-0.1

553 48 62
                                    

"Dongdong-ah, sahibin seni ne zaman almaya gelecek sence? Neredeyse 5 aydır dönmesini bekliyorsun değil mi?" dedi Sung Gyu nazik hareketlerle küçük kedinin sırtını okşarken. Bu esnada kedi hiçbir şey hissetmeksizin heykel gibi yerinde duruyordu. Sahibi onu bu evin önüne bırakıp gittiği günden beri böyleydi zavallı kedicik. Bu durum yavaş yavaş Sung Gyu'yu rahatsız etmeye başlamıştı. Ne yapıp etmeli Dongdong'u tekrar eski haline döndürmeliydi. Nasıl yapacağını bilmese de bir yolunu bulacaktı. O liderdi, eski bir liderdi ama yine de hala sorunlara çözüm bulabilecek kadar zekiydi.

Ellerini kedinin soğuk tüylerinden çekip birbirine değdirdiğinde, ani bir hareketle ayağa kalktı. Soğuktu... Birbirine kenetlenmiş olan elleri, sanki kedinin tüylerinin soğukluğu kanına işlemişcesine soğuktu. Bu nefesini kesebilecek bir soğuktu. Korkak adımlarla pencerenin önüne yaklaşıp perdeyi araladı. Gözleri etrafı adeta bir radarmışcasına tararken sadece dua etti. Birazdan olacaklar, son beş aydır yaşadığı korkunun sadece kısa bir özeti olacaktı. Birazdan Sung Gyu'nun bir zamanlar sessiz olan sokağı, çığlıklarla dolacaktı.

İçini her zamanki o garip his kaplarken, karşıdaki binadan çıkan dumana çevirdi gözlerini. Eli hemen itfaiyeyi aramak için çekmecesine yerleştirdiği telefonu almak üzere harekete geçti. Neredeyse bir yıldır o telefonu eline almamıştı. Grup dağıldıktan ve sessiz sakin bir yer olan bu kasabaya taşındıktan sonra bir kez bile açmamıştı kapalı olan telefonunu. İşine yaramıyordu, aksine daha da iş yaratıyordu bu alet. Onu defalarca kez bir uçurumdan atmayı denedi ama başaramadı. Anılar bu aleti yok etmesine izin vermiyordu. Çünkü Sung Gyu, anılarını ölecek kadar çok özlüyordu.

Aklını meşgul eden bu düşünceleri bir kenara fırlatıp, çekmeceyi açtı. Birkaç parça havlunun altına gizlemiş olduğu telefonu her bir köşeyi karış karış aramasına rağmen bulamayınca, havluları yatağının üstüne fırlatıp çekmeceyi boşalttı. Gözlerinin önünde sergilenen tek şey koca bir boşluktu. Telefonu, orada değildi.

Umudu yavaş yavaş sönerken, aklına bir fikir geldi. Dışarıya çıkmalıydı. Eğer komşusu Gong Hae'ye giderse, genç adamın telefonunu ödünç alabilirdi. Bu da yeterli sürede karşı binadaki insanları kurtarabilmesini sağlardı.

Kapının önüne geldiğinde yaşadığı ikinci çaresizlikten dolayı gözleri dolmaya yol tutmuştu. Kapı, kilitlememesine rağmen açılmıyordu.

"Ah, cidden, lanet olsun!" diye bağırdı genç adam. Ellerini başına siper ederek sesli bir şekilde ağlamaya başladı aniden. Küçük bir çocuktan farksızdı o an. Annesinin yanında olmasını ve ona bunların geçeceğini söylemesini istiyordu ama bu olamazdı. Kendisi zararlıydı, annesi onunla birlikte yaşarsa zarar görürdü. Zaten her şeyi bırakıp bu sessiz kasabada yaşamaya karar vermesinin nedeni de bu değil miydi?

Gözleri yavaşça pencerenin dışına kaydığında, gözlerine inanmaksızın birkaç adım geriye çekildi. Biraz önce duman çıkan binada şimdi tüm ışıklar yanıyordu ve birkaç aile balkonda akşam yemeği yiyordu. Küçük gözlerini kapatıp açtı birkaç kere. İnanamıyordu, zaten inanması da imkansızdı bu mucizevi duruma. Birden bire nasıl olmuştu da değişmişti tüm bina? Nasıl olmuştu da yangın sönmüş ve saniyeler içerisinde insanlar balkona çıkıp yemek yemeye başlamıştı? Bunun olması imkansızdı.

Kendine gelmek amacıyla suratına bir tokat attı. Her şey o kadar gerçekçiydi ki, rüyada olduğunu düşündüğü bu süreçte suratına çarpan el canını acıtmıştı.

Evet, Sung Gyu'nun fena halde canı acıyordu.

Gözlerini bu sefer ışığının parlaklığı pencereden içeriye giren sokak lambasına çevirdi. Direğin dibinde bir silüet olduğunu farkettiğinde daha çok yaklaştı pencerenin dibine. Yanlış görmüyordu; orada, bedenine karanlığın hakim olduğu bir silüet vardı ve Sung Gyu'ya pervasızca gülümsüyordu.

Hemen perdeleri kapattı genç adam.

Alnından korkusunu içine aktardığı terler boşalırken, koşar adımlarla yatağına geldi ve yorganı kaldırıp içine girdi. Hiçbir ışığın yorganının içine girmesine izin vermezken, cenin pozisyonunda korkusuyla cebelleşti Sung Gyu o gece. Tüm bu kötü şeylerin sorumlusu olan varlık sonunda kendisini ona göstermişti ve Sung Gyu biliyordu ki, o varlık her neyse şu dakikadan sonra asla peşini bırakmayacaktı.

※※※

"Sana seni tanımadığımı defalarca kez söyledim, Kim Sung Gyu. Neden hala kendini bana hatırlatmak için direniyorsun. Sadece yaşamam için bana izin ver, bu davranışların beni öldürüyor." dedi genç kız. Acımasızca dudaklarından dökülen bu sözler, Sung Gyu'nun kalbinin binlerce parçaya ayrılmasına yetmişti de artmıştı bile. Dün gece yaşadıklarından sonra güç bulabilmek için yanına geldiği genç kız, onun kalbini daha fazla acıtmaktan başka bir şey yapmamıştı. Oysa ki eskiden yaşam bulduğu kişi, onu yaşama döndüren kişi Sung Gyu olmuştu. Onu içten içe yiyip bitiren hastalığı yenmesini sağlayan kişi, bu çaresiz genç adamdı. Şimdi ona böyle davranması adaletsizceydi.

"Tüm anıların benim zihnimde beden bulmuşken, nasıl senden vazgeçmemi istersin, Deiji? Bu kadar kalpsiz olmak zorunda mısın?!" diye bağırdı genç adam sonunda dayanamayıp. Aylardır reddedilmenin ve istenmemenin ona verdiği bu değersizlik hissi ile yaşadığından ve genç kızı üzmekten korktuğundan dolayı içine atmıştı her şeyi. Şimdi bir bir açığa çıkıyordu kırgınlıkları. Bir bir genç kıza doğru akıyordu yalnızlığı...

"Neden sadece şarkı söylemeye devam edip beni unutmaya çalışmıyorsun ki? Seni tanımıyorum, Sung Gyu. Benim için bir zamanlar bir grubun lideri olan bir insandan başka bir şey değilsin. Yalan söylemeyeceğim, senin için aşırı derecede üzülüyorum lakin artık benim yeni bir hayatım var. Ama orada sana yer yok, anlatabiliyor muyum? Senin en ufak zerren bile aklımda yokken, nasıl seni yanımda isteyebilirim ki?"

"Denemedim mi sanıyorsun, Deiji?" diye başladı sözlerine genç adam. Gözlerinin dolduğunu gizlemek için başını önüne eğmişti ve sesi sanki derinliklerden geliyormuşcasına boğuk çıkmıştı. Bu kızı garip bir hisle başbaşa bırakırken, Sung Gyu nazik sesiyle konuşmaya devam etti. "Ah, bunu o kadar çok kez denedim ki... Sırf sen hayatını benim gibi değersiz birisine bağlı kalarak yaşamayasın diye senden uzağa taşındım. Telefonumu sana mesaj atmayayım diye kapatıp çekmeceye sakladım. Ama lanet olasıca anılar hiç peşimi bırakmadı. Durduk yere alıştığım kokun doldu burnuma... Rüyalarımda gördüğüm tek şey güzel gülüşün oldu. Utandığın zamanlarda bana ters cevap verişlerin aklıma geldi ve o an bir deli gibi kimseyi umursamaksızın kahkahalarla güldüm. Bir yanım hep sendin, Deiji. Sana seni en güzel sevenin ben olacağımı söylediğimde şaka yapmıyordum. O an tüm kalbimle yazmıştım o kelimeleri... Ama sen şimdi bana diyorsun ki, pes et. Edemiyorum, Deiji. Asla edemeyeceğim." Bir hıçkırık sesi doldurdu odayı. "Seni sevmekten asla vazgeçemeyeceğim."

"Hatırlayamadığım bir insanı sevemem, Sung Gyu." Uzun süreli bir sessizlikten sonra genç kızın ağlamaklı sesi doldu Sung Gyu'nun kulağına. "Sana hafızam kaybolmadan önce ne gibi sözler verdim bilmiyorum ya da sana kaç kez seni sevdiğimi söylediğimi hatırlamıyorum. Gözlerimin içine baktığında nasıl hissettiğimi unuttum ve ben bu haldeyken senin şu an nasıl olduğunu tahmin edemiyorum. Belki benden daha fazla canın yandı, belki seni çok kırdım ama elimden bir şey gelmiyor. Doktor hafızamı asla geri kazanamayacağımı söyledi. Bu durumda iken seni hatırlamaya çalışmaktan ve her seferinde biraz daha yıpranmaktan yoruldum. Tüm bu şeyler beni yoruyor, anlıyor musun?"

"Yorulma... Sen yorulmayı sevmezsin, Deiji." dedi Sung Gyu. Bu kelimeler genç kızın ruhuna acı bir dokunuş bırakırken, dolan gözlerini sol elinin tersiyle sildi. Ayağa kalkarken bir taraftan da Sung Gyu ile göz teması kurmaya çalışıyordu lakin genç adam, onun gözlerine bakamayacak kadar çok özlemişti Deiji'yi. Bir kez gözlerine baksa, bir daha asla bırakamazdı genç kızı.

"Gözlerime bakmanı istiyorum, Sung Gyu." dedi Deiji adeta genç adamın aklını okumuşcasına. "Rica ediyorum, lütfen."

Ve o an yaşlı gözlerini genç kızın yaşam dolu gözlerine dikti, Sung Gyu. Deiji'nin baharın en güzel tonunu yaşayan gözleri Sung Gyu'nun sonbahar yağmurlarına sahip olan gözlerine karışırken, genç kız Tanrı'dan küçük bir istekte bulundu; Unutulan kalbimle ona tekrar aşık olmak istiyorum.

00:01 // kim sunggyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin