-1.8

109 15 42
                                    

Sunggie... Bu lanet olası kelime neden bu kadar rahatsız hissettiriyordu ki?

Sung Gyu sakin kalmayı deniyordu fakat pek başarılı olduğunu söyleyemezdi. Kalbi kanında dolaşan adrenalin hormonu nedeniyle yine hızlı atmaya başlamıştı. Nefes alması zorlaşıyordu ve her geçen dakika cesareti daha da kırılıyordu. Bir köşeye kıvrılıp ağlamaya başlamadan hemen önce, titreyen sesini umursamayaraktan sordu. "Tanrı aşkına, benden ne istiyorsun? Nesin sen?"

Sevimsiz yaratık, bir süreliğine Sung Gyu'nun sorusunu cevapsız bırakmayı ve genç adamın güzel yüzünü incelemeyi tercih etti. Ona her baktığında özgürlüğünün elinden kayıp gitmesini, bir yıldan fazla süredir bu dünyaya sıkışıp kalmış olmasını hatırlıyordu. Fakat yine de ona kızamıyordu. Bu adam ona yaptığı kötülüğün dışında, bu dünyadan gideceğinde beraberinde götürebileceği bir sürü güzel anı da bırakmıştı. Ona hem minnettardı hem de kızgındı. Fakat şu an ağır basan kısım, kızgın olmasıydı. "Hayaletlere inanıyorsun artık." dedi duygudan yoksun ses tonuyla. Daha sonra alaylı bir gülümseme kondu yarısı siyah olan dudaklarına. Başını sol omzuna yatırıp konuştu. "Kitap yazabiliyor musun?"

"Neyden bahsediyorsun hiçbir fikrim yok!" diye bağırdı Sung Gyu ellerini saçlarına daldırıp bir kısmını çekerken. Tüm bunları nereden biliyordu bu yaratık? Bunları sadece Deiji'nin biliyor olması gerekirdi. "Ah, şu sahil. Bunları biz konuşurken duydun değil mi?"

"Nasıl düşünmek istersen, Sunggie."

Genç adam korku dolu gözlerle ona gülümsemekte olan yaratığı daha dikkatli inceledi. Ardından kendinden emin bir sesle konuşmaya başladı. "Peşimi bırakmalısın. Sana yardımcı olamam." Sung Gyu onu başından savmak için elinden geleni yapmaya kararlıydı o anlık.

"Bana bir tek sen yardımcı olabilirsin, Sung Gyu. Hatta biraz oldun da. Eğer o sahile gelmeseydin, ben oradan kurtulmak için hâlâ çaresizce seni bekliyor olacaktım." Sevimsiz yaratık öncekinin aksine değişik duygularla yüklü olan bir ses tonu kullanmıştı.

"Bak," dedi Sung Gyu. Konuşurken bir yandan da titreyen ellerini zaptetmeye çalışıyordu. "Sana nasıl yardımcı olabilirim bilmiyorum. Bu düşünceyi sana aşılayan nedir?"

Sevimsiz yaratık nefes alıyormuş gibi göğsünü şişirdi fakat hayaletlerin nefes alamadığını herkes bilirdi. Bu küçük bir gösteri oyunuydu. Genç adamın sorusunu cevaplamak yerine, soruya soruyla karşılık verdi. "Sung Gyu, neden bu hâlde olduğunu biliyor musun?"

Genç adam sessiz kalmayı tercih etti. Bilmediği bariz bir biçimde ortadaydı.

"Ben de öyle düşünüyordum." Kopacakmış gibi görünen başını aşağı yukarı salladı. "Seninle bir anlaşma yapalım, ne dersin?"

"Hayaletlerle anlaşma yapmıyorum. Hepiniz güvenilmez varlıklarsınız." Sung Gyu'nun sevimli yüzü bir anlığına garip bir ifadeyle doldu.

"İnsanlardan daha güvenilir olduğumuz kesin; biz yalan söylemeyiz."

"Yine de seninle anlaşma yapmayacağım. Dürüst olmanız kötü olduğunuz gerçeğini değiştirmiyor." diye karşılık verdi genç adam. Elleri titremeye devam ediyordu.

"Bak Sung Gyu, hayaletler dünyaya sıkışıp kalmış varlıklardır. Bazılarımız sandığınız kadar huzurlu bir ölümle ayrılmıyoruz dünyadan, arafta kalıyoruz. Bizi bu araftan çıkarabilecek kişiler ise sizlersiniz: Bizi görebilen kesim. Fakat her hayaletin ait olduğu yere gitmesini sağlayacak tek bir kişi vardır. Ve biz bu kişileri kendimiz seçeriz." Sevimsiz yaratık konuşmaya devam etmek için dudaklarını araladığı sırada Sung Gyu araya girdi.

00:01 // kim sunggyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin