bir süre süzen adama ters ters bakıyorum;
"Kafanızda belli bir saç modeli var mı küçük bayan?" Merakla ve bir cevap beklediğini belli eder biçimde bana bakıyor.
"Kısa, siyah ve düz olsunlar." Diyorum. "Üstümdeki bu bebeksi görünümü atmak istiyorum."
Keçi sakallı adam bu kez bakışlarıyla beni tartıyor, beklediğim cevap bir süre sonra geliyor;
"Pekala."
----------------------------------
Keçi sakallı adama teşekkür bile etmeden kuaförden çıkıyorum. Yakındaki bir işyerinin camından saçlarıma bakıyorum;
Simsiyah, kısa (aslında bir tarafı boyun hizamda diğer tarafı da kazınmış) ve düz.
İşyeri demişken, ufak bir işim daha var.
Öncekinden daha da hızlı bir tempo tutturuyorum. Sokaktaki insanların garip bakışlarına aldırmadan bir sigara yakıyorum. Başım felaket derecede ağrıyor. Geceden kalmış gibi hissediyorum.
Başımın ağrısı şu durumda düşünebileceğim en son şey.
Yaklaşık on beş dakika sonra tabelasında 'Kickboxing Mma Club' yazan yerin önünde dikilip biraz soluklanıyorum. Biten sigara paketimi elimle buruşturup yere atıyorum ve yeterince maskülen olduğunu düşündüğüm bir tarzla içeri giriyorum. Burası beklediğimden biraz daha farklı. Bu bomboş mekanın tek sakini yüzü dışında her tarafı dövme kaplı olan bir adam. Yavaşça adamın yanına yürüyorum, zahmet edip kafasını bile kaldırmıyor.
Dikkatini çekmek için yere daha sert adımlarla basıyorum.
Bakmıyor.
Dibine kadar giriyorum ama hala başı önüne eğik.
"Hey!" Diyorum. Sesim düşündüğümden biraz yüksek çıkıyor.
"Ne var lan?" Diyor adam kafasını kaldırıp. Beni görünce yüzündeki ifade değişiyor.
"Pardon küçük hanım." Diyor. "Adres mi soracaktınız?"
Dalga mı geçiyor bu?
Hiç dalga geçer gibi bir hali de yok. Yüzüme bön bön bakıyor.
"Kayıt yaptırmak istiyorum." Diyorum.
Önce biraz afallıyor. Gerçekten kayıt yaptırmak istediğimi anladıktan sonra bana bakıp anıra anıra gülüyor;
"Şaka mı lan bu, bugün 1 Nisan mı yoksa hı? Kızım sen taş çatlasın 16'ndasın. Daha küçük bile olabilirsin hatta. Şu haline bak bi, bebek gibi suratın var. Boks o güzel yüzünü sikmesin dikkat et. Bence escortluk sana daha uygun ha, ne dersin? Bas git gerizekalı, uğraşamam senin gibi siktiğimin bebeleriyle."
İçimden adamın ağzını yüzünü dağıtmak geliyor.
"Reşitim." Diyorum sertçe.
Adama daha geçen hafta 12'me girdiğimi söylesem ne tepki verir acaba?
"Vay vaay, kimliğini göster bakayım reşitsen." Hala sinir bozucu bir biçimde gülüyor.
Apışıp kalıyorum.
Bu halimi gören adam daha da bir keyifle gülüyor.
Elimi sertçe masaya vuruyorum.
"Reşit olsam da olmasam da kaydımı yapacaksın." Diyorum. Adam gülmeyi kesiyor ama hala alayla bana bakıyor.
"Paran var mı bari?" Eliyle para işareti yapıyor.
Gözlerimi kısarak cevap veriyorum.
"Üstümdeki parayla anneni bile alırım."
Adamın şaşırdığı çok belli. Şaşkınlıktan ağzını bile açamıyor.
Benden bu lafı beklemiyordu. (Gururlanmamam gerekir ama gururlanıyorum.)
Masaya 500 lira koyuyorum. (Bu arada o para benim bütün bayram harçlığım!)
Adamın gözleri fal taşı gibi açılıyor.
"Ne zaman başlamak istersin?" Diye soruyor.
Artık daha ciddi.
Düşünmeden cevap veriyorum;
"Şimdi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Femme Forte (girlxgirl)
Romance(Bu kitap kurgu değildir. Okuduklarınız kişiler, yer ve zaman değiştirilerek önünüze sunulmuş bir lezbiyenin hayat hikayesidir.) Ben tekli bir koltukta yalnız başıma oturup servistekileri süzerken onun test çözdüğünü görüyorum. Sonra servis ani bi...