Akşam olmuştu. Hava sıcaklığı inanılmaz derecede düşmüş, Sung Gyu'nun kalbi buz tutmuştu. Bu haldeyken sevdiğine nasıl veda edeceğini çok merak ediyordu. Oysaki hayalinde, ılık bir gecede unutulması kolay bir veda vardı. Şimdi ise ne zaman yalnız kalsa ruhunda bu gecenin soğuğunu hissedecekti.
Genç kız, çalıştığı yerdeki iş arkadaşlarına büyük bir gülümseme sunup seke seke indi merdivenlerden. Sung Gyu'nun varlığını inanılmaz derecede hissedebiliyordu. Bu onu kısa bir süreliğine rahatsız etti ama umursamadı. Onun hakkında daha fazla düşünmek istemiyordu. Onu düşünmek, kanlı bir cinayeti kurgulamaktan daha zordu.
"Deiji!" diye bağırdı Sung Gyu. Biraz neşeli görünmek istemişti o anlığına. Ardından günlerce ağlayacağını bilmesini istemiyordu.
Bu geceyi zor bir imtihan bekliyordu.
"Sung Gyu-ah!" Genç kız diğer günlerin aksine, yanında sürekli surat astığı adama gülümsedi. Son olanlardan dolayı biraz tedirgin hissetse de, bugünü hiçbir şeyin bozmasına izin vermemeliydi. Ayrıca Sung Gyu'nun onunla hangi konu hakkında konuşacağını da merak ediyordu.
"Üşüyor musun?" diye sordu Sung Gyu. O sırada genç kızın üzerindeki ince kazağa bakmıştı.
"Pek sayılmaz." diye cevap verdi Deiji. Ardından adımlarını hızlandırıp Sung Gyu'ya ulaştı. "Benimle ne konuşmak istiyordun?"
"Bu biraz... zor bir şey. Yürüyelim mi?"
Aynı anda sağ ayaklarını öne atarak yürümeye başladılar.
Uzun süre ikisi de konuşmadı. Duydukları tek şey araba kornalarının rahatsız edici sesleri ve yanlarından geçen insanların akıl almaz kahkahalarıydı. Sung Gyu bir daha onlar gibi gülüp gülemeyeceğini merak ediyordu. Belki de genç kızın yanından ayrılıp otobüse bindiği andan itibaren üzerine uzun yıllar sürecek bir mutsuzluk çökecekti.
İlk aşkına veda etmek tahmin ettiğinden daha zordu.
Rahatsız edici sessizliği ilk bozan Deiji oldu. "Bir sorun mu var?"
Sung Gyu yürüdükleri zaman boyunca kaldırımdan çekmediği bakışlarını Deiji'ye çevirdi. Onun güzel yüzünü hafızasına kazımak istercesine uzun uzun izledi. Sonra genç kıza buruk bir gülümseme yolladı. "Aramızdaki bu bilinmezliğe bir son vermek istiyorum."
Deiji durakladı. Sung Gyu son anda ondan bir adım daha fazla attığı için öndeydi. "Anlamadım?"
"Sen ve ben, Deiji. Büyük bir bilinmezliğe doğru yürüyoruz." Sung Gyu yürümeye devam etti, Deiji'nin ona ayak uyduracağını biliyordu. İki sokak ileride bir park olmalıydı. Ayaktayken bu konuşmayı yapabileceğini sanmıyordu.
"Bilinmezlik?" Deiji hafifçe mırıldandı. Sanki her şeyi yeni öğrenmeye başlayan bir bebek gibi genç adamın ağzından çıkan kelimelere anlam yükleyemiyordu. Yine de fazla sorgulamadan onu izlemeye devam etti. Bu işin sonu nereye varacak merak ediyordu.
Parka ulaştıklarında Sung Gyu bir süre öylesine dikildi. Ardından gözüne çarpan ilk banka doğru ilerledi. Bankın üzeri, tepelerinde duran ve sokak lambasının önünü kapatan kiraz ağacından dökülmüş çiçeklerle kaplıydı. Sadece küçük bir bölümü hala tertemizdi. Deiji'ye oraya oturması için işaret verdi. Kendisi de yere oturdu. Deiji ne olduğunu anlamazcasına bir süre boş boş banka baktı. Sonra gidip oturdu.
Garip bir akşamdı.
"Bilinmezlik derken neyi kastettin, Sung Gyu-ah?" diye sordu Deiji. Yine sessizliği ilk bozan o olmuştu.
"Şu halimize bir baksana!" deyip genç kızın gözlerinin içine baktı Sung Gyu. Küçük gözleri dolmaya yüz tutmuştu. "Geçen sene bu zamanlarda sana delicesine aşıktım." Derin bir nefes aldı. "Hakkında bildiğim tek şey, bir hastane odasına tıkılmış huysuz bir kız olduğundu. Duyguların sürekli ve sürekli değişiyordu. Bana tam gece yarısında hep nefret içerikli mesajlar atardın." O anları hatırlayınca titredi. Genç kızın yüzü hala ifadesizdi.
"Seni unutmak benim suçum değildi, Sung Gyu."
Sung Gyu onun söylediklerini umursamadı. Şu an tek yapmak istediği içini dökmek ve bu işe bir son vermekti. "Sen kalp hastasıydın, Deiji. Sana seni en güzel sevenin ben olacağımı söyledim. Sürekli bana bunun olmayacağını söylüyordun. Ve belki de o zamanlar sevgime güvenmiyordun. Ama sonra... Sonra biz birbirimize iyi geldik."
Uzun süreli bir sessizlik oluştu. Sung Gyu genç kızın gözlerine bakamıyordu. Dizlerini kendine çekip olabildiğince küçüldü. Alnını da dizlerine yaslayıp, gözlerini kapattı. Sonrasında uzun zamandır söylemek isteyip de söyleyemediği, büyük bir itirafta bulundu. "Sana evlenme teklifi edecektim."
Deiji'nin gözleri kocaman açıldı. Kalbi tarif edemeyeceği bir acıyla doldu.
Uzun zaman önce ona aşık olduğunu biliyordu.
"Şimdi geriye kaybedecek hiçbir şeyim kalmadı, Deiji. Sen bile gittin." Sol gözünden bir damla yaş ipini koparıp toprağa düşerken, tepkisiz bir şekilde yerde oluşan küçük çamura baktı. Birkaç damla yaş daha öncekini izleyip aynı noktaya düştü.
"Artık benim de senden gitmemin vakti geldi." Sonsuza dek sende kalmak istiyorum ama yapamam.
"Seni daha fazla zor durumda bırakmak istemiyorum." Hayatını cehenneme çevirmek istemiyorum.
"Seni benden daha çok sevecek birisini bulmanı istiyorum." Sana benim gibi zarar vermeyecek birisini...
"Benim vedalarım bile güzel değildir, Deiji." Ben, kötü biriyim.
"Seni, beni hatırlaman için zorladığımdan dolayı özür dilerim." Bunları söylerken bile beni hatırlamanı ve kalmamı söylemeni istiyorum.
"Ve," Ben kötü bir adamım.
"Bana böylesine güzel duygular yaşattığın için teşekkür ederim." Kalbim acıyor.
"Kimsenin seni koparmasına izin verme, Deiji." Çünkü papatyalar, sadece koparıldıktan sonra güzel kokarlar.
"Şimdi gideceğim." Kal, demelisin.
"Daima mutlu ol ve beni, iyi hatırla." Demeyeceksin.
"Bu, söylenmesi zor bir kelime." Seni seviyorum, Deiji.
"Elveda."
※※※
Aşk, herkese göre tanımı farklı olan bir zehirdi. Benim zehirim, güzel kokuyordu. Diğerlerine nazaran elde etmesi zor, bırakmasıysa ölüm gibiydi! Katilime aşık oldum. Zaman, adım adım aşkımızı uçuruma sürüklerken bile bir kere olsun vazgeçmedim o zehiri doya doya içime çekmekten. Dalgalara vuran kayalara oluk oluk kanım akarken bile, vazgeçmedim onu bir an olsun sevmekten. Ben unutulmaya mahkum küçük bir çocuktum; o ise iyileşmek için garip bir ilaca ihtiyacı olan papatya.
Ben gittim.
O ise artık güzel kokmuyordu.※※※
Bu bölümü kelimelere dökmek açıkçası benim için çok zordu! Şu güne kadar Sung Gyu ve Deiji'nin aşkını sanki gerçekten yaşıyormuşçasına yazıyordum. Veda etmeye ben bile hazır değildim. Ama aklımda kurguladığım buydu. Aslında ilk kitapta Deiji'yi öldürmeyi ve her şeyi sonlandırmayı düşünmüştüm. Sonra zihnim böyle değişik bir kurguya gebe kaldı. Şimdiyse o kurgunun içinde yaşıyorum. Ve artık kitabı eski haline döndürmem mümkün değil.
Öncelikle, bundan sonrasında ne olur hep birlikte göreceğiz. Sung Gyu ve Deiji... O konuya girmek istemiyorum. Ama aklımdakileri yavaş yavaş size aktardıkça neden böyle bir şey yaptığımı anlayacaksınız.
Bu biraz asıl konuya geçiş bölümü gibi bir şeydi. İleriki bölümlerde hepimiz Sung Gyu'yla beraber farklı bir dünyaya atılacağız. Beraber büyüyeceğiz.
Hepinizi çok sevdiğimi bilmenizi istiyorum. Uzun bir aradan sonra oldukça fazla okuyucu kaybettim ama onların varlığını hala hissediyorum. Okuyan okumayan, oy veren vermeyen, düşüncelerini benimle paylaşan paylaşmayan herkese teşekkür ediyorum. Biliyorsunuz: Siz olmasaydınız bu kitap da olmazdı.
Mutlulukla kalın, diğer bölümde görüşmek üzere!👋❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
00:01 // kim sunggyu
FanfictionGüneş yavaş yavaş yüzünü göstermeye başlarken, Sana son vedamı yapıyorum. Seni unutmayacağım, Ama hatırlamayacağım da. Var olacaksın ama aynı zamanda yok edeceğim seni zihnimde. Gitmene izin vereceğim, anılar benimle kalırken. Seni sevmiştim. Ama şu...