"Bana beni sevdiğini söyle." Diyor Alison. Gözleri adeta etrafa alev saçıyor.
Bakışlarımı kaçırıyorum.
Yüzümü tutup beni kendine çekiyor ve öpüşüyoruz.
Böyle olmaması gerek.
Nefesimi tutuyorum.
"Bir şey söyle!" Diyor beni sarsarak. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapatıyorum.
"Seni seviyorum." Diyorum sakince. Yüz hatları rahatladığını belli eder biçimde gevşiyor. Bedenimi sıkıca kavrayan ellerini üzerimden çekiyorum ve ses tonumu ciddi olduğumu belli eder biçimde kalınlaştırıyorum, beklentiyle kaşlarını kaldırıyor.
"Ama başka birini daha seviyorum." Diyorum arsızca.
Gözlerini kısıyor.
Bakışlarımı kaçırıyorum.
--------------------------------
"Gizem, kızım uyan hadi okula geç kalacaksın!"
Bütün bunların bir rüya olduğunu anlamam birkaç saniyemi alıyor. Yatağımdan kalkarken ellerimin titremesine engel olamıyorum.
Böyle olmaması gerek.
Sakinleşince derin derin nefesler alarak üzerime Superman tişörtümü geçiriyorum. (Hala okul formaları dağıtılmadı!)
Başım feci bir şekilde ağrıyor. Ağrıya aldırmadan kapının eşiğinde duruyorum. Bir süre paspasın üzerindeki ayakkabılarıma bakıyorum.
Ayakkabımı bağlamak için eğildiğimdeyse belimin sancısından iki büklüm olmuş halde ayağa kalkmak zorunda kalıyorum. Ayakkabılarımı bağlamadan evden çıkıyorum.
Dün akşam yediğim dayağı hatırlamam uzun sürmüyor. Ayrıntıları hatırlayamıyorum ama acısını hala hissediyorum. Hem bedenim hem de ruhum çok acıyor.
Beni dövenlerin kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.
Karanlık olduğu için (ve yüzlerinde maske olduğu için) onlardan intikam alma şansım da yok.
Bu 'ibne' olduğum için mahalleliden yediğim ikinci dayak.
Düşününce bütün bunlar bana çok komik geliyor. Daha gerçek aşkın ne olduğu hakkında hiçbir fikri olmayan (fırsat buldukça damacanaya ya da ördeğe tecavüz eden) insanların gelip de bana (ve benim gibilere) ibne demesi gerçekten komik. Görücü usulü evlenip daha aşk nedir bilmeden sadece seks için yaşayan insanların çocuklarına eşcinsel karşıtı düşünceler aşılamaları da komik. Kızlarına tecavüz edip karılarının yüzüne gülen insanların bana ibne diyebilmesi, diyebilecek yüzü kendinde bulabilmesi gerçekten aşırı derecede komik ve insanlık dışı.
Ne yazık ki milletçe ağlanacak halimize gülüyoruz.
Bir elin omzuma dokunduğunu hissediyorum.
"Gizem, iyi misin kızım?" Diyor Edebiyatçı, onun tok sesi beni düşüncelerimden sıyırıp atıyor.
"Biraz başım ağrıyor hocam." Diyorum. Belim hala sızlıyor. Edebiyatçı omzumu hafifçe sıkıyor.
"Tahtaya gel de şu beyitin aruz ölçüsünü al, hemen kendine gelirsin." Diyor. Robotsu hareketlerle ayağa kalkıyor ve etrafa göz gezdiriyorum. Leman arkada Doruk'un yanına oturmuş.
Yine.
Bu sıralar beni hep Doruk'la satıyor. Gerçekten çok sinir bozucu ama yapabileceğim pek bir şey yok. Leman bunu öyle bir sinsilikle yapıyor ki gerçekten ustalığına şapka çıkarıyorum.
Ön sıraları incelerken gözüm yine ona takılıyor. Ona baktığımı görünce bakışlarını kaçırıyor ama bu bile beni gülümsetmeye yetiyor.
Gerçekten çok güzel bir kız...
"Gizem, aldın mı aruz ölçüsünü?"
"Hıı?" Büyük bir şaşkınlıkla Edebiyatçı'ya dönüyorum. Bütün sınıf (İz de olmak üzere) şaşkınlığıma gülüyor. Ben de gülüyorum.
"Ee, şimdi alıyorum hocam." Edebiyatçı gülümseyerek gözlerini deviriyor ve yoklamayı almayı unuttuğunu fark edip sınıf defterine gömülüyor.
Aruz ölçüsü hakkında hiçbir fikrim yok. Umutla en önde oturan iki kıza bakıyorum. Sağdaki kız uzun süredir götünü kestiğim ve sürekli rüyalarımda baş rol oynayan kız. Soldakiyse pek tanımadığım ama içine kapanık gibi göründüğünden inek olduğunu düşündüğüm, götünü kestiğim kızın kankası. Bana biraz kopya veriyorlar (haklarını yemiyim şimdi) ama Edebiyatçı'nın aldığım aruz ölçüsünü görmesiyle (ve yüzüne hüsrana uğramış bir ifade takınmasıyla) verdikleri kopyanın yanlış olduğunu anlıyorum.
Edebiyatçı'dan tonla hakaret yedikten sonra yerime oturuyorum. Ben yediğim hakaretleri hazmetmeye çalışırken zil çalıyor ve arkama (Doruk ve Leman'ın oturduğu yere) dönüyorum.
"Siz aşk kuşları, flörtleşmeniz bittiyse kantine gidelim diyorum ha, ne dersiniz?"
İkisi de aynı anda ve aynı ifadeyle bana dönüyorlar.
Gülümsüyorum.
Her ne kadar beni soyutlayıp birbirleriyle takılsalar da ikisini de çok seviyorum.
Üçümüz yan yana (her zamanki gibi ortada ben varım) kantine doğru yürürken bütün gün söylemek için yanıp tutuştuğum şeyi söylüyorum;
"Alison bu akşam bizde kalacak."
İkisi de yolun ortasında bir anda durup bön bön yüzüme bakıyorlar. İlk hamleyi Doruk yapıyor;
"Benim kardeşim eve kız mı atıyor?" Bana gülümseyip göz kırpıyor.
Elimi sol yanıma bastırıyorum (Bu Doruk ve benim aramda 'Eyvallah Kardeşim' anlamına gelen bir hareket) ve umutla Leman'a dönüyorum.
Leman suçlu bir ifadeyle Doruk'a bakıyor.
"Kankaa, size iyi fanteziler ama, ııı, benim sana bir şey söylemem lazım." Diyor Doruk'a bakarak. Benim bir şey söylememe fırsat vermeden araya giriyor ve;
"Ben Taha'yla çıkıyorum." Diyor.
Taha?
Taha kim lan?
Bir süre düşünüyorum. İçimden bir ses Leman'ın bana Taha diye birini anlattığını söylüyor ama hatırlayamıyorum.
Keşke Leman bana saatlerce kendi özel hayatını anlatırken onu dinleseymişim.
Bu kısa süreli düşünce beynimi yerken Leman'a başımla 'Tamam' işareti yapıyorum ve Leman'ın derin bir nefes aldığını fark ediyorum. Kantinin kapısına vardığımızdaysa halim gerçekten içler acısı.
Sizin hiç durmadan saatlerce konuşabilen (ve sevgilisinden bahsetmeye bayılan) bir arkadaşınız oldu mu hiç?
Olduysa söyleyeyim: Leman o arkadaşınızdan bin kat daha beter.
Kantinden dönene kadar (Leman'ın çenesi sağolsun) Alison'ı bile unutuyorum.
İçimden Leman'a küfrederken yanlışlıkla birine çarpıyorum. Özür dilemeye dönüyorum ama öylece kalakalıyorum.
İz...
Ağzım açık bir şekilde ona bakakalıyorum.
Leman beni hızla kolumdan çekip sürükleyince kendime geliyorum. Beni sinirli bir şekilde sırama oturtuyor (ya da fırlatıyor mu demeliyim) ve gözlerinden alevler saçarak;
"Yine o kız mı?" Diyor.
"Sadece çarptı-"
Sözümü kesiyor.
"Duymak bile istemiyorum, Alison burada olsaydı ne düşünürdü sence, ha? Eminim İz'i çok severdi. Her şeyi geçtim de kızın eşcinsel olmadığı o kadar belli ki."
Kaşlarımı çatıyorum.
"Özel hayatımla ilgilenene kadar önce kendi özel hayatını düzene sok." Diyorum sesimi yükselterek.
Birden arkasına dönüyor ve yüzüme bile bakmadan kendi sırasına oturuyor. Saçlarımın kısa olan tarafını büyük bir sinirle ellerimle tarıyorum ve yaşadığım hayata lanet okuyorum.
Son söylediği şey bana o kadar çok koyuyor ki...
Ona diyecek başka bir şey bulamadığım için böyle söylüyorum oysa. Yediğim bokun onun kadar ben de farkındayım ama İz'i gördüğümde düşündüğüm (ve düşünmem gereken) her şey aklımdan çıkıyor. Daha İz'le tek bir kelime konuşmadığımı hesaba katarsak bu benim için gerçekten çok farklı bir his.
İz'in eşcinsel olmadığını, eşcinsel olsa bile bana bakmayacağını biliyorum.
İz'e aşık değilim.
Ona karşı hissettiğim her neyse bu hissi hayatımdan çıkarmam gerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Femme Forte (girlxgirl)
Romance(Bu kitap kurgu değildir. Okuduklarınız kişiler, yer ve zaman değiştirilerek önünüze sunulmuş bir lezbiyenin hayat hikayesidir.) Ben tekli bir koltukta yalnız başıma oturup servistekileri süzerken onun test çözdüğünü görüyorum. Sonra servis ani bi...