-1.3

104 18 32
                                    

Sung Gyu'nun içinde bulunduğu boşluk, hiç bu kadar dolu olmamıştı.

Saat sabah 8'e gelirken, gece boyunca elinde tuttuğu telefon yerdeki tahta zemine düşünce, çıkan tok ses odayı doldurdu.

Gözlerini iki dakika önce kapatmış olan Sung Gyu, irkilerek ayağa kalktı. Şaşkınlıkla etrafına bakarken, kendisine engel olamayarak esnedi. Gece boyunca uyumamıştı. Aldığı son mesaj, uykunun yorgun bedenini acı bir şekilde terk etmesine neden olmuştu.

O kızdan nefret ediyordu.
Ama ona hâlâ aşık olduğu düşüncesi de kaçınılmaz bir gerçekti.

Telefonunu düştüğü yerde bırakıp, dolabından birkaç parça giysi aldıktan sonra ayaklarının onu banyoya taşımasına izin verdi.

Rahatlamaya ve bazı şeyleri unutmaya ihtiyacı vardı. Alacağı soğuk duşun biraz da olsa kendisine yardımcı olacağını düşünerek üstündekileri teker teker çıkarmaya başladı.

※※※

Yena, mutfak masasına hazırlamış olduğu kahvaltının yarısından fazlasını midesine indirdikten sonra zar zor arkasına yaslanıp nefes almaya çalıştı. En üst sınırına kadar dolan midesi yüzünden, rahat bir nefes almayı başarabildiği söylenilemezdi. Karnı her saniye daha çok ağrıyordu.

Yemeğe olan sevdası, onu bir kez daha acılar içinde bırakmıştı.

Gözlerini kapatmadan hemen önce, tüm gece gözüne bir gram uyku girmediği belli olan Sung Gyu'nun dolu tabağına baktı.

Kendisi neredeyse evdeki her şeyi yemişti, Sung Gyu'nun hiçbir şey yememiş olması moralini bozmuştu.

"Ya, Kim Sung Gyu! Neden hiçbir şey yemedin?" diye sordu Yena mızmızlanırcasına. Bir süre sessizlik içerisinde, düşünceli adamın ağzından tek bir kelimenin çıkmasını bekledi. Fakat Sung Gyu konuşmuyordu. Hatta tam şu anda nefes bile almıyor olabilirdi.

Sinirle gözlerini açıp, karşısındaki adama baktı. Her zaman ışıl ışıl parlayan gözleri, yaza veda eden ağaçların yaprakları gibi solmuştu. Gözlerinin altındaki torbalar, zaten küçük olan gözlerini alttan bastırarak daha da küçükleştirmişti. Etrafı görüp göremediğinden şüphe etti, Yena.

Oturduğu yerden doğrulup, masanın üzerinden Sung Gyu'ya doğru atıldı.

Masanın üstüne koyduğu eli, dikkat etmediği için reçel tabağının içine girerken, bunu fazla umursamadı. Nasıl olsa yıkasa geçerdi. Şu an gerçek dünyaya döndürmesi gereken dertli bir adam vardı karşısında.

"Sung Gyu-ah ne düşünüyorsun, yine?" Gözlerini devirip, artık alışkın olduğu bu duruma, sanki sıradan bir şeye gülüyormuşcasına güldü.

Sung Gyu gözlerinin önünde kopacak bir şekilde sallanan kolu fark ettiğinde, başını sağa sola sallayıp kendisine geldi. Düşünce denizinde boğulmak üzereyken onu kendine getiren Yena'ya bir gülümseme sundu. Daha sonra ayaklanıp genç kızı, bulunduğu o zor pozisyondan kurtardı. "Ne dediğini anlayamadım, üzgünüm."

"Ne düşünüyorsun diye sormuştum." Genç kız ince dudaklarını büzerek suratını astı.

Bu haliyle Sung Gyu'nun gözüne ne kadar tatlı göründüğünden haberi yoktu.

"Ah, önemli bir şey değil." dedi Sung Gyu sağ elini kızın belinden çekerken. Sol eli hâlâ Yena'nın temiz elini kavrıyordu. Ve bu temas, her zaman soğuk olan avuç içini nedensizce yakıyordu. Yanaklarının da avuç içlerinden geri kalan bir yanı yoktu.

00:01 // kim sunggyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin